Rukiye Devres'in Beriköy projesini ajandanıza not edin
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Tanıştığım için kendimi şanslı saydığım insanlardan biri o. Eski zaman kadınlarına benziyor. Nasıl anlatsam? Latife Hanım'ın güzeli ve moderni.
Son derece kibar ve alçakgönüllü. Ve sıkı Batılı. En önemli özelliği de muhteşem bir kalbi var. Asla hayırseverliği hazmedemeyip, insanların gözüne sokmaya çalışanlardan değil. Bu MIT (Massachusetts Institute of Technology) mezunu mimar kadın, olağanüstü bir projenin yürütücüsü ve insanlara yardım edebilmek için çırpınan biri. Projesinin adı Beriköy. Depremzede olanlar ve devletten herhangi bir hak talep edemeyecek durumda olanlar bu projeye dahil olabiliyor. 20 yılda ayda 150 milyon kira gibi bir para ödeyip, ev sahibi oluyorlar. 50 hane planlanmış. 8 tanesi tamamlanmış. Gerisine fon aranıyor. Bu ayın 8'inde Hyatt Regency'de bir organizasyon var. Ünlü Türk tasarımcılarının eserleri düzenlenecek bir çekilişte sahiplerini bulacak. Amaç, para toplayıp Beriköy için kaynak yaratmaya çalışmak. Bu çok iyi eğitimli hanlar hamamlar seviyesinde zengin kadın, bu projeden 5 kuruş bile kazanmış değil. Zaten para için yapılacak iş değil! Aynı kadın, daha önce de Pakistan'da, Meksika'da, Porto Rico'da böyle hayır projeleriyle uğraşmış. Evet, bu ülkede böyle hoş insanlar da var. Ve bilin ki, Beriköy diye bir proje var bu ülkede. Bu pilot proje tamamlanırsa örnekleri çoğalacak. Diyarbakır'da ve başka yerlerde. Rukiye Devres gibi örneklerin çoğalması dileğiyle...
Adınızı kim seçti? Ben de çocuğuma isim arıyorum da. Ne demek Rukiye? Ve ailede kimin ismi?
- Anneannemin ismi. Anneannemle dedem, ben doğmadan vefat etmişler. Bizimkiler de bana Rukiye ismini uygun görmüşler. Eski bir isim olması hoşuma gidiyor. Gerçi, yakınlarım bana Ruki diyor. Rukiye'nin anlamına gelince ‘‘iyi cin’’ demekmiş!
Peki cin anneanne kimin nesiymiş! Demek istiyorum ki, ne iş yaparmış?
- Dedemle birbirlerini pek severlermiş. Mesleği yok aslında, ‘‘sefir karısı olmak’’ diyelim. Ev hanımı yani. Dedem, Atatürk'ün yanında olan insanlardan biri. Katiplikle başlıyor, sefirliğe kadar yükseliyor. Atatürk'ün Roosevelt'le çektirdiği fotoğraflarda dedem de yanlarında duruyor. Rusya'dan Londra'ya kadar pek çok yerde sefirlik yapıyor. Sonra onu Washington'a göndermek istiyorlar...
Gidiyor mu?
- Yok. Çünkü annem, London School of Economics'i bitirdikten sonra ‘‘Bu okulu sizin için okudum. Artık Roma'ya gideceğim ve heykeltıraş olacağım’’ diyor. Ailede herkes çılgın! Babam da kızı uğruna Washington'u tepiyor, Roma'ya gitmeye karar veriyor. Sonra Türkiye'ye dönüyorlar ve ilk senatörlerden biri oluyor. Böyle yani...
Anneniz peki?
- Dediğini yapıyor ve Roma'da heykeltıraş oluyor. Ödüller filan kazanıyor. Sonra 60'larda Türkiye'ye dönüyor, eş, dost, akraba için bir takım eserler yapıyor ama hep hobi düzeyinde kalıyor. Öyle ön plana çıkayım, sergiler açayım, medyatik olayım gibi bir tip değil annem. Şu anda da mücevher tasarlıyor...
Peki Atatürk'ün eşi Latife Hanım'la bağlantınızın olması yakın tarihe ilginizi çoğaltıyor mu? Sağda solda, ‘‘Bizim ailenin de Atatürk'e değmişliği vardır. Büyük teyzem Latife Hanım'dır’’ diye hava atıyor musunuz!
- Hiç. Aksine. Bilinmesini bile tercih etmem. E çünkü bir ömür boyu susmuş bir kadından söz ediyoruz. Sanki konuşmayı tercih etmeyen bir kadın hakkında car car konuşmak, ona saygısızlık gibi geliyor. Ama evet, o benim büyük teyzem. Adını aldığım anneannemin ablası...
Aile evinizde Atatürk'ün büfe, sandalye, kütüphane gibi hatıra eşyaları var mı?
- Ondan değil ama teyzemden var. Yani beraber kullandıkları eşyalar. Ve Atatürk'ün teyzeme verdiği hediyeler. Müthiş ince bir zevki varmış Atatürk'ün. Bir tane yeşil yelpaze var mesela. İnsan nasıl kullanır bilmiyorum ama gözlerinizi alamazsınız. Sonra, bir ‘‘ata binme saati’’ var. Arkasını imzalamış. Ben de bilmezdim ‘‘ata binme saati’’nin ne olduğunu. Yakana takıyorsun, ters duruyor, ata bindiğinde kaldırıp bakıyorsun, sana doğru bakıyor. Bunun gibi bir sürü ince şey hediye...
MIT'de mimarlık okumak için ne kadar ekstradan çaba sarf etmek zorunda kaldınız?
- Bilmem. Ben küçükken kolej sınavlarına giremedim. Çünkü o gün hastaydım. Ve eğitimime düz bir ortaokulda devam ettim. Ortaokulun sonunda ‘‘Bari Fen Lisesi sınavlarına gir’’ dediler. Ankara Fen Lisesi'sini kazandım. Matematiği oldum olası severim. Ama Fen Lisesi'ne gitmek yerine, abimin yanına Amerika'ya gittim ve liseyi orada okudum. Sonra da MIT'ye başvurdum. Kabul ettiler...
Nasıl bir okul?
- Muhteşem! Tabii eşek gibi çalışman gerekiyor. Ama bireysel başarılar sökmüyor. Herkesin el ele vermesi icap ediyor. MIT, sana bilgiyi paylaşmayı öğretiyor. Ben mimarlık okudum, sonra da master yaptım...
Sizin hiç para probleminiz olmadı değil mi?
- Olmadı. Bu büyük bir nimet. Ama başarılı bir öğrenciydim, master'da burs aldım.
Okulu bitirince ne yaptınız, hayatınızı nasıl kazandınız?
- Bir süre Amerika'da mimarlık yaptım. Türkiye'ye dönünce de, benim gibi MIT mezunu Amerikalı bir arkadaşımla, ufak bir büro kurdum. Fena da değildi işlerimiz ama babam ille de aile mülklerimizle ilgilenmemi istedi...
Ne yapıyordunuz, kira mı topluyordunuz!
- Yok, hayır. Bakım, onarım, tadilat...
Sizin uçsuz bucaksız mülkleriniz mi var?
- Yok ama ‘‘Şu iki katı tutmak istiyorum’’ diyor mesela, çizimiydi, uygulamasıydı, kontrolüydü, tahkikiydi, bayağı iş...
Kaç tane mülkünüz var?
- Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de... Var işte.
Apartman mı, yalı mı?
- İşhanı... İstanbul'da 3 han, Ankara'da 2 han falan filan... Bir de apartmanlar... Hem anne hem baba tarafından...
Şimdi anladım! Sizin zaten hayatınızın sonuna kadar çalışmanıza gerek yok, hatta çocuklarınız da yok!
- Hayır, aksine daha çok çalışmam lazım! Çünkü bu yerlerin bakımını ve onarımını yapıp doğru dürüst kiraya vermezseniz, vergisiyle masrafıyla bir süre sonra rantabl olmaktan çıkıyor. O zaman da çürüyüp gidiyor!
Peki sonra...
- Bu işleri yaparken iki şahane çocuğum oldu, bir taraftan da Türkiye'yi geziyordum. Erzincan'da Recep Yazıcıoğlu'yla karşılaştım. Orada bir köy hayata geçirmek istiyordu. Bir Ermeni köyü. Ben de ona MIT'de yaptığımız çalışmaları anlattım...
Bize de anlatın...
- Ağa Han Vakfı, her sene MIT'ye ve Harvard'a belli bir para veriyor, bir yer gösteriyor ve yardıma muhtaç insanlar için projeler hayata geçirmelerini istiyor. Ben böyle pek çok workshop'ta yer aldım. Pakistan'daki 3 yıl sürdü. Üstelik, proje başkanıydım. Elektriği, suyu, tuvaleti olmayan insanlara haneler, konutlar, sağlık ocakları, okullar yaptık. Onlarla birlikte yaşadık. Porto Rico ve Meksika'da da böyle projelerde yer aldım. Tabii benzer bir şeyi Türkiye'de uygulamak benim için hayal ötesi bir şeydi. Recep Yazıcıoğlu'yla o Ermeni köyü üzerine kafa patlatırken deprem oldu ve Adapazarı taraflarında bir projeyi hayata geçirmenin bizim açımızdan daha mantıklı olacağını düşündük.
‘Siz’ kimsiniz? Beriköy nedir?
- Önce size Jan'dan söz etmem lazım: Dünyada benim MIT'deki hocam Jan Wampler gibi tuhaf insanlar var. Sözünü ettiğim kişi, hem bir öğretim üyesi hem de mimar. Adam, bizim uçuk kaçık projeler çizmemizi değil, insanlığa hizmet etmemizi istiyordu. Çünkü ona göre mimarlık esas olarak bu işe yarıyor. Dolayısıyla, nereden fon gelirse, o fonu organize ediyor, talebelerini örgütlüyor ve yardıma muhtaç insanlara yardım ediyor. Depremde Adapazarı'nda binlerce insanın evsiz kaldığını biliyordu, buraya geldi ve Beriköy projesini çizdi...
Nasıl bir proje bu?
- 17 binadan oluşuyor. Her birinin içinde 3 ya da 4 hane bulunuyor. Büyüklüğü 60 ila 80 metrekare arasında değişiyor. Herkesin kendi girişi ve bahçede bir kısmı var. Çok havadar güzel evler. Buna ek olarak 50 hanelik bir merkez var. Kadınların bir araya gelebileceği, çalışabileceği kısımlar, çocuklar için de oyun alanları, kreşler...
Nedir böyle bir yaşam alanı oluşturmanın amacı?
- Devletin hak sahibi olarak tanımadığı ve imkanı olmayan depremzedeleri ev sahibi yapmak. Biz Türkiye'de olmayan ‘‘mortgage’’ sistemini hayata geçirmeye çalışıyoruz...
Daha basit anlatın...
- Bir evin maliyeti 24 bin dolar mı? Ayda 140 ila 160 milyon arasında değişen ödemelerimiz var. 20 sene kira ödeyip ev sahibi olmak gibi bir şey.
Siz Beriköy projesinden para kazanıyor musunuz?
- Deli misiniz? Vaktimi ve mümkün olduğu kadar bilgimi veriyorum. Para kazanmıyorum, kazanmayı da düşünmüyorum. Hayalim, para bulup o diğer evleri de bitirebilmek...
Şu ana kadar ne kadar para topladınız?
- 400 bin dolar. Onunla 40 dönüm arazi aldık. 50 evin altyapısını yaptık. Ve ilk 8 evi tamamladık...
Peki 8 Aralık'ta ne olacak? Bu, yeni bir para toplama hamlesi mi?
- Aynen. Hyatt Regency'de bir gece düzenliyoruz. Amaç, insanları bir araya getirip bağış yapmalarını sağlamak. 2 sene evvel de Rafi Portakal'la bir müzayede yapmıştık. Çok verimli geçti. Bu yıl bakalım ne olacak. İnsanları böyle bir projenin varlığından haberdar edebilmek bile benim için önemli. Ama bunun için medyatik bir figür olmak gerekiyor. Bu da benim tabiatıma hiç uygun değil. Yine de elimden geleni yapmaya çalışıyorum!