Paylaş
Barcelona’ya Arda Turan röportajına gittim.
Valla, pazar günü okumazsanız, küserim!
5 saat sohbet ettik.
“Artık akşam gelmez!” dedim.
Çünkü o kadar çok soru sordum ki, e iş bitmişti, röportaj tamamdı, bir de saatlerce çekim yapmıştık, bizi Barcelona’nın stadına götürdü, her yeri bir güzel gezdirdi...
E artık bay gelmiştir bizden...
Dedim...
Ama hayır arkadaşlar!
Akşam, yine iki dirhem bir çekirdek geldi...
Harbi güzel giyiniyor bu arada...
(“Beckham’ın fotoğraflarını inceliyoruz herhalde!” diyor, böyle de açıksözlü...)
Ve bizi şehrin en iyi balıkçısına götürdü.
Sevgilisi Aslıhan Doğan da vardı.
Ben size bir şey söyleyeyim mi, kimse bu hayatta, boşuna “biri” olmuyor.
Zeki bir adam.
Hızlı, pratik, açıksözlü ve komplekssiz.
Kendisiyle ilgili tespit edilecek bir şey varsa, herkesten önce o söylüyor.
Kendisiyle herkesten önce o dalga geçiyor.
Ben sevdim.
Her işi de ciddiye alıyor, hakkıyla yapıyor, bu röportaj işini bile önemsedi ve ne gerekiyorsa yaptı.
Onun hakkında tek bir sıfat kullanmam gerekirse o da şu:
Adam SAHİCİ.
O, Bayrampaşalı bir sokak çocuğu...
Neyse o...
Özünü korumuş...
Para değiştirmemiş onu, bu ulaştığı konum da elde ettiği güç de...
Sağlam kalmış yani, bozulmamış.
Bir de müthiş bir ev sahibi.
Barcelona da evi gibi.
Herkes onu tanıyor, herkes saygı gösteriyor.
“Adam gibi adam” diyorlar ya...
Öyle.
Hani, “O bir semt çocuğu, bütün semtine bakıyor” filan diyorlar ya...
Öyle.
Ha, hiç mi kusuru yok?
E olmaz mı?
Çok konuşuyor bir kere, enerjisi de yüksek, sazı aldı mı eline, sustur susturabilirsen, kendine de çok güveniyor, ego maşallah sağlam, her şeyi biliyor...
Amaaaaaaa bunları yapmaya, onun hakkı olmayacak da kimin hakkı olacak kardeşim!
Adam, bütün dünyanın hayran olduğu bir takımda, dünyanın en iyi, en ünlü futbolcularıyla birlikte oynuyor...
Yapmış yani yapacağını.
Hiçbir Türk futbolcunun beceremediğini becermiş.
Evet, sıkı para kazanmış.
Ama kendisi kazanmış.
Babadan kalmamış.
Bunları fevkalade önemsiyorum.
Ortada bilek gücüyle hak edilmiş bir başarı var.
Helal olsun!
Ve her şeye rağmen sindirmiş, hazmetmiş bu başarıyı...
Çünkü ben onun orada nasıl saygı gördüğüne tanık oldum, insan gerçekten kafayı yer.
O yememiş!
Bir de “farkında”, bu saltanatın sonsuza kadar sürmeyeceğinin de farkında...
Bir tarafta da durumu gayet net görüyor, değerlendiriyor ve kendini gelecek zamanlara hazırlıyor...
Kendi markasını da başarıyla yönetiyor.
Futbol oynamak bence yaptığı onca iş arasında en kolayı...
Çok gevezelik ettim, hadi ben kaçtım, pazara Arda Turan röportajında buluşmak üzere...
Turkish leather there is no better!
BU arada Arda Turan’ın Türk derisini dünyaya tanıtmak gibi bir misyonu var.
Deri Tanıtım Grubu’nun yüzü.
Kim onlar?
Erdal Matraş liderliğinde, Türk derisinin dünyadaki bilinirliliğini artırmaya gönül vermiş 1500’den fazla deri ve deri ürünü ihraç eden şirketten oluşan bir kuruluş.
Türk derisine, uluslararası arenada tanıtmaya ve kimlik kazandırmaya çalışıyorlar.
Türk derisinin, İtalyan ve İspanyol derilerinden kat kat üstün olduğunu söylüyorlar.
Tanıtım faaliyeti için de en uygun isim olarak Arda’yı seçmişler.
Şu an Milano’daki Micam Fuarı’nda her yer Arda, 1 Mart’ta Duomo Meydanı’nda, 1 Mayıs’ta da Barcelona’da yer gök Arda olacak.
Arda da bunu bir tür Türkiye tanıtımı olarak değerlendiriyor.
Milli mesele olarak ele alıyor.
Üstelik bu konuda iddialı da, “Türkiye tanıtılacaksa, bunu tabii ki ben yapmalıyım!” diyor.
Anladınız, önümüzdeki aylarda Avrupa’nın en önemli meydanlarında Arda’nın dev fotoğrafları yer alacak, Tamer Yılmaz imzalı.
Altında da şu slogan:
“Turkish leather, there is no better!”
Arkasından Alameti Farika imzalı viral filmler de gelecek, bir tanesini bu pazar izleyebilirsiniz...
Paylaş