O, yapımcısı olduğu "O... Çocukları" adlı filmin afişine dana gibi "Bir Selay Tozkoparan yapımıdır" yazdı, tartışma başladı. O bunda bir sakınca görmediği gibi kendisinin bir pazarlama dáhisi olduğunu söylüyor. Bodrum’da buluştuk, karşımda vahşi bir hayvanı andıran bir kadın duruyordu. Alışılmış güzellerden değil. Farklı bir cazibesi var. İnat, bağımsız, zapt edilemez, başına buyruk, aşırı özgüvenli ve tuttuğunu koparan. Selay Tozkoparan aynı zamanda yönetmen Abdullah Oğuz’un eski eşi. Abdullah Oğuz da Ebru Akel’in yeni sevgilisi. Soracak çok şey vardı anlayacağınız...
Dünyanın en hırslı kadınlarından biri misiniz?- En hırslı kadınlarından mıyım bilmiyorum ama... Evet... Averajın üzerinde hırslıyım. Bundan da rahatsız değilim. Utanmıyorum, gizlemiyorum. Aksine, gurur duyuyorum. Ama tabii hırsla ihtirası karıştırmamak lazım.
Sizinki?- İş hayatında hırs.
Öyle bir söylediniz ki, "İş hayatımda hırslıyım, özel hayatımda ihtiraslı" der gibi.- Yok hayır. İkisinde de hırslıyım. İhtiras değil benimki. Başarı odaklı biriyim, hırslı olmamın sebebi bu. Benim başarılı olmam gerekiyor. İşimi doğru ve eksiksiz yapmam gerekiyor. Hırs da başarıyı getiren bir şey. "Koyayım gitsin" yapamam ki, hırslı olacaksın tabii.
Mesleğinizde başarı sizin için ne kadar önemli?- Çok. Çok. Çok.
Ne zamandan beri öyle?- Kendimi bildim bileli.
Bazı kadınlar "Şahane bir çocuğum var, hayatım iyi, işim de iyi, bundan iyisi can sağlığı" diye düşünür.- Ben öyle değilim. Evet şahane bir çocuğum var ama iş, benim için her zaman önemliydi. Hálá öyle. 17 yaşından beri iş hayatındayım. Rehberlikle başladım. O zaman da hırslıydım. Çalıştığım yerde en küçük bendim, "Bu adam 50 yaşında, ailesi var, çocukları var, bu turu ona verelim de para kazansın, Selay’ın önünde uzun yıllar var" dedikleri zaman kıyameti koparırdım. "Benim hakkımsa bu tura ben çıkarım o kadar!" derdim. Her zaman ne ise o. Ve kim daha iyiyse, o kazansın. Ben onlardan iyiydim. Hiç unutmuyorum acentenin sahibi, "En iyi rehber en çok anlatan rehber değildir, en çok satışı yapan rehberdir" demişti. Tahmin edeceğin gibi, iki ay sonra satış rekoru kırdım.
Nasıl kırıyordunuz?- Kırıyordum işte. Halı satışından en çok ben kazanıyordum. İnsanları halı almaya ikna ediyordum. Ederim. Doğuştan bazı yeteneklerim var. Onları doğru kullanmayı seviyorum.
Şu an yaptığınız işte başarının ölçüsü ne: Yaptığınız filmin çok insan tarafından izlenmesi mi, o filmin çok para kazanması mı, ödüller alması mı, eleştirmenlerden övgüler alması mı...- Başarı, amacıma göre değişir. Amacım ödül almaksa, yaptığım film ödül almalı, amacım çok seyirciye izletmekse gişe rekoru kırmalı.
"O... Çocukları"nın 550 bin kişi tarafından izlenmesi başarı mı mesela?- Elbette. Hem de çok büyük başarı. Mayıs ayıydı. O tarihte havalar güzelleşiyor, insanları sinemaya sokmak her zamankinden daha zor oluyor, ona rağmen 550 bin kişi izledi.
Hangi akla hizmet o filmin afişine "Bir Selay Tozkoparan yapımıdır" yazdınız?- İyi ki yazdırmışım. Bak buradayız, konuşuyoruz. Zaten ben doğru bilmediğim şeyi yapmam. Bugüne kadar kimse böyle bir şey akıl etmemiş. Sorun orada. Yoksa bu kötü bir şey değil, yanlış hiç değil.
Utanmadınız yani?- Anlamadım. Niye utanayım? Bir filmin her şeyiyle uğraşırım ben. Bu da öyle bir yapımdı. Bunu dünya aleme ilan etmenin nesi kötü? Senaryoyu ben almışım, yönetmeni ben bulmuşum, ekibi ben kurmuşum, cast’ını ben yapmışım, legal her şeyiyle uğraşmışım, o benim bebeğim. Ha Kızım Maya ha o film. E bu kadar uğraştıktan sonra üzerine "Bir Selay Tozkoparan yapımı" yazmamda ne gibi bir sakınca var? Bugüne kadar hiçbir yapımcı akıl edememişse, benim mi suçum? Yönetmenin ve senaristin eser sahibi olarak isimleri geçiyor. E benim de geçiyor. Onlarınkiyle aynı boyutta yazıyorum ismimi. Pardon ama sorun nerede?
Dünyadaki en sivri zekalı siz misiniz canım! Neden başka prodüktörler yapmıyor da siz yapıyorsunuz?- Birileri var yürür, birileri var değiştirir! Ben ikinci gruptanım. Onlar benim kadar satış ve pazarlama bilmiyorsa bana ne.
İyi de yönetmenin kafasına basıp geçmiyor musunuz?- Ne alakası var! Yönetmenin haberi vardı, itirazı olmadı. Tartışma zaten "Bir Selay Tozkoparan filmidir" yazıldığı için çıktı.
Aman Allahım bir de öyle mi yazdırdınız! Ne hakla?- Bir yanlışlık oldu. Ben afişi nasıl hazırlayacaklarını söyledim. "Bir Selay Tozkoparan yapımıdır yazacaksınız üzerine" dedim, afişimiz çıktı, mis gibi oldu, kimse de arıza yaratmadı. Reklam kampanyası başladı, bütün outdoorlarda, sokaklarda "yapımıdır" yazıyor. Bir tek otobüs duraklarındaki yatay afişlerde "Selay Tozkoparan filmidir" yazıyor, onun da sebebi şu: Afişi tasarlayan çocuğun dalgınlığına gelmiş, o afişler yanlışlıkla öyle gitmiş. Bir hatadır oldu, napalım yani, ölecek halimiz yok ya.
Burada bir art niyet olmadığını nereden bilelim?- E bilemezsiniz. Mecburen bana inanacaksınız. Aslına bakarsan kimin ne düşündüğü de beni çok ilgilendirmiyor. "Hemen düzeltin" dedim. Dediler ki, "Bu hatanın teknik olarak değişmesi 3 günümüzü alır, afiş zaten 5 gün duracak. Bırakın o şekilde kalsın." Öyle de kaldı. Ama tabii yönetmenler bir yapımcının afişe bu şekilde girmesine sinirlendi.
Peki bir film kime aitir: Yönetmene mi, oyunculara mı, yapımcıya mı?- Valla, eser işletme belgesi yapımcıya verilir. Bence yapımcıdır filmin sahibi. "Ama eser sahibi, yaratıcılardır" deniyor. Yani senarist, yönetmen ve müzisyen. Eşit hakları var. Onu bunu bilmem, ama sadece yönetmene filan ait değildir film.
Siz yönetmenlerle didişiyor musunuz?- Yok canım onlarla çalışıyorum ben. Niye didişeyim.
Neden böyle bir şey ilk defa sizin başınıza geldi? Daha önce ben bir yapımcının kendi adını dana gibi yazdırdığına, "bilmem kim yapımıdır" dediğine hiç tanık olmadım. Çok hırslı olduğunuz ve hırsınızın önüne geçemediğiniz için mi bunu yaptınız?- Hiç alakası yok. Filmin adı "O... çocukları." Hepimiz o nokta noktanın ne anlama geldiğini biliyoruz. Riskli bir isim. İnsanlar işler iyi giderken "Evet, biz de işin içindeyiz" derler, fakat bir şey ters giderse, çekip giderler. Sen adını eşek gibi oraya yazıyorsan, "Ben kardeşim bu filmi sahipleniyorum" diyorsun. Benim yaptığım da budur. Bir de ismimi insanların tanımasını, bilmesini istedim, çünkü ben "Bu kadının yapımcısı olduğu işler iyidir" hissi vermek istiyorum, e bir yerden başlamak gerekiyordu.
Size hak veren, bu olayda sizi haklı bulan bir tek Allah’ın kulu var mı?- Bütün prodüktörler arkamda.
Sizin yaptığınız buzdolabının üzerine "Bu bir Mustafa Koç yapımıdır" yazmaya benzemiyor mu?- Hayır efendim benzemiyor.
"Ben de varım. Aslında bu işi baştan sona ben takip ettim, ben kotardım. Benim farkıma varın. Ben uğraştım bu filmin her şeyiyle..." demek istemiş olabilir misiniz?- Bu da doğru değil. Ben işimi doğru yapayım ve para kazanayım yeter. Ben ticaret yapan bir insanım, meşhur olmak gibi dertlerim yok. Olsaydı, çok daha evvel, çok daha farklı bir tarzda ilerlerdim. Sanattan filan da anlamam. Ben alırım, satarım, pazarlarım. Bugün yapımcılık yaparım, yarın pazarda limon satarım.
Sinemayla ilişkiniz eski eşiniz Abdullah Oğuz’la mı başladı?- Hayır. Benim medya pazarlama şirketim var: Enerji Medya. 2001’de AFM Sinemaları’nın ihalesi oldu, onun reklam ve pazarlamasını aldık, ama tabii bu yetmedi bana, daha güçlü olmak istiyordum. Yapımcılar bir araya geldik, kendi dağıtım şirketimizi kurduk. Dağıtım ağımız olunca, reklam pazarlama ayağı da var, "O zaman ben neden film yapmıyorum?" dedim.
Türk Hava Yolları uçaklarının içindeki ekranları da siz pazarlıyordunuz öyle değil mi?- Evet. Türk Hava Yolları’ndan kiralıyor, reklam vermek isteyenlere pazarlıyorum. Tamamen benim fikrimdir. Ben aslında bir pazarlama ve satış dáhisiyim. Bu konuda mütevazı olamayacağım. Gerçekten öyleyim.
Apo yaralı... Ebru Akel’le mutlu olsun isterim Abdullah Oğuz’la ne zaman boşandınız?- 2 yıl önce.
Neee! 2 yıl önce mi? Sanki yeni boşanmışsınız da, o sizden sonra hemen Ebru Akel’le birlikte olmaya başladı gibi kalmış aklımda.- Öyle değil. Nedense herkes öyle zannediyor.
Neden boşandınız? - Çünkü sevgim bitti. Başkaları gibi artık sevmediğim bir adamla o şekilde oturmayı istemedim. Koluma Maya’yı taktım, evden çektim gittim. Erkekler, "Ceketimle çıktım" derler ya, ben de kızımla çıktım.
Onun tepkisi ne oldu?- E şoke oldu tabii. Neden, nasıl, niye? Kalakaldı. Geri dönmem için çok uğraştı. Hep zeytin dalı uzattı. Barışmak için her şeyi yaptı. Araya insanlar soktu. Ama benim ağzımdan laf bir kere çıkar. Boşanma kararını da 24 saatte verdim. Dönüp arkama bile bakmadım. Böyleyim ben, karar verdim mi yürürüm giderim.
Peki ya çocuk? - Ben mutsuz bir annenin çocuğunu mutlu edebileceğine kesinlikle inanmıyorum. Yalnız daha mutlu olacağımı düşündüğüm için bu kararı aldım. Maya da iki dünyada ayrı ayrı mutlu olur diye düşündüm. Nitekim öyle oluyor.
Kadınlar genellikle boşanmada problem çıkarırlar. Talepler filan... Siz?- Hiç. Sabah kahvaltıda Apo’nun yüzüne baktım ve sakin sakin "Ben boşanacağım" dedim. Ciddiye almadı. Ama Apo’nun hayatta çok korktuğu bir şey var, lafın ağzımdan çıkması, çünkü çıkarsa mutlaka yaparım, biliyor. Tabii hemen avukatımı aradım "24 saat içinde bizi boşuyorsun" dedim. Evraklar geldi, Apo’nun arkasından pıtır pıtır dolaştım, ona da imzalattım. Yine ciddiye almadı. Yönetmen ya, fantastik bir şey yaşıyoruz zannetti. Sonra baktı ki ciddiyim, vazgeçirmek için elinden gelen her şeyi yaptı nafile!
Siz beni yemiyorsunuz değil mi, başka birine filan aşık olmadınız...- Yok hayır. Hiç alakası yok. Öyle olsa yanımda görürsün. Bizde gizli mi kalır, kokusu çıkar. Biz ayrıldık, etraftan, ille de Apo’nun ya da benim hayatımda biri olmalı diye düşündüler. Öteki türlü insan neden boşanır? Deli mi? Onlar mutsuz mutsuz oturuyorlar ya senin de öyle yapmanı bekliyorlar.
Yine de ayrılmayı tetikleyen bir şey olmuştur. O neydi?- Son zamanlarda kendimi sorgulamaya başlamıştım. "Sen neden evlisin?" diye kendime soruyordum. "Evli olman için ne sebebin var?" Bir gün evvel de Apo ile birlikte teknedeydik. Görünürde hiçbir sorun yok. Ama nasıl anlatılır ki, benim iş hayatımla ilgili, bir kere bile olsun "Karıcığım, işlerin nasıl?" diye sormadı. Dışarıdan dünyanın en büyük aşkını yaşıyor gibi görünüyoruz, Apo’nun bir yanlışı da yoktu, ama bir kadın olarak iş hayatında verdiğim özverili savaşta asla yanımda olmadı. Biz kadınlar müthiş bir koşturmacanın içindeyiz, işim iyi olsun, evim iyi olsun, çocuğum iyi olsun, yırtınıyoruz devamlı. Ve birden fark ettim ki, yanımda bir erkek olmasına rağmen aslında yalnızım. E o zaman niye evliyim? Jetonlar işte bu sorunun cevabını ararken düştü.
Büyük aşk mıydı sizin birlikteliğiniz? Bir şeylerden vazgeçerek mi bir araya geldiniz?- Başta büyük aşktı tabii. Apo’nun kağıt üzerinde evliliği vardı. Ama biz tanıştığımızda 5 sene evvel karısından ayrılmıştı. Prosedür olarak bekledik. Sonra Maya oldu. Ve biz yavaş yavaş aşkı bitirdik. Kalmadı sonunda.
Şimdi Ebru Akel’le aşk yaşıyor. Bu sizi nasıl etkiledi? Kompleks ya da gaz yaptı mı?- Bana bir şey yapması mümkün değil, çünkü hiçbir şey hissetmiyorum Ebru Akel’e de, Apo’ya da. Bir de boşanmamızın üzerinden çok vakit geçti. Ama millet Ebru Akel’li Apo’lu haberleri görünce, benim bundan etkilenebileceğimi düşünüyorlar. İş yaptığım insanlar bile, "Selay iyi misin?" filan diyor. Üç kere üst üste. Sonunda dayanamadım dedim ki "Siz şaka yapıyorsunuz değil mi? İki yıl önce ayrılmışım adamdan, üstelik ben istemişim. Hálá etkilenebileceğimi nasıl düşünürsünüz!" Aşk yaşaması beni mutlu eder. Tabii yaşadığı aşksa.
Neden öyle söylüyorsunuz?- Çok kısa bir süre önce Ebru Akel bir başkasıyla evlenmek üzere değil miydi? Ondan çocuk yapma hayalleri kuruyordu ama tabii hayat bu, yıldırım aşkı diye bir şey var. Başlarına gelmiş olabilir. Gelmemiş de olabilir. Neyse canım, ne isterlerse yapsınlar. Bizim ayrılığımız Apo’yu yaraladı. Durduk yerde adamın bir yarası oldu. Beni affetti mi bilmiyorum. Mutlu olsun isterim. Ama mümkün olduğu kadar alakam olmamasına özen gösteriyorum. Bir tek Maya konusunda konuşmamız gereken şeyler varsa konuşuyoruz.
Maya ne sıklıkta görüyor babasını?- Ne zaman isterse görebilir. Ama her gün isteyen bir baba değil. O yüzden sorunumuz yok.
Maya nasıl karşıladı bu ayrılığı?- Valla küçük ama ikimizi de idare ediyor.
Eski eşiniz, yeni sevgilisi, siz ve çocuğunuz birlikte yemeğe gidebilir misiniz? Yoksa bu tür şeyleri yadırgar mısınız?- Hiç bana göre değil. Eski kafalı bir tipim ben. Hoşuma gitmez.
Bir yapımcı olarak Ebru Akel’i yeni filminde başrolde oynatmasına ne diyorsunuz?- En iyisi bu konuda hiç konuşmayayım.
Çıldırmışsınız onların evlenme ihtimalini duyunca, doğru mu?- Yok ya. Ne çıldıracağım. Ne zaman çıldırdım biliyor musun, "Çıldırmışım" haberi çıkınca. 24 saat susmaya aldım kendimi. Hiç kimseyle konuşmadım. Evlenme meselesine gelince... Gerçek mi değil mi bilmiyorum ki.
Gerçekten evlenseler...- Beni kaygılandıran bir tek şey olur: Maya. Öyle ya da böyle, haftada bir kere de gitse, oradaki düzen benim için önemli, bir tek bunu düşünürüm.
İnsan ayrıldığı eşinin yeni ilişkileriyle kendisini kıyaslar mı? Siz kıyaslıyor musunuz?- Yok hayır, sen soruncaya kadar aklıma bile gelmedi. Bir kere bile düşünmedim. Bir de ben kendimi seven bir tipim. Kendimi kimseyle kıyaslamam.