Paylaş
Bir taraftan da yapım şirketi var, belgeseller, söyleşi programları ve diziler hazırlıyor. Ben onun ofisinde bir sürü insanla röportaj yaparken, o da bir gazete için benimle röportaj yaptı. Bir takım nedenlerden dolayı yayımlanmayınca, iş başa düştü. Biraz tuhaf olacak ama benimle yapılmış o röportajı, bu köşede okuyacaksınız. Valla, ben de o sırada sizin için başka röportajlar peşinde koşuyorum. Sizi Yelda Cumalıoğlu’na teslim edip gidiyorum, hadi bana eyvallah...
Daha çok teşekkür mektubu mu alıyorsunuz, yoksa kızgınlık içeren mailler mi?
- Küfür ve övgü bir arada! Bu da beni mutlu ediyor.
En büyük pişmanlığınız? |
Neden?
- E ortalıkta sadece bizi seven insanlar varsa yanmışız. Ne ileri gidebiliriz ne de kendimizi geliştirebiliriz.
Günde kaç saat çalışıyorsunuz?
- Bazen az bazen sonsuza kadar!
Hiç yorulmuyor musunuz, yoksa işinize yürekten bağlı olduğunuz için çalışmak sizi yormuyor mu?
- Tabii ki yoruluyorum. Ama elimdeki iyi bir işse, dünyayla ilişkim kesiliyor. Büyüleniyorum. Orgazmik zevkler yaşıyorum. Ama yayınlanınca bitiyor, bir sonraki, bir sonraki, hep suya yazmak gibi...
Eşiniz sizi hayranlıkla izliyor mu?
- Yok canım. Benden uzak duruyor. Herkes uzak duruyor. Özellikle cumaları, Pazar röportajlarını teslim günü. İşe çok konsantre olduğum için, beni işten alıkoyan her şeye sinir oluyorum, o günlerde bana kimse dokunmaz, yılan bile! Birlikte çalışmak için de sinir bir tipim...
BEN TAM BİR BAŞ BELASIYIM
Neden?
- Güvenemem, kendimi bırakamam. Yazılarımı kimse kısaltsın istemem, her bir halta karışım. İş delege edemem. Kolay karar veremem ama başkasını da dinlemem. Baş belasıyım yani. Ama yine de nasıl oluyorsa bir sürü şeyi aynı anda yapabiliyorum.
Nasıl oluyor?
- Kutularla.
Nasıl yani?
- Planlıyorum. Her yerim haftanın günlerini kutu kutu gösteren ajandalarla dolu. Ajanda ve takvim manyağıyım. Yapacaklarımı, sonsuza kadar yazıyorum. Yoksa unutuyorum. Alya’nın programı, aşıları, arkadaşlarının doğum günleri, alınacak hediyeler, okul ödevleri, projeleri... Sonra sevgilimin programını. Sürekli seyahat ediyor, oradan geliyor, oraya gidiyor. Ben de ikide bir İstanbul’a gidip geliyorum, bir şekilde oluyor işte.
Çok kazanıyor musunuz ya da sorumu şöyle sorayım: Hayat standartınızı eşiniz olmadan da aynı şekilde sürdürebilir misiniz?
- Mümkün değil. Hürriyet’ten iyi bir maaş alıyorum ama artık çoluğum çocuğum var, okul paraları filan deli paralar! Ben nereden ödeyeceğim? Her şeye yetişmem mümkün olamazdı. Ama gazetem sayesinde ev sahibi oldum, sonsuza kadar taksit ödemem gerekse de...
Birikiminiz var mı? Her ay maaşınızdan belirli miktarı tasarruf ediyor musunuz...
- Garanti Emeklilik, sevgilim zoruyla girdim. Her ay pişman oluyorum. Ama fena mı, para birikiyor orada. Bir de işte girdiğim evler var, sonsuza kadar ödüyorum. Gazetecilikten zengin olamadım ben.
Para mı, başarı mı? Ya da siz başarının parayı çekeceğine inananlardan mısınız?
- Para, başarı değil. Bir sürü paralı ama itibarsız insan var. Başarı sadece itibar da değil. Bir sürü itibarlı ama parasız insan da var. İkisinden de bir miktar olmalı. Ama hangisi daha önemli dersen, itibar tabii. Parayla satın alamayacağın bir şey çünkü...
Hayatınızda birinci önceliğinizin Alya olduğunu görüyorum. Çalışma hayatınızda Alya’yı ihmal ettiğinizi düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
- Tabii ki ihmal ediyorum. Ama bütün anneler böyle düşünmez mi? Annelik, bitmez tükenmez bir suçluluk duygusu. Ben zaten suçluluk duygusuyla doğmuşum. Ve her şeyin suçlusu benim. Öyle hissediyorum. “Hep benim yüzümdendir!” diyorum. Alya inat mı? Benim yüzümden. Baleyi sevmiyor mu? Benim yüzümden. Kötü huylarının hepsi bendendir, iyilerini de üzerime alamıyorum. Biraz ruh hastasıyım. O yüzden evet, ihmal ediyorum. Mesela bir akşam uyutmadım mı? Perişan oluyorum. Bir sabah okula götürmedim mi? O mesela servisle okula, güle oynaya gidiyor ama ben karalar bağlıyorum. Herkesin bir acayipliği var, benimkiler de bunlar. Ömer ve Alya’dan önemli hiçbir şey yok. Her şeyi bırakırım, gazeteci Ayşe Arman olmaktan bile vazgeçerim onlar için.
Eşiniz Ömer mutlaka özel bir adamdır da, onu çok övmüyor musunuz?
- Yok valla. Bende aşağılık kompleksi var. Kendimi olduğumdan daha çirkin, olduğumdan daha ortalama görüyorum. Bir tarafıyla iyi bir şey, sana iltifat ettiklerinde hiç inanmıyorsun, ciddiye almıyorsun. Dolayısıyla bu, seni baltalamıyor, hiç havaya girmiyorsun, hep gerçekten alçakgönüllüsün. Ömer’i de kendimden daha özel buluyorum, şaka değil gerçek.
Sizce Ayşe Arman’ı Ayşe Arman yapan özellik nedir?
- Bilmiyorum. Heyecan olabilir. Samimiyet olabilir. Çok çalışmak olabilir. Merak duygusu olabilir. Güvensizlik olabilir. O kadar güvensizim ki, o yüzden devam ediyorum çalışmaya. Hiçbir şeyin üzerine yatamıyorum. Endişe denizlerinde boğuluyorum. O yüzden hep bir iş daha, hep bir iş daha. Tırnaklarımı görsen, ne kadar acıklı bir durumda olduğumu anlarsın. Havalı bir şey zannediyorlar beni, kafası kesik tavuk gibi oradan oraya koşan biriyim aslında. Bitmiyor da...
En çok nerelere para harcıyorsunuz? |
Kafelerde, restoranda siz görenlerin tepkisi ne oluyor? Şöhret olmak özel hayatınızı etkiliyor mu?
- 7 yıldır yokum ben. Varım ama yokum. İşimi yapıp tekrar “hiç kimse” olduğum Dubai’ye dönüyorum. Şahane bir kombinasyon, birisin ama değilsin! İstanbul’da tamam tanıyanlar çıkıyor, “Sizi seviyoruz” diyorlar ben de o zaman utancımdan ne yapacağımı bilemiyorum, saçmalıyorum. Dubai’nin en sevdiğim tarafı, askılı elbiselerle, şıpıdık terliklerle, makyajsız, sutyensiz, bakımsız, kafama göre takılabiliyor olmamdı. Saçını fönletmene bile gerek yoktu. Gerçi İstanbul’da da kendimize farklı, fönsüz bir hayat yaratacağımıza inanıyorum. Ben başkaları için değil, kendimiz için yaşayalım istiyorum. Bu şehirde sorun bu, ister istemez başkaları için yaşıyorsun.
Kendinizle en gurur duyduğunuz yönünüz?
- Ailem. Güzel bir aile oluşturduk. Budur. Ömer, Alya, Alya’nın ablası Yaso, Babaçi, tavşanımız Hımm, bakıcı ablamız Maribel. O da geliyor haziran sonunda Türkiye’ye. O olmasa ben bu işleri nah yapardım!
Sizce her kadın isterse iş hayatında başarılı olup, para kazanabilir mi? Sır nerede?
- Ah bilsem! Para kazanmayı bana sorma, sen biliyorsan bana öğret:--) Ben sadece tutkuyla bağlı olduğun işi yaparsan başarılı olabileceğini biliyorum. Ben gazetecilikten seks kadar haz alıyorum.
Her sabah aynaya baktığınızda kendinizle ilgili ne düşünüyorsunuz?
- Dubai’deki evde yan yana iki lavabomuz var, aynadan sevgilimi görüyorum, üzerinde beyaz tişört ve boxer şort oluyor, “Ne güzel bir adam!” diyorum. Diş fırçalarken birbirimize bakıyoruz, gülüyoruz. Banyo çok önemli bizim için, en ciddi meseleleri konuştuğumuz yer.
AJDA’YA, DOLGUYU VE LIPOSUCTION’I SORDUM
Kendinizi ne zaman başarılı buluyorsunuz?
- Aileme baktığımda. Ya da iyi bir röportaj patlatmışsam, iyi bir fikir bulmuşsam, iyi sorular sormuşsam, işi iyi toparlamışsam, iyi bir yazı yazmışsam...
Peki bütün bunlardan sonra ne yapmak istersiniz?
- Yaşlanınca mı? Başkalarına yardım etmek isterim, bundan daha büyük bir mutluluk yokmuş. Yarım Kalan Hayatlar 222’yi yapabilmek isterim.
En son ne öğrendiniz ve şaşırdınız?
- Ajda Pekkan’a liposuction iyi bir şey mi diye sordum, “Ih ıh” dedi, teyp kapalıyken, “Geri geliyor” dedi. “Dudaklarımın üzerinde çizgi olmaması için ne yapayım?” dedim, “Dolgu mu?” diye sorum, “Sakın yapma ördek gibi olursun!” dedi. Bir sürü şahane güzellik tüyosu öğrendim...
Paylaş