Öz Ali Atıf Bir değil, light Ali Atıf Bir Emin Çölaşan ve Fatih
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ben portakal kabuğu soyar gibi röportaj yapıyordum. Bu aralar tematik takılmaya merak saldım.
Ve bu işi çok sevdim. Onlar, yani röportaj yaptıklarım kadar, ben de eğleniyorum. Çünkü hepimizin o an, o gün, o hafta konuştuğumuz konular üzerine bir iş çıkıyor. Olayın kahramanlarından biri bir iletişim akademisyeni. Bizim Ali Atıf Hoca'mız. Diğeri 12 yılı basında, 12 yılı danışmanlıkta geçmiş Bersay İletişim Danışmanlık'ın yönetim kurulu başkanı Ali Saydam. Birlikte iş yapmış iki adam. Şimdi iki farklı gazetede rakip konumuna geldiler. Ben de onlarla konuştum. Söyleyebileceğim tek şey var: İyi olan kazansın!
Geçen pazar Sabah Gazetesi'ne yeni konulan Ali Saydam'ın köşesini görünce hissettiğiniz ilk şey neydi?
- ‘‘Ben neymişim be abi!’’ diye bir şişinme oldu tabii ki. ‘‘Önce Gülse Birsel, sonra Ali Saydam. Teker teker gelin lannn!’’ diye de geçirmediysem içimden, ben ne olayım! Ama muzip muzip gülümsedim ve kendime şöyle dedim: ‘‘Her şeyimi taklit edebilirler ama zekamı asla!’’
Kendi yaptığınız işle benzerlik kurdunuz yani..
- A tabii. Ama benden önce karım kurdu! Ecmel benden önce uyanmıştı, ben daha yataktaydım. ‘‘Al bak’’ dedi, sonra da böyle durumlarda verdiği tepkiyi verdi: ‘‘İnanamıyorum adamlara. Böyle kör gözün parmağına...’’
Peki siz ne yaptınız?
- Vallaha, hiç oralı olmadım, Hürriyet'i elime aldım. Pazar günleri en büyük keyfim, en az beş kere kendi köşemi okumak da. Ve tuhaf bir şey, her okuduğumda ayrı bir zevk alıyorum. Sonra Sabah'a geçtim. Benzerlik açıktı. Zaten rekabete karşı çıkarılmış bir köşe, aksi mümkün mü?
‘‘Vay be! O kadar iyi bir iş yapıyorum ki, benzerlerim türedi’’ demediniz mi yani?
- Zaten işimi iyi yaptığımı biliyorum. Bu işin tuttuğunu ve taklitlerimin olacağını da. İşin doğası bu. Reklam ve marka eleştirmenliği diye yeni bir kategori yarattım ben. Tabii ki bu kategorinin yeni üyeleri olacaktır. Ama parsayı toplayan kategoriyi yaratandır. Kategori liderliğini bırakmaya niyetim yok. Alçakgönüllü de olamayacağım...
Peki gıcık kapma hali söz konusu oldu mu?
- Yok canım. Sadece ‘‘Şişko patatesin teki, bir ayağı da zaten çukurda!’’ dedim. ‘‘Bu strese dayanmaz. Bir yerlerde kalır. Ben de taklidimden kısa bir sürede kurtulurum!’’ Espri yapıyorum. Allah uzun ömür versin Ali Saydam'a. Tabii ki gıcık-mıcık kapmadım.
İyi de, hani Gaziantep otobüs firması tutunca hemen bir Öz Gaziantep türüyor. Siz Öz Ali Atıf Bir Hoca’nın Not Defteri yayınlanıyor gibi hissetmediniz mi?
- Öz Ali Atıf Bir'den daha çok, Ali Atıf Bir Light gibi geldi bana. Benzetmek gerekirse, Emin Çölaşan'la Fatih Altaylı farkı gibi. İkisi de siyaset yazıyor ama farklılar. İyidir, kötüdür demiyorum. Ama ikisinin de yeri ayrı.
Her şeyin bu kadar birbirine benzemesi, birbirinin taklidi ürünlerin artması, pazarlama açısından nasıl bir sorun yaratıyor?
- Pazarlamada ne kadar farklılaşırsan, o kadar kazanıyorsun. Ama ayak izin üzerinden yürüyüp sana ulaşmak isteyenler oluyor. Buna da ‘‘me too’’ stratejisi deniyor. Ancak firmaları fiyat rekabetine itip, kar edemez duruma düşürdüğü için her zaman doğru bir strateji değil. Gazete olayı ise biraz farklı. Gazeteler Türkiye'de köşe yazarları ile de farklılaşmaya çalışıyor. Konuları taklit etseniz de yazarın tarzını, aklını taklit edemiyorsunuz. Her tarz da her gazete markası altında iş yapmıyor. İlginç dinamikler söz konusu yani...
Peki farklılaşmak için ne gerekiyor?
- Yaratıcılık tabii! Türkiye olarak ne kadar yaratıcı olduğumuz da ortada! Biz taklitçi bir milletiz. Bu yüzden iki yakamız bir araya gelmiyor.
Yazılı basında okuyucunun taklitlerden sıkılması hali söz konusu mu?
- Medyada bu reklam ağırlığı devam ettiği ve markanın önemi azalmadığı sürece, en azından benim okurumun sıkılacağını sanmıyorum. Tabii diğerlerinin okurlarından ben sorumlu değilim. Ama oralarda sıkılanlar olursa Atıf Hoca'ya bekleriz efendim!
Piyasada haksız rekabet cezalandırılıyor, neden bu meslekte işlemiyor?
- Ne yapayım şimdi? Ali Saydam beni taklit ediyor diye, mahkemeye mi vereyim? Neyi nasıl ispat edeceğim? Bu meslekte en büyük jüri okurlar. Hepsi de anasının gözü. Kimin ne mal olduğunu biliyorlar.
İkinizin de ön adının Ali olmasının bu işle bir alakası var mı?!
- Bence kesinlikle var! Ali Nur Velidedoğlu, Ali Taran, Ali Tara, Ali Can Turalı da yakında bir yerlerde yazacak sanırım...
Bu arada unuttum sormayı. Siz Ali Saydam'ı tanır mısınız?
- Hem de çok iyi. Bir dönem seviştik, koklaştık. Mesleki tartışmalar da yaşadık. Şimdi aşkımızın baharını yaşıyoruz. Dostluk nerede başlar iş nerede biter bunun ayrımını yapacak kadar olgun insanlarız. Biz yolumuza devam ediyoruz...
Saydam'ın değerlendirmelerine güvenir misiniz?
- Halkla ilişkiler alanındaki yaklaşımlarını, mesleki duruşunu, rekabetçi saldırganlığını beğenirim. Bir uygulamacı olarak klasik halkla ilişkileri aşmıştır. İş hedefleri ve ölçümleme gibi kavramları yaşama geçirmeye çalışır. Firmasını, stratejik iletişim danışmanlığı olarak konumladığından beri, halkla ilişkilerci yönüyle hizmet verdiği firmaların marka yönetimlerine, reklamlarına da kısmi müdahalede bulunmaya başladı. Bu tabii tartışmalı bir konu. Mutlak doğru gibi sunarsanız, işler biraz karışır. Saydam'ın bana göre çenesi kaleminden daha kuvvetli!
Yarın öbür gün, ‘‘Aynı şeyi yapan iki kişi’’ diye kıyaslama yapılsa üzülür müsünüz?
- Niye üzüleyim? Bu alan kimsenin tekelinde değil ki! Ama geçen hafta, Emre Aköz, reklam eleştirmenliğinin öncülerinin Gürse Birsel ve Ali Saydam olduğunu yazdı. Beni de araya sıkıştırmış. Bak, ona üzüldüm. 1997'den bu yana bu alanda verdiğim mücadelenin karşılığı bu mu olmalıydı? Hem de bu alanın sadık izleyicisi Emre Aköz yapıyor bunu! Vallaha, vefasızlık! Bir de severim keratayı...
Son soru: Siz başka birinin tutmuş formatını alıp bire bir uygular mıydınız?
- Yapacağımı sanmıyorum. Ama itiraf ediyorum, tutmuş bir şeyi kıskanabilirim. Son söz olarak şunu söylemek istiyorum: Ali Saydam'dan daha kel olabilirim ama Allah'tan ondan daha yakışıklıyım!
Köşemin Ali Atıf Hoca’nınkine benzetilmesinden onur duyarım
Yeni başladığınız köşenin varlık sebebi nedir?
- Serde eski gazetecilik var. İşim de hobim olduğu için, yazmaktan keyif alıyorum. Birinci sebep keyif yani...
Başka?
- Al Gore ‘‘Dünya, bilgi çöplüğüne döndü’’ demişti. İletişim kirliliği günden güne artıyor. Ancak, reklam harcamalarını doğru yapan, rekabet avantajı sağlıyor. İş dünyasının da bu konuda ufkunu genişletmeye ihtiyacı var. Elmalarla-armutların, çürük elmalarla-altın elmaların birbirine karıştırılmaması, iş dünyası için de medya için de önemli. Türkiye'de adam başına düşen reklam harcaması 10 dolar. Yunanistan'da ise bunun 15 katı. Pastanın büyümesi de bu konuda bilgilendirme ve özendirmeyle mümkün. Toplumsal ve ticari sorumluluklarının kesiştiği yerlerden biri de, bizim köşeler...
Ulvi amaçlar yani.
- Öyle de diyebiliriz!
Peki bu köşe sizce yeni bir şey mi? Yoksa var olan başka bir köşenin, başka tür formatlanması mı?
- Valla, iletişim insanlık tarihi kadar eski. Köşe yazarlığı da basın tarihi kadar eski. Format olarak gökkubbe altında yeni bir şey yok yani! Parçalı yazı bulunan tüm köşeleri; Hıncal Uluç, Fatih Altaylı, Melih Aşık, Yavuz Donat, Savaş Ay, kendinizi zorlarsanız birbirine benzetebilirsiniz. Kolay okunduğu için Ertuğrul Özkök bile yazılarında kutucuklar kullanmaya başladı... Demek istiyorum ki, benim köşeyi, Ali Atıf Hoca'nınkinin iyi bir benzeri olarak algılayanlar varsa, bundan ancak onur duyarım! Hoca bir işi yapıyorsa, iyi yapar. Bu iletişim köşesi işinde de öncüdür. Keşke bizden sonra başkaları da böyle iyi işler yapsalar. Sektörde nitelik artar...
Bu yüzden sizi eleştirenler oldu mu?
- Yooo. Olumlu tepkiler aldım. Hep övgü dolu mesajlar. Kimse rakip gibi görmemiş. Daha çok Hoca'yla benimki birbirini tamamlayan köşeler olarak algılanmış. Zaten Ali Atıf Hoca'yla pek çok ortak projede çalıştık. Hala çalışıyoruz. Bize çok yardımı oldu. Becerebilirsek birlikte bir televizyon programı yapmayı bile düşünüyoruz.
‘‘Ali Atıf Bir'in köşesinin aynısı bu usta!’’ diyen olmadı mı yani!
- Ustalık için daha 10 fırın ekmek yememiz gerekir! Ayrıca sizin gözlüklü köşeniz de sizden önceki pek çok yazarınkine benziyor, ama ben sizi okumadan güne başlamam...
Son olarak şöyle bir soru soracaktım, ama kızacaksanız sormayayım: ‘‘Ayıp değil mi be kardeşim! Başkasına ait bir şey üzerinden prim toplamaya çalışmak. Koskoca Ali Saydam'a yakışıyor mu?!’’
- E verdiğim yanıtlardan sonra bu soruyu sormayacak kadar zeki olduğunuzu düşünüyordum. Hálá ısrarcıysanız cevabım: Evet yakışıyor. Hem de çok!