Paylaş
Bazılarına Alya’yla gidiyorum, bazılarına yalnız. Oteller de, insanlar gibi canlı organizmalarmış meğer. Otelleri keşfederken şehirleri de yeniden keşfediyorum. Türkiye turuna çıktım yani. Mesela Konya, en çok etkilendiğim şehirlerden biri oldu. Orada rehber Mehmet Akbulut’la tanıştım. Ve ona bayıldım. Yaşsız bir aydın. Hiçbir kalıba sokulamayacak bir entelektüel. Bu hafta da biliyorsunuz Şeb-i Arus haftası, fırsat bildim Konya üzerine onunla yaptığımız sohbeti okuyun istedim...
* Mehmet rehber söyleyin... Kaç Konya var, kaç farklı kültür katmanı var?
- Oooo çok. Konya öyle bir şehir ki, Mekke’yi, Medine’yi de yaşarsın, Paris’i, Champs-Elysees’yi de...
* Muhafazakâr ve dindar bir kent olduğu söylenir. Öyle mi gerçekten?
- Muhafazakâr doğru ancak “dindar” olup olmadığı tartışılır. Ben valla Konya’nın “dindar” olduğuna inananlardan değilim. İslami makyajla süslenmiş kapitalist bir yaşam tarzını, Konya’nın toplumsal hayatının her kesiminde hissetmek, gözlemek mümkün.
* Solcular gibi konuştunuz Mehmet rehber!
- Ama sonuç olarak en büyük belirleyici unsur günümüzde kapital, öyle değil mi? Para yani. Din, hâlâ bazı kesimler tarafından kadınlara karşı yaptırımlar şekilde algılanmakta. Ahlak bu bağlamda ele alınmakta. Hoşumuza gitse de, gitmese de genel eğilim böyle Ayşecim. Hali vakti yerinde erkekler dünyası söylemleri ve eylemleriyle büyük bir çelişki yaşamakta...
Hıristiyanlığın da önemli merkezlerinden biriydi
* Nasıl yani?
- Konya’da çok muhafazakâr olan bazı beylerin, Konya dışında ne kadar “çağdaş” ve “liberal” olduklarını tahmin bile edemezsin! Bu grup için din, sanki sadece kadınlara indirilmiş. Konya’nın hali vakti yerinde muhafazakâr kadınlarının bir bölümü de, İstanbul sosyetesinin gerisinde kalmadıklarını kanıtlarcasına birbirleriyle yarış halinde. Ama tabii gösterişten uzak İslami kurallara bağlı yaşayan çok samimi insanların varlığını da unutmayalım.
* Konya tarihte sadece Müslümanlar için mi önemli bir şehirdi?
- Olur mu? Tarihsel süreç içerisinde Hıristiyanlığın da önemli merkezlerinden birisi oldu. İncil sayfalarında Konya’nın adı “Ikonium” olarak geçiyor. Hz. İsa’nın havarilerinden Paulus’un Konya’da yaşadığı olaylar “Elçilerin İşleri” adlı bölümde ayrıntılı bir biçimde anlatılır.
* Peki, geçmişte Konya’da Hıristiyan bir nüfus varsa, onlara ne oldu? Göç mü ettiler, din mi değiştirdiler?
- Mübadele sırasında, aralarında Türk asıllı Hıristiyanların da bulunduğu 1 milyon 200 bin Rum, Anadolu’yu terk etti. Sille’den de pek çok Rum gitti. Sille, “hayalet şehir”e dönüştü. Rumların Sille’yi terk etmek istemedikleri, “Nasıl olsa geri döneceğiz” diye düşündüklerinden evlerinin anahtarlarını komşularına teslim ettikleri anlatılır. Sadece Rumlar değil, Ermeniler de Konya’ya yerleşmişler. 1900’lü yılların başındaki Konya Ermenilerinin ilkokul, ortaokul, lise ve yüksekokulları bulunmaktaymış. Daha sonra terk edip İstanbul’a yerleşmişler. Tabii ki bu insanların bir kısmı din de değiştirdi. Aksi mümkün mü?
* Gelelim Şeb-i Arus’a...
- Yılın bu zamanlarında 13’üncü yüzyılın derinliklerinden güçlü bir ses insanları çağırır: “Gel! Ne olursa ol yine gel...” Ve “Dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir” diyenlerin misafirleri Şeb-i Arus’ta Konya’ya gelir. Sen de gel, muhteşemdir! 7-17 Aralık arası, manevi enerjinin sinerjiye dönüşüp maksimuma ulaştığı bir dönem. Arınmak için fırsatlar ülkesinin kapılarının sonuna kadar açıldığı bir hafta. Bu dönem, hiçlikten varlığa, çirkinlikten güzelliğe geçiş için, “ölüm gecesi”ni “düğün gecesi”ne dönüştürenlerle buluşma anı...
Nefsi yenmek irade ve aşk ister
* Konya’yı gezdirirken turistlere anlattığınız “mutlak varlık teorisini” okurlarımıza da hızlı bir özet şeklinde anlatalım mı?
- Hay, hay! Bu teori, yaratılıştaki sırrı aramaktan doğmuştur. Gerçekte, bütün yaratılmışlar Allah’ın varlığını tanıtmak için vardır. Denizden kopan dalgalar, denizin ta kendisidir. Görünen bütün varlıklar da, Allah’ın varlığının değişik tezahürleridir. Daha zaman yokken, Allah’ın varlığı, kendi gizli âleminde yalnızdı. Bu varlık, aynı zamanda Hüsn-i Mutlak denilen mutlak bir güzellikti. Bu güzellik, kendisini görecek gözler ve sevecek gönüller istedi. Allah, aynada hayalini gören bir insan gibi yokluk ve hiçlik âlemine bakıverdi ve “Ol!” dedi. Varlıklar içinde Allah’a en yakın olan, insan oldu. Allah, kendi varlığını insanda buldu. Allah, böylece kendisini görecek ve sevecek gönülleri buldu. İnsan da, kendisinde ilahi özellikler bulunan geçici bir varlık oldu. Varlık, güzellik ve iyilik. Bunlar Allah’ın özellikleri. Hiçlik, çirkinlik ve kötülük, bunlar da Allah’ın özelliklerini bilmemize yarayan geçici özellikler. Bu özelliklerin hepsi insanda var. İnsan ancak hiçlik, çirkinlik ve kötülüğü yok ederek Allah’ın varlığına katılabilir. İnsanı kötü yapan, çirkin yapan ve yokluğa atarak Tanrı varlığından uzaklaştıran nefsi yenmek büyük bir irade ve aşk ister. Aşk, insanı Tanrı’ya ulaştıran kudretli bir araçtır. Tasavvufta, kişinin nefsini yenerek mutlak varlığa katılmasına “fenafillah” denir. Esasen bu kata ulaşmak ancak ölümden sonra mümkün olsa da, ilahi aşkın son basamağına varıp, nefsinde ve her yerde Allah’ı görebilecek hale gelenler “fenafillah”a hayatta da ulaşabilirler. Fenafillah’ın Hint kültüründeki versiyonu ise Nirvana’dır...
Konya, Elif Şafak’ın ismini bir caddeye vermeli
* Elif Şafak’ın “Aşk” adlı romanından sonra gerçekten Şems modası mı başladı Konya’da?
- Hem de nasıl! Konyalılar, Elif Şafak’a ne kadar teşekkür etse azdır. Ben kendisini Konya’nın fahri kültür elçisi ilan ediyorum. Yerel yönetimlerde yetkili biri olsaydım, mutlaka uygun bir caddeye onun adını verirdim. Çünkü sayesinde Konya’ya sihirli bir el değdi. Yine sayesinde Konya’da ciddi manada bir Şems modası başladı. Biz rehberler Şems’in mezarını görmek isteyen gruplara yüzeysel bilgi verirdik. Ama “Aşk” romanından sonra, herkes “İlle de Şems!” demeye başladı.
Paylaş