Derslerden de bir sürü şey öğrendim. Şekerden, beyaz undan uzak dur. Beyaz ekmek, beyaz makarna, beyaz pirinç, patates ve mısırdan kaç. Bir zamanlar şişman insan yokmuş çünkü bu saydıklarım yokmuş. Şişmanlık hakkında her şey şekerkamışının keşfedilmesinden sonra başlamış. Kepekli makarna ye anasını satayım, çok da farklı değil tadı. Bir de makarnanın İtalyan’ını tercih etmek gerekiyormuş, yapılışı farklı ve daha az zararlı. Bunun gibi daha bir sürü şey. Ama tabii Kont Kuşhan’ı yakalayınca olumlu olumsuz bir sürü şeyi soruverdim...
Burası nedir? Siz burada ne yapıyorsunuz?- Burası bir sağlıklı yaşam merkezi aslında. Tek hedef kilo vermek değil. Sağlıklarına kavuşmak isteyenler de buraya geliyor...
İyi ama detaylı bir check-up yapılmadı bana. Sadece kanım alındı, tansiyonum ölçüldü. Başkalarına yapılıyor mu?- Ensülin kullanan şeker hastalarını, kalp yetmezliği ve kontrol edilemeyen yüksek tansiyonu olanları kabul etmiyoruz. Yani buraya alacağımız kişilerin az çok sağlıklı olması gerekiyor. Siz de öyleydiniz...
Nereden biliyorsunuz? Muayene edilmedim ki...- Öyle şey olur mu? Formları doldurdunuz, doktor kontrolünden geçtiniz, bize sağlığınız hakkında bilgi verdiniz. Yalan söylediyseniz ben n’apim. Neticede sizin beyanlarınıza bakıyoruz.
Böyle bir yer açmak nereden aklınıza geldi?- Tıbbiyeyi bitirdikten sonra Almanya’ya gittim, altı sene genel cerrahi, iki sene de kaza cerrahisi ihtisası yaptım. Genel cerrahi ihtisasını yaparken, cerrahi zayıflama yöntemlerini uygulayan bir takımımız vardı. Ben de o takımın aktif elemanlarından biriydim.
ALT ÇENEYİ ÜST ÇENEYE BAĞLIYORDUK
Ne tür cerrahi yöntemler uyguluyordunuz?- İnce bağırsağın kısaltılması. Yarısını devre dışı bırakıyorduk, geçiş çok hızlı oluyordu, kalorilerin bir kısmı alınmadan tuvalete atılıyordu. Sonra mideye balon koyuyorduk. Kelepçe o zamanlar yoktu. Ve çeneyi bağlıyorduk...
Bunları kime yapıyordunuz?- Normal diyetle zayıflayamayan 200 kilonun üzerindeki kişilere. "Bu kadar kilo sağlığı için risk teşkil ediyor" dendi mi, biz onlara bu cerrahi yöntemlerden birini uyguluyorduk. Alt çeneyi üst çeneye tellerle bağlıyorduk mesela, çok hızlı netice alıyorduk. Çünkü o zaman sadece tanesiz çorba ya da meyve suyu içebiliyorlardı.
İşkence gibi bir şey bu!- Zaten tehlikeli bir işlem: Hasta yeme krizine girdiğinde o telleri sökmek istiyor, diş etlerini parçalıyor, kan revan içinde acile geliyor. Ondan sonra dedik ki "Böyle olmuyor, biz arkadaşlara kerpeten verelim, kriz geldiğinde sağdakini iki defa sağa, soldakini da iki defa sola çevirsin. O zaman bunlar çıkacak." Eline kerpeten verdiklerimizin bir daha yüzünü göremedik, canını kurtaran kaçtı, kilo filan vermekten vazgeçtiler...
|
Daha önce söylediğim gibi Kont Kuşhan'ın kampı ucuz bir yer değil. Hürriyet benim adıma 2500 YTL ödedi, faturayı çok sevdim, görmenizi istedim! |
Siz bu zayıflatma işine bundan sonra mı taktınız?- Evet. Üstelik bir inat uğruna yoğunlaştım bu işe. Bir Alman dahiliyeciyle iddialaştık kim daha iyi zayıflatabilir diye, gelen hastaları ikiye böldük, 10 hasta ona, 10 hasta bana. Kim daha çok kilo verdirirse o kazanacak. Alman hanımefendi, ellerine kuru bir reçete verdi, yemek listesi, o kadar. Bense onlarla tek tek ilgilendim, diyet listeleri hazırladım, onlarla konuştum. Bir de bir şart koştum, her gün ya ben onları arayacağım ya onlar beni arayacak. İki hafta sonra onun 10 hastasından sadece ikisi üçer kilo verdi. Benim 10 hastamdan 6 tanesi 8 kilonun üzerinde, ikisi 10 kilo verdi. Neden? Çünkü onlara sahip çıktım, dertlerine ortak oldum. Şu anda da sürekli burada olmamın sebebi bu...
Ne zaman Türkiye’ye döndünüz, hikayenin gerisini merak ediyorum...- 1980’de döndüm. Ve baktım bu saha bomboş. Bilen yok, eden yok. Yalan yanlış yöntemler uygulanıyor. Ve bu işe başladım. 6 ay sonra gazetelerde manşet oldum, 6 ayda 50 kilo verdiren doktor diye; Lina diye bir hanımefendiydi.
Peki doktorluktan kazandığınız parayla böyle bir yeri açmak mümkün mü?- Hayır asla değil. Ben de kara kara düşünüyordum zaten nasıl yapsam etsem de şöyle bir yer açacak para kazansam diye. Bir gün eve bir misafir geldi, "Sen şimdi istesen bana kalorisi fevkalade düşük bir içecek mutfakta yapar getirirsin!" dedi. Girdim mutfağa baktım orada kakao var, yağsız süt var, suni tatlandırıcı var, üçünü karıştırdım getirdim, çok beğendi. O anda bende bir şimşek çaktı. Doktorluktan kazandığım parayla bir yer kurabilmeme imkan yok, ama bir ürün yaratıp bunu gerçekleştirebilirim. Gittim buna benzer ürünler yapan firmalarla görüştüm. Eğer biraz görgünüz varsa, yabancı dil de biliyorsanız her şeye ulaşabilirsiniz bu hayatta. Bir çocuk maması fabrikasında "Dr. Kuşhan’s diet drink" diye bir toz yaptım, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsatını da aldım, bir küçük kitapçık ekledim ve eczanelere verdim. Çok tuttu. Fevkalade çok. Burayı o sayede yaptım.
Polonezköy’ü nereden icat ettiniz?- Yer arıyordum. Koşullarım şunlardı: 1- Orman köyü olacak, ki yürüyüş yapılabilsin. 2- Kötü yapılaşmanın olmadığı bir yer olacak. 3- Medeni bir köy olacak. En uygun yer Polonezköy’dü. Burayı açtım ve kazandığım her parayı gıdım gıdım buraya harcadım.
Hangi sisteme dayanıyor burada yaptıklarınız?- Öncelikle eğitim. Her sabah üşenmeden ders anlatıyorum burada. İnsanların kafa yapısını değiştirmeye uğraşıyorum, onları beslenme tarzını değiştirmeye ikna etmek için uğraşıyorum. Yoksa 1000 kilo verse kaç yazar, çıkar çıkmaz geri alır. Biz burada günde 1300, 1400 ya da 1500 kalori veriyoruz. O yiyeceklerde yeterince protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral ve posa var.
Peki nasıl oluyor da 48 yaşındakiyle 8 yaşındaki aynı şeyi yiyor?- 8 yaşındaki takviye istiyorsa biz onu yapıyoruz...
O istemeyecek ki siz söyleyeceksiniz...- Gayet sağlıklı bir diyet veriyoruz. 9 ve 10 yaşında zaten bir iki kişi var. Ailelerinin isteği üzerine alındılar ama bakın onların sağlığında negatif bir şey göremezsiniz. Zaten şişman çocuk eşittir sağlıksız çocuk, o çocuk burada sağlıklı oluyor. Üstelik iş sadece diyetle bitmiyor, hareket, hareket, hareket. Ben burada spor yaptırmıyorum. Sporu sporcular yapar. Spor yarışma gayesiyle yapılır. Biz burada yürüyoruz. Koşmak bile yasak.
BURADA KİMSEYE ÖZEL MUAMELE YOK
Bu kadar kısa zamanda insanı zayıflatmanın yanlış olduğunu düşünenler var. Verecek cevabınız var mı?- Bakın, bazılarının bu konunun psikolojisinden gerçekten haberi yok. Buradaki insanlar kilo vermezlerse çok mutsuz oluyor. Ben çok sağlıklı bir diyet veriyorum ama bunun karşılığını istiyorum. Diyorum ki "Günde iki defa yürüyeceksin, sağlığın elverişli değilse yürüme, ama o zaman yüz." "Kusura bakma" diyorum. "Çok kalori harca ki, iyi netice al!"
Zamanında burada iki grup yaptık. Birine düşük kalori rejimi verdik, dedik ki "Yerinizden kıpırdamayın, aman çok enerji harcamayın" diğer gruba da şu an sizin yaptığınızın aynısını verdik, 1500 kalorili bir diyet ve iki defa orman yürüyüşü, artı aerobik. Tam iki hafta sonra, hareket etmeyen grup yüzde 40 daha az kilo verdi, yüzde 50 daha az inceldi. Üstelik yürüdükleri zaman etleri sallanıyordu. Bizim amacımız, en az sarkma, buruşma, kırışma gevşeme... Bu da ancak çok hareketle mümkün.
Sır bu mu? 1500 kalorilik rejim ve çok hareket...- Hayır efendim. Sır, buradaki kuralların yüzde 100 uygulanması. Sır otorite, sır disiplin, yani sır benim! Siz bu insanlara hesap soruyorsanız, onları ciddiye alıyor, değer veriyorsunuz demektir. Bir de dikkat edin, herkes eşit burada. Hasan Bey geldi, Hüseyin Bey gitti yok. Buraya bir hanım geldi, batan bankalardan birinin sahibinin karısıymış. Dedi ki "Ben bunlarla yürümem." "Neden?" "Ben sabahın o saatini sevmiyorum. Köftenin olduğu gün de bonfile isterim. Onların yüzdüğü havuzda da yüzmem. Problem olur mu?" "Problem olmayacak çünkü siz burada kalmayacaksınız!" dedim. Burada özel muamele yok. Burası hakkında atıp tutanlar ya buraya hiç gelmemiştir ya burada özel muameleye tabi tutulmamışlardır ya da gelip gönderilmişlerdir...
SABAHLARI LİMONLU SU PALAVRA
Çok su içmeye inanmıyorum. İnsan ihtiyacı kadar içmelidir. Ama kilo vereceğim diye kimse su içmesin. Sabahleyin limonlu su içmek filan da palavra. Ben size bir şey söyleyeyim mi, zayıflatma sektörünün -doktor ve diyet uzmanlarını tenzih ediyorum- yüzde 95’i üç kağıtçılardan oluşuyor. Hepsi sadece para basmanın peşinde. Şu anda bütün dergilerde, gazetelerde ve televizyon programlarında "Zayıflatır" ya da "Zayıflatmaya yardımcıdır" diye lanse edilen ürünlerin hepsi faydasızdır, para tuzağı...
OBEZLER HEP BAŞKALARINI SUÇLAR
Bir obez gördüğüm zaman üzülüyorum. Elbette ki nedenleri araştırılmalı. Ama biliyorsunuz değil mi, sebep onların dışındaki herkestir, hep başkalarını suçlarlar, kendilerini asla. Sanki birisi onları yatırdı, birkaç kişi de kollarını tuttu, zorla ağızlarını açtı ve yemeği içine akıttılar. Oysa insan bedenine iyi davranmalı, kendini sevmeli, neden kendime bu kadar çok yiyerek zarar veriyorum diye düşünmeli. Hormon hastalarını ayırıyorum...
BANA ’ALO DOKTOR’ ADINI TAKTILAR MEŞHUR OLDUMBen hastalarımı hep aradım, sordum. Bir gün Uludağ’da kayak yapıyordum, telesiyejle yukarı çıkıyoruz, kafamda bere, tanınmam mümkün değil. Yukarıdan da kayakla siyah kıyafetler giymiş şişman bir kız iniyor. Yanımdaki kadın da Yahudi şivesiyle bağırdı ona, "Pazartesi seni alo doktora götüreceğim..." Muziplik olsun diye ben de kadına sordum, "Nedir dedim bu alo doktor?" "Sen bilmiyorsun gülüm" dedi, "Sen ne kadar cahilsin, adam bir alo diyor 2 kilo veriyorsun!" Benim yükselişimin sebebi bu: Herkese şart koştum, falan saatte ya sen beni arıyorsun ya ben seni. Hastalarımı hep takip ettim. Arada muazzam bir iletişim kuruldu. Zayıflattığım kişiye ben çok zaman harcadım. Başarı o sayede geldi.
Kafanı değiştirmezsen verdiğin kiloları geri alırsınPsikolojik sorunu olan bir obez, depresyona girip kendini bir yerlerden atarsa... Burada psikolog filan yok, siz kendinizi sorumlu hissetmez misiniz?
- 28 senedir böyle bir şey olmadı. İntihar eden adam her yerde eder. Bir de size bir anket verdim, orada her şey soruluyor.
İyi de "İntihar eğilimim var" diyecek halim yok ya...- Tabii yok da biz de muayene ederken bir insanın psikolojik olarak yapısını aşağı yukarı anlıyoruz. Ben aldım buraya bir psikolog. Ama 4 gün sonra, burada kalanlar psikologla kavga etti. Onun otoritesini kabul etmediler. Çünkü birden fazla otorite istemiyorlar. Benim yaptığımın çoğu da psikoterapidir aslında...
Zaman zaman üslubunuzun sert olduğunu, insanları incittiğinizi düşündüğünüz oluyor mu?- Efendim bu gerekiyor. Şu 60 kilo veren Ufuk Ügümü mesela, çocuk ilk geldiği günlerde benden nefret etti, çünkü uyumsuzdu, asiydi. Ben böyle durumlarda uzlaşmam, tersine giderim. Yine gittim ama sonradan aramız iyi oldu. İnsanlar buraya gelir. Yürüyüşe çıkmaz "Canım istemiyor" der, ben ihtar ederim, sinirlenir, alır bavulunu gider, üç gün sonra geri gelir, "Ben eşekmişim. Siz benim faydam için yürüyüşe çık çık çık diyorsunuz!" Öyle gerçekten, ne yapıyorsam onların iyiliği için. Bazen de sert adamı oynuyorum. Bunu bile özellikle yapıyorum.
Neden bir sürü insan burayı kurtuluş olarak görüyor?- Çünkü dışarıda bu disiplini sağlayacak bu ilgiyi gösterecek biri yok. Bir de tabii burada toplu hareket etme psikolojisi var, herkes aynı şeyleri yapıyor. Canınız yürümek istemiyor ama bir bakıyorsunuz herkes yürümeye gitmiş, e siz de gidiyorsunuz. Onlar diyet yapıyor, siz yapmazsanız onlarla nasıl bir arada yaşarsınız? "Çokluktan kuvvet doğar" derler ya, gerçekten de öyle oluyor. Burada 24 saat kontrol altındasınız. Tabii ki kurtuluş burası.
İyi ama şişmanlığına sebep olan şey her neyse, burada siz onu bulup ortadan kaldırmıyorsunuz ki... Sadece insanları zayıflatıyorsunuz, ama o sebep hálá beyinde duruyor... - Ama güzel kardeşim, diyorum ya, 1000 kilo versen de, kafanı değiştirmediğin müddetçe kıymeti yok diye. Yöntemin temeli bu, aydınlanmak, beslenme biçimini hayat boyu değiştirmek, elimden geldiği kadar bunu yapmaya çalışıyorum. Başarabildiklerim bir daha kilo almıyor.
Ne var ki buradan çıkan insanların yüzde 99’u verdikleri kiloları geri alıyor!- Alakası yok. Size 60-70 kilo verip senede üç-dört defa sadece iki üç günlüğüne gelen bir sürü kişi sayabilirim. O kadar sevmişler, benimsemişler burayı, felsefeyi tekrar hatırlamak için geliyorlar. Tamam kilo alanlar olmuyor mu? Oluyor. Ama bir muayenehaneye giderek kilo verip geri alanların oranı çok daha fazladır.
Ben buradan çıktıktan sonra her gün nasıl 14 kilometre yürüyeyim?- Yürüme deli misin, niye yürüyeceksin! Buradan çıkan kimseye bunu önermiyorum ki. Yediklerine dikkat et ve her gün 45 dakika yürü ya da yüz, yeter diyorum. Ama eski tas eski hamam devam edersen, verdiklerini geri alırsın tabii...
OLUMSUZ SORULAR KUTUSUBütün dünyada diyet kişiye özelken, burada nasıl bu kadar genel olabilir?- Bir yöntem olağanüstü başarılıysa neyi değiştireceksin? Bugüne kadar burada sağlığı bozulan, hastalanan kimseyi görmedim ben...
Orman yürüyüşünde biri kalp krizi geçirmiş, ölmüş...- Palavra! Yok öyle bir şey!
Ya o 7 kilometrede biri kalpten ölse, bazen yalnız yürüdüğümüz yerler oluyor...- Her yere cip giriyor...
Nereden haberiniz olacak?- Hocalar var...
Hocalar yerine doktorlar olması gerekmez mi?- Bakın kalp krizi her yerde insanın başına gelebilir. Hocalarda telefon var. Hem zaten bir insanın ormanda yürüyüp yürüyemeyeceğine biz burada karar veriyoruz. Sağlığı müsait değilse yürütmüyoruz. Ama şu ana kadar başımıza kötü bir şey gelmedi. Kalp krizi meselesine gelince, bizimle ortaklık yapmak isteyen biri, odasında uyurken yaşadı öyle bir şeyi. Düşmanlarımız da yaylım ateş üzerimize geldiler, zaten açığımızı arıyorlar.
Dışarıda bir buçuk lira olan su burada niye 3 lira?- Siz de amma yaptınız. Netice de burası bir ticari işletme, yaşaması için para kazanması lazım. Bizde su, yaklaşık olarak üç yıldızlı oteldekinin yarı fiyatı.
Azarlama, horlayıcı davranışlar...- Sadece çocuklara. Çünkü disiplin uygulamazsanız, onlarla başka türlü başa çıkamazsınız. Buralar çikolata, gofretle dolar. Maazallah odalarına pizza ısmarlarlar!
Kola kötü diyorsunuz, ama diyet kola satıyorsunuz...- Bu çocukların hepsi kola manyağı, içmeyin diyorum, çok zararlı diyorum ama nafile... Nasıl olsa dışarıdan kaçak getirecekler, bari burada olsun diyorum.
Ambulansınız gerçek ambulans değil...- Bakın iki doktorumuz var, doktor odamızda da duran kalbi çalıştıran cihaza kadar her şeyimiz var. Artık daha ne olsun?
Psikolog ne olacak, psikolog?- Tekrar deneyeceğiz ama söylüyorum dördüncü gün birbirlerini öldürüyorlardı. Yine de yeniden almayı düşünüyorum.
İYİ PARA KAZANIYORUMBu kadar iyi personeli nasıl buldunuz?
- Şans. Personelim beni hem sever hem de benden çekinir. Çünkü bende iş konusunda Alman disiplini var.
Kaç yıl sonra yatırdığınız paraları geri aldınız?- 5 yıl sonra.
Ne kadar para kazandınız?
- Size şu anda tam rakam söyleyemem ama iyi para. Burası kazanıyor, güzel de vergi ödüyor. En büyük şirketler kadar. Burada bir kuruş faturasız iş yok. Uçan kuş için bile fatura veriyoruz.
Yeni yatırımlar?- Yurtdışında ortaklık teklif ediyorlar, "Kliniği kurarım elemanları yetiştiririm" dedim "Ama devamlı gidip gelemem." Sebebi de buradan ayrılmak istemiyor olmam. Buranın bu şekilde disiplinli, verimli ve hep iyi netice veren bir yer olarak kalmasını istiyorsam, başında bulunmam gerekiyor.
70 KİLONUN ÜZERİNDE BİR KADINLA BİRLİKTE OLAMAMŞişman bir kadınla beraber olabilir misiniz?- Ne kadar şişman? Derecesi ne kadar?
100’ün üstü.- Biraz zor.
90’ın üstü.- Zor.
80’in üstü.- Zor.
70?- Olabilir.
Kızım 10 yaşındayken
benimle yaşamayı seçti
Baba- kız yaşamak nasıl bir şey?- Muhteşem! Kızım 10 yaşındayken annesiyle boşandık, kızım benimle yaşamayı tercih etti.
Ne oldu? Karınız siz terk etti, çekip gitti mi?- Yok canım, medeni şeklide ayrıldık. Oturduk her şeyi güzel güzel konuştuk, Aslı kimde kalmalı, onun için hangisi daha doğru?
Genelde kızlar annelerini seçerler...- Aslı beni seçti. Ve 10 yaşındaydı. Kızımla olağanüstü güzel zamanlar geçirdik, çok seyahat ettik, kongrelere gittiğimde o da hep benim yanımdaydı. Gitmediğimiz yer kalmadı. Çok cesaretli, çok akıllı bir çocuktur, Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler’de okuyor. Ve buranın sorumluluğu bir gün onun olacak...
Peki eski eşiniz?- Çocuğumun annesidir, hayatımızdadır, Ulus’taki evimde oturuyor, hiç mecbur olmadığım halde her ay para gönderiyorum. Ne ihtiyacı varsa karşılıyorum.
BENİ KISKANIYORLARBaşka bir hayatınız yok mu?- Nereden çıkartıyorsunuz bunu? Var tabii. Yılda 8-9 defa yurtdışına çıkarım. Ama en fazla bir hafta buradan ayrı kalırım. Yazın ise hep buradayım çünkü daha çok genç obez geliyor. Başlarını boş bırakmamak lazım.
Sizden hoşlanmayan bir sürü meslektaşınız var, neden?- Bilmem, durumu sadece kıskançlıkla açıklayabilirim. Normal karşılıyorum. Meslektaşlarım buraya hiç gelmeden, burada ne yapıldığını bile bilmeden buranın aleyhine konuşur. Onlar konuşsun, ben iş yapıyorum.