- Gerek görsel açıdan, gerek içerik açısından daha haber dergisine dönük bir dergi. Bakılacak değil, okunacak bir dergi geliyor yani. Dergiler öyle bir duruma geldi ki, reklamveren derginin ‘‘d’’sini duymak istemiyor. Haftalık, şu anda unutulan dergiciliğe yeni bir ivme getirir...
Peki satmazsa. B planınız var mı?
- Okurun istediği şeye ulaşıncaya kadar uğraşacağız. Onu daha mükemmelleştirmeye çalışacağız. İyi bir kadro kurduk. Yeni bir rüzgar estireceğimize inanıyorum.
Benim için olağanüstü bir şey. Bu mesleğe girmeme sebep olan, ‘‘Madem bu kadar heveslisin, gel başla’’ diye işe alan ilk patronumla, Türk dergiciliğinin duayeni Ercan Arıklı'yla röportaj yapıyorum.
Hayat tesadüflerden ibaret.
Eğer o gün, karşımdaki o insan, Gelişim Yayınları'nın sahibi Ercan Arıklı olmasaydı ve beni muhabir yamağı olarak Nokta'ya işe almasaydı, ben o efsane derginin atmosferinden etkilenip, güle oynaya her gün okulu kırıp oraya gitmeseydim, bugün bu satırları asla kaleme alamazdım. Gazeteci bile olmayabilirdim. Beni kıran en ufak şeyde vazgeçebilirdim. Üstelik tam bir taşralıydım, Adana'dan yeni gelmiştim. Ürkek bir kedi yavrusu yani. Yaşayacağım herhangi bir hayal kırıklığında geri çekilebilirdim. Vazgeçebilirdim, kendime başka bir yol çizebilirdim. İnsan 18 yaşında daldan dala konabilecek vaziyette oluyor.
Ama öyle olmadı.
4 elle yapıştım o dala.
Manyak gibi gazeteci olmaya çabalamamda onun çok payı var yani.
Ercan Arıklı büyük hizmetler etmiştir bu memlekete. Modern dergiciliğin babasıdır bir kere. Büyük adamdır. Safi karizmadır. İnanılmaz esprilidir. Gençlere çok şans vermiştir. Farklı bir patrondur. Patron patron olanlardan değil. Ulaşabilirsiniz ona, derdinizi anlatabilirsiniz, yine kendi burnunun dikine gider ama en azından sizi dinler. Biz de yıllar yılı onun dilden dile dolaşan efsane olmuş hikayelerini kulaktan kulağa dinledik!
Benim onun peşinden ayrılmam epey zaman aldı. İkibuçuk yıl Nokta'da çalıştıktan sonra Bir Numara Yayıncılık'ta çıkardığı Aktüel Dergisi'nde çalıştım. Sonra ona ihanet edip Mehmet Yılmaz ve Ertuğrul Özkök'ün peşine takıldım. Hürriyet'e kapağı attım. Ama Ercan Arıklı'yı tanımam benim için hayatımın dönüm noktasıdır. Sadece benim için öyle olduğunu sanıyorsanız, sadece bana fırsat verdiğini düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz.
O Gelişim Yayınları var ya, o Gelişim Yayınları...
Nokta'nın, Erkekçe'nin, Kadınca'nın, Hıbır'ın, daha pek çok derginin çıkarıldığı o yer...
Kimler gelip geçmedi ki oradan.
Bugün basının pek çok alanında çalışan tonla isim sayabilirim, resmen Gelişim bir ekoldür yani.
Hıncal Uluçlar, Mehmet Yılmazlar, Duygu Asenalar, Nurcan Akadlar, Fatih Altaylılar, Haşmet Babaoğlular, Gülay Göktürkler, Tuğrul Eryılmazlar, Muhittin Sirerler, Ayşenur Arslanlar, İpek Çalışlarlar, Engin Ardıçlar, Sefa Kaplanlar, Yiğiter Uluğlar, Ali Boratavlar, Mehmet Yalçınlar, Salih Memecanlar, Simten Danışmanlar, Ergün Gündüzler, Latif Demirciler, İrfan Sayarlar, Atilla Atalaylar...
Tabii ki elinizde tuttuğunuz bu gazeteyi yapan Neyyire Özkanlar...
Tonla şu an aklıma gelmeyen isim vardır, lütfen affetsinler.
Diyeceğim o ki, röportaj yapmak için senelerdir peşinde koştuğum eski patronum elime düştü. Beni kırmadı ve önümüzdeki perşembe piyasaya çıkacak HAFTALIK ismindeki yeni haber dergisi vesilesiyle sorularımı yanıtladı. Yeni bir dergi çıkarıyor olmasa ben rüyamda görürdüm onunla röportaj yapabilmeyi. Ama onu yakalamışken, sadece gazetecilik soruları sormadım. Bugün ve yarınki Gözlük’te gazetecilik üzerine söylediklerini okuyacaksınız. 9. sayfada ise kadınlar, kişilik ve evlilik üzerine anlattıkları yer alıyor. Üç kez evlenmiş ve son evliliğini de Güher Pekinel'le yapmış bu kadar renkli birine insan bu tür sorular soramadan duramıyor...
Onun suçu yok yani.
Ben duramadım!
Küçükken yapmayı düşündüğünüz meslek hangisiydi?
- Robert Kolej'e kadar kafamda netleşmiş bir şey yoktu. Sonra kolejde okulun haftalık gazetesinde çalışmaya başladım. Echo'ydu adı. Sınıfta hocaları eleştirmemiz filan söz konusu değildi ama baktım ki, Echo'da hocaların sevdiğimiz ve sevmediğimiz taraflarını yazıyoruz, hiçbir şey olmuyor. Üstelik hoca seni görünce ‘‘Çok güzel olmuş, çok güzel!’’ diye bir de sırtını sıvazlıyor. Dedim ki, bu işin içinde bir iş var. Sonra kızları yazmaya başladık. O, şu artiste benziyor, diğeri buna. Oooo müthiş bir telefon trafiği: Beni de yazsın, beni de yazsın! Acayip bir hareket geldi hayatıma. Mesela yemeklerden şikayetçiydik, oturduk yemekler kötü diye yazdık, gerekçeleri sıraladık, yemeklere bakan bir sorumlu vardı, onun da görüşünü aldık. Yemeklerimiz düzelince kararımı verdim, benim gelecekte gazetecilik dışında bir iş yapmam delilik...
Ama gazetecilik okumadınız...
- Saçma geldi gazetecilik okumak. Nasıl olsa gelecekte yapacağım meslekti. Siyasal Bilimler okudum. Ama Türkiye’ye döner dönmez İsmail Cem'le birlikte Observer türü bir haftalık gazete çıkardım. Bunu da 26 yaşında yapıyorum. 6 ay filan çıkardık. Satışlar iyiydi. Ama reklam alamıyorduk. Elden çıkardım. Bir süre sonra da ansiklopedi işine girdim. Diğer yayıncılar ‘‘Bu kadar satılamaz mümkün değil’’ derken, ben vergi rekortmeni filan oluyordum. O dönem tam 24 ansiklopedi çıkardık. Bugün Türkiye'de hangi eve gitsen Gelişim Ansiklopedileri vardır. Ne zaman gazeteler ansiklopedileri promosyon olarak dağıtmaya başladı, biz çekildik. Ve dergiciliğe girdik...
Aklınıza geliyor muydu, bir gün, modern Türk dergiciliğinin duayeni olarak nitelendirileceğiniz...
- Yok, hayır. Benim diğerlerine göre en büyük avantajım, dil bilip bütün yabancı yayınları takip edip öğrenebiliyor olmamdı. Dünyadaki trendleri görüyordum, hesap ediyordum, bunlar bir süre sonra da bize gelir. Oradaki şablon böyle, bizdeki de şöyle olmalı. Bütün mesele antenlerinin açık olması. Bazı tipler vardır ne desen itiraz eder, onlardan olmayacaksın. Dinle bakalım ne diyecek, ne yapacak. Ben tabii tüm bunları kolejdeki eğitimime çok bağlıyorum. Bilmediğin şeyleri öğrenmek için gayret sarfedeceksin. Okuyacaksın, öğreneceksin, komplekssiz olacaksın...
Haber dergileri arasında bugüne kadar en yüksek tirajlara ulaşmış Nokta'nın formülünü de o kitaplardan mı öğrendiniz yani!
- Elbette. O dönem Time ve Newsweek'in yaptığı, haftanın gündemini alıp, derlemek yani gazeteler bir hafta boyunca ne verdiyse onu vermekti. Sonradan trend haberleri yapmaya başladılar. Neden bu iki dergi 3 ila 5 milyon arasında satıyordu? Çünkü New York Times'ı okuyacak entelektüel kapasitesi olmayanlar, gündemi o dergilerden takip ediyordu. Time da Newsweek de lise 2 seviyesine göre yazılır. Wall Street Journal mesela, hepimiz zannederiz ki muazzam bir şey, onun da birinci sayfası lise 2 öğrencisinin kelime bilgisine ve anlayışına göre, içi ise lise 3 talebesine göre yazılır. Yani üniversite seviyesine göre yazılan, büyük tüketiciye ulaşan dergi yok. İşte bunları okuyup öğrenince, ben anladım ki, haftanın olaylarını derleme formülüyle Nokta tiraj alamaz. ‘‘Gündemdeki olaylara biz girmeyelim, çünkü millet zaten onları gazetelerde okuyor, derlemenin fazlasını da biz veremeyiz. Gündemde yer almayan haberler yapalım’’ dedim. Yaptık. Nokta aldı yürüdü. Formül buydu.
Dergicilik yapmanın insana getirdiği tatmin ne? a) Heyecan, adrenalin seviyesinin yükselmesi b) İktidar, güç c) Para d) Hizmet
- Hepsi. Ama bir de şöyle bir keyfi var: Sistemde var olduğunu düşündüğün bazı bozukluklar var, sende de birtakım gelişmiş değerler var, o değerleri daha geniş kitlelere yaymanın zevki anlatılır gibi değil. Hele bir de sonuç alırsan, birtakım şeylerin düzelmesine sebep olursan, o tatmin parayla pulla ölçülecek bir şey değil...
GÜNAH DEĞİL Mİ? ONU İŞTEN ÇIKARMA
En üst poziyona aldığım insanla bile konuşmam 15 dakikayı geçmedi. Ben şuna bakıyorum: O insanda bir şey varsa, bir jestiyle bir hareketiyle içindeki pırıltıyı belli eder. Ona şans veririm. Belli bir süre de. Ama o süre zarfında kendini gösteremiyorsa gider. Hiç üzülmem. Çünkü kolejde okurken bize şunu öğrettiler. Her yıl not ortalaması ne olursa olsun kötüler gider. 120 kişiden 20'si giderdi. En kötüler hep elenirdi. Bazı insanlar için bu sinir bozucu olabilir. Ama bana normal geliyor. Hep günah değil mi çıkarma onu işten derler, peki okura ayıp değil mi? Onun parasını alıyoruz, bizim de o okura mümkün olan en iyi şeyi vermemiz gerekmiyor mu? O en iyi şeyi, kötülerle mi vereceğiz?
YARIN: Ben bütün müesseseler üç aşağı beş yukarı aynı zannediyordum, öyle olmadığını bilseydim ölürdüm de Gelişim'i Asil Nadir'e satmazdım...