Ötüyor bir yerde. Şurada. I-ıh. Çantamda? Yok, değil. Elime değen bu şey, bir telefon değil: Gözlük kılıfı. O nerede? Ben nereden bileyim. Kendisi yok, sesi var. Hay, aksi. Artık resmen inliyor. Hadi çık ortaya Allah'ın belası! Demiyeceğim. 2003'te ben artık salak şeylere sinirlenmeyeceğim. Paltomun cebinde olmasın? Acele et, acele et. Sinir sinir ötmeye devam ediyor. Derinlerden bir yerlerden, içli içli ‘‘Beni aç’’ diyor. Madem öyle, bu mereti önce bulmak, sonra açmak gerekiyor.
Neden?
Bilmiyorum, öyle.
Konuşmak gerekiyor.
Dinlemek gerekiyor.
Tahammül etmek gerekiyor.
Bu bir kabus, aman Allahım hala ötüyor.
Bulamadı kadın telefonu, banyoda tamam mı, ya da sevişiyor, ya da öldü, artık vazgeç, çaldırma, deli misin sen? Hem ayıptır bir telefon 15 kez çaldırılmaz. Üç, beş defa tamam. Sonrası gereksiz. Biri yine ısrarla Ayşe'yi arıyor. Allah'ın belası Ayşe'yi. Ayşe kadar taş düşsün başlarına! 61 kilo. Atamazsın, satamazsın. Ayşe'yi değil telefonu... Sabah akşam ötüyor da, ötüyor.
Ve benim hayatımı karartıyor.
İmdaaaat.
***
Sakin ol.
O telefon sesi, çevrende değil.
Beyninde.
Hayali, hayali!
Ya da en azından seninki değil, bir başkasınınki.
Sen artık kurtuldun.
Ama 3 hafta oldu bu yeni duruma alışamadın.
Kol koptu tamam mı, yerinde değil. Yani bir kolun varmış gibi davranmaktan vazgeç.
Senin bir cep telefonun yok artık. Yaşasıııın.
***
Bir süredir cep telefonsuz bir hayat sürüyorum.
Yepyeni bir hayat bu.
18 kilo vermiş gibiyim.
Nasıl hafifledim anlatamam.
Bir takım arazları hala sürüyor, gaipten sesler duyuyorum ama zamanla alışırım diye düşünüyorum.
Evde ve işteyken hala ulaşılabiliyor bana ama gerisi problem. Artık herkesin elinin atında değilim. Bas iki kuşa, karşında Ayşe, yok artık yani. Evimde telesekreterim de yok. Allahtan. Çünkü o da başka bir kabus. Aletin kırmızı gözü yanıyor mu? Yanarsa başka bir bela, yanmıyorsa başka: Neden beni kimse aramıyor! Aramışsa, kaç kişi aradı? Ne mesaj bıraktı? Önemli mi? Geri aramak icap eder mi?
Üffff ne büyük zaman kaybı.
Üstelik bir tuşa basmakla beyninin içinden silemeyeceğin bir uğultu.
İç sıkıntısı, vicdan azabı, vesairesi de cabası.
Nasıl posta kutunuzu açtığınızda ‘‘e-mail barajı’’ patlıyor üzerinize, içiniz kararıyor, hangi birine cevap vereyim bunların diyorsunuz, suçluluk duyuyorsunuz, benim cep telefonuyla ilişkim de aynen öyleydi. Haddi hesabı olmayan cevapsız arama. Karşısındakine ‘‘Merhaba’’ derken bile, kulağında telefon, kafa sallayan o sevimsiz insanlardan biriydim ben de. Birileri bir şey anlatıyor. ‘‘Hadi kapat güzelim’’ de denmiyor, mecburen ‘‘hı-hıh’’ ‘‘hı-hıh’’ yapacaksın. Bir tuhaf, bir uyumsuz, bir saygısız görüntü...
***
Ben de hayır diyebilme duygusu olmadığı için...
Memleketin neredeyse yarısında cep telefonumun numarası vardı. Saklamak, gizlemek, vermemek ayıp geliyordu.
- Size nasıl ulaşabiliriz Ayşa'nım?
- Böyle ulaşabilirsiniz hanımefendi, beyefendi...
Cırt numara ellerinde.
Neymiş kimse aşağılanmayacakmış, kimse küçük görülmeyecekmiş.
Neticede...
Otoparkçılar, garsonlar, beni seven ya da yerin dibine sokan okurlar, sapıklar, küçük çocuklar, büyük adamlar, arkadaş olmak istiyorum'cular, bilmem ne günkü yazınızı tartışmak istiyorum/ cilt bakımına davet ediyorum/ hafta sonu şuraya çağırıyorum/ dönem ödevimi yapmanızı istiyorum/ tezime konu olur musunuz/ kölen olabilir miyim, ayaklarını yalayabilir miyim/ seni öldürmezsem kahpeyim/ şu an evine gelebilir miyim/ saçınızı nerede kestiriyorsunuz/ Maldiv seyahati kaça mal oldu... bütün bu insanlar benim enerjimi söküp alıyorlardı.
Sabah, akşam.
***
Ve Tanrı bana yardım etti.
Cep telefonum geçenlerde bir yerde gitti. 5. kez.
Allah'ın sopası yok tabii.
Daha önce de yardım etmeye çalışmış da, ben anlamamışım.
Bu sefer onun yardımlarını ciddiye aldım.
Allah'a teşekkür ediyorum.
Telefonumu yürüten o arkadaşa da...
En azından lanet okumadığımı bilmesini istiyorum.
Ben artık bulunmak istemiyorum.
Ulaşılmak istemiyorum.
Artık o huzurlu, eski günleri yaşıyorum. Küçücük pembe pancurlu bir dünyam var.
Eskiden olduğu kadar hayal kurabiliyorum. Arabada ya da takside mi gidiyorum? Yola bakıp, uzun uzun düşünebiliyorum. Bu bir lüks. Sürekli öten bir telefona laf yetiştirmek zorunda değilim. Şimdi siz ‘‘E kapatsana o telefonu’’ diyeceksiniz ama ben onlardan da değilim. Hem telefona da ayıp olur. Varsa ötsün. Yoksa, sussun.
Diyeceğim o ki, zaten vefasız bir insandım. Artık mecburen daha da vefasız olacağım. Sizi arayamayacağım. Ama söylüyorum, insanın alışması biraz zaman alıyor, sigara bırakmak gibi, önce elin arıyor, sonra kulağın. Kıvranıp duruyorsun. Ama yoksa ve bırakmaya karar vermişsen ne yapacaksın. Yokluğuna katlanacaksın. Bir de irtibat numarası olarak sevgilinin numarasını dayayayıp kurtulacaksın.
Sonra şöyle laflar duyacaksın:
‘‘Geçen gün jinekoloğun olduğunu söyleyen biri aradı. Smir testinin sonuçlarını verdi. Bir de perdeci ve marangoz o gün gelemeyeceklermiş, haber gönderdiler. Hepsine benim numaramı vermişsin. Benim suçum ne?’’