Sana kim ki bu 6 duyguyu birden yaşatıyorsa...

“6 duygu var ki hayatta, onları kullanarak her şeyi yapabilirsin!” diyor Tanyer Sönmezer.

Haberin Devamı

ODTÜ mezunu, 9 sene Michelin’de genel müdürlükten sonra, headhunter’lık yapıyor, şimdi de Managment Centre Türkiye’nin yönetici ortağı...
O bir “danışman”.
İki kitabı ve ilginç fikirleri var.
Ve her konuda bilgisi...
*
“Hayatta 6 duygu var ki, onları kullanarak her şeyi yapabilirsin!” diyor
Tabii çatlıyorum meraktan.
“Nedir onlar?” diye soruyorum.
“Aşk, neşe, merak, öfke, korku, hüzün.”
“Peki ben bu duygularla ne yapabilirim mesela?”
“Bir sürü şey. Ürün satabilirsin mesela...”
“Aaaa! Nasıl olacak o?” diyorum, “İnsanları korkutarak ne satabilirsin ki?”
“Sigorta! Çocuk araba koltuğu! Prezervatif! Organik yiyecekler!”

Duruyorum, düşünüyorum, hak veriyorum.
“Hüznü kullanarak peki?”
“Sana bir Yeni Rakı reklamı izleteyim”
diyor, “Hemen bir tek atmak istersin oracıkta, o kadar hüzün veriyor...”
“Öfke?”
“GS şampiyon olduğu zaman Fenerium’larda satış artıyor. Ya da tersi. Rakip takıma öfke bile işe yarıyor!”
“Vay canına!”
Şaşırdığımı görünce, “Zaten bu 6 duyguyu birden yaşattığı için ne olursa olsun kimse Fenerbahçe’yi bırakamıyor” diyor. “Sürekli bir şeyler oluyor. Sürekli bir merak var: Aziz Yıldırım gidecek mi, kalacak mı? Aykut Kocaman gidecek mi, kalacak mı? Guiza gidecek mi, kalacak mı? Ayrıca eğlenceli de Fenerli olmak, üstelik acı da veriyor. En azından ölü balık gibi değilsin, yaşadığını hissediyorsun!”
Tanıdığım bütün Fenerli erkekler gibi tutkulu, bıraksam sabaha kadar Fener anlatacak, konuyu değiştiriyorum.
“Neşe?” diyorum.
“İçkiler mesela. Ya neşeden içeriz ya hüzünden...”
“Aşk?”
“Ooooo, aşk hemen hemen en çok sattıran duygu! Erkekler arabalarına aşkla bağlıdırlar, aşkla alırlar. Bugün i-pad’ini, i-phone’nu kullanan biri, bu aletlere ihtiyaçtan çok onlara aşk duyuyor. Büyük markaların hepsinde bu var. Hangi marka, hangi lider size bu 6 duyguyu birden yaşatıyorsa, vazgeçilmez oluyor...”
*
Birden fark ediyorum ki, biz bu ülkede, bize 6 duyguyu birden yaşatan siyasi liderlerden mahrumuz!
Maşallah öfke, nefret, korku had safhada da...
Neşe, eğlence, merak neredeyse sıfır. Kaşlar çatık, herkes birbirine bağırıyor...
Ben en son Başbakan’ı ne zaman gülerken gördüğümü hatırlamıyorum bile.
Sürekli azarlayan başöğretmen gibi... Ne fena değil mi?

Haberin Devamı

ÇOCUKLARIMIZA MUTLAKA ÖĞRETMEMİZ GEREKİYOR:

Haberin Devamı

İletişim, etkileme, ikna

YİNE aynı insanlayız...
Tanyer Sönmezer.
O bir kalem manyağı. Meraklısı olduğu Caran d’Ache marka kalemi kaybolunca kafayı takıyor, mutlaka aynısından bir tane daha alması lazım. Tesadüf bu ya, o gün bir müşterisiyle Mısır Çarşısı’nda Pandelli’de yemek yiyecek. Vitrinde aradığı kalemini görünce, civardaki kırtasiyelerden birine dalıyor, soruyor: “Ne kadar?”
Cevap: “44 lira”
Parayı ödeyip çıkıyor ve yandaki kırtasiyecinin vitrininde ayın kalemi görüyor, üzerindeki fiyat 25 lira.
İki adımlık yerde bu kadar kazık yemek kanına dokunuyor. Hemen geri dönüyor, kalemi iade ediyor, parasını istiyor.
*
Öbür dükkânda, “Siyah Caran d’Ache lütfen” diyor.
Hemen veriyorlar.
“Kırmızı uç var mı?” diyor.
Satıcı son derece kibar, “Tabii var” diyor, halbuki bir önceki dükkânda artık üretilmediğini söylemişler. “10’lu paket var ama buraya kadar gelmişken, isterseniz bir tane daha yedek takdim edeyim...”
Müthiş bir iletişim, etkileme muazzam, ikna süper...
“Tamam” diyor Tanyer.
O anda aklına bir başka kalem düşüveriyor, “Lamy’in dörtlü uçlusu var mı?”
“Var” diyor satıcı “Ama Parker’in yeni bir modeli çıktı, hem fiyatı aynı, hem daha kullanışlı, hem de daha şık...”
“Peki” diyor Tanyer.
Satıcı birden, “Buradan nereye gideceksiniz beyefendi?” diye soruyor, “Pandelli’ye bir müşterimle yemeğe” diyor. “O zaman size bir defter lazım, mutlaka not alacaksınızdır, Moleskine’in yeni bir modelini getirttik, bu boyunu piyasada pek bulamazsınız!” Kalem manyakları genelde defter manyağı da olur aynı zamanda! Tanyer çok beğeniyor. 25 liralık alışveriş için girdiği dükkânda, satıcının iletişim, etkileme ve ikna yetenekleri sayesinde 290 lira harcayıp çıkıyor.
Bitmedi!
Yemekte arkadaşına anlatıyor.
Arkadaşı demesin mi? “Ben de Mont Blanc’ımı kaybettim, yemekten sonra gidelim belki vardır...”
Üstüne o da 400 liralık Mont Blanc satın alıyor...
Ve Tanyer Sönmezer karar veriyor, oğlunu bu yaz staja oraya yollayacak. Çünkü Yeni Zaman Kırtasiye güzel bir yer, çünkü satıcı Şenol Tuncer müthiş biri...

Haberin Devamı

BİR ŞEYİ İYİ YAPMANIN SIRRI:

10 BİN SAAT

TANYER Sönmezer: “Oğluma olmak istediği şeyin hayalini kurdurtmaya çalışıyorum. 40 yaşında olmak istediğin adamı anlatsana...” diyorum.
“Bir sürü güzel bir şey anlattı geçen gün. Sana iki haberim var dedim, biri iyi, biri kötü...”
“İyiden başla baba” dedi.
“Bu istediklerini gerçekleştirebilirsin, o istediğin adam olabilirsin...”
“Kötü haber ne dedi?”
“Kötü haber: Şu anda yaptıklarınla oraya ulaşamazsın, çünkü gereğini yapmıyorsun!”
“Peki oğlunuzun ne yapması gerekiyor?” diyorum.
“İşte orada Malcom Gladwell devreye giriyor” diyor Sönmezer. “Ona göre bir işte başarılı olabilmek için en az 10 bin saat yapmak gerekiyor. Aynı yaşta çocuklar diyelim ki bir spora başlıyorlar. 10 bin saat o sporu yapanlar 18 yaşında yıldız oluyor, 8 bin saat yapanlar ortalamanın biraz üzeri, 6 binler vasat, 4 binler hobi için yapıyor. Oğlumu da istediği şeyin üzerine daha fazla odaklanmasını söyledim...”

Haberin Devamı

FUTBOLDA BAŞARISIZLIĞIN SEBEBİ

2004 yılında Avrupa 19 yaş altı milli takımlar finalinde, iki takım final oynadı. Türkiye ve İspanya. İspanya, kıl payı uzatmalarda atabildiği gollerle kazanabildi. Şimdi bu gerçeğin üzerine duruma bir bakalım, İspanya A Milli Takımı’nda o gençlerden bugün kaç tanesi oynuyor? 7. Tam 7. Peki bizim milli takımımızda? Sıfır! Türkiye’deki futbol endüstrisinden kimse o çocuklara yatırım yapmadı, yapmıyor. Bunların hiçbiri oynatılmıyor. Oynatılmadıkları ve 10 bin saati dolduramadıkları için de yetenekleri sınırlı kalıyor. Oysa ustalaşmak için kilometre yapmak gerekiyor...

Yazarın Tüm Yazıları