O kadar tutkulu bir aşk yaşamadık ki, bıçakla kapısına dayanayım
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bir gün önce Mümtaz Sevinç, ayrılmak istediği sevgilisi tarafından öldürülmeseydi, ertesi gün Nurseli İdiz’in bıçakla sevgilisinin kapısına dayandığı haberini okuyunca gözlerim yerinden fırlamayacaktı belki de.
Ama resmen şok yaşadım, bu nedir diye. Neredeyse, her gün bir kadın, eline bıçak alıp, kendisinden ayrılmak isteyen sevgilisini doğramaya gidiyor. Birinci olaya polis müdahale ettiği için, ben edemedim. Ama henüz Nurseli İdiz içeri alınmamıştı, ben de onu yakaladım! Nedir bu olay diye sordum, savcı sesimle. İfadesi yandaki gibidir...
Geçmiş olsun, eski sevgilinizin kapısına dayanmışsınız bıçakla...
- Ya öyleymiş, sorma. Ben de inanamadım gazetedeki haberi okuyunca. Tabii hemen haberi yapan arkadaşı aradım: "Bir yanlışlık olmasın, 1.5 yıl oldu biz ayrılalı" dedim. Yani bırak adamın kapısına dayanmayı, ben artık onunla birlikte bile değilim...
Eee ne dedi haberi yapan arkadaş, sarsıldı mı?
- "Hayır efendim, siz birliktesiniz!" dedi. "Bana bak" dedim, "Kiminle birlikte olduğumu sen mi bileceksin ben mi? Değilim işte!" "O zaman, bu aralar değil ama birkaç ay önce kapısına dayandınız" dedi. "Sen orda mıydın, gördün mü?" "Hayır." "Kim gördü?" "Komşular." Yani ölme eşeğim ölme... Bir de bana soruyor: "Bıçağı nereden aldınız?" "Kasaptan!" dedim. Komik tabii bunlar...
E peki doğru değilse, nereden çıktı bu hadise?
- Bilsem. Hani diyorlar ya: "Gündeme gelmek için birileri beni kullanıyor." Valla öyle.
Eski sevgiliniz mi bunu yapan...
- E şimdi ne desem olmaz... Değil tabii...
Ama eski sevgilinizin bir başkasıyla birlikte olduğu doğru...
- Evet ama bu ona şiddet uygulamamı gerektirmiyor değil mi? Bir de söylüyorum, adamla ayrılalı bin yıl olmuş. Kaldı ki, biz tutkulu bir aşk yaşamadık. Sıradan bir ilişkiydi. Bir buçuk yıl sürdü, bir buçuk yıl önce de bitti. Ha hiç kavga etmedik mi? Mümkün mü? Etmişizdir. Ama adamın kapısına gidip bıçak takacağım, kapıyı deleceğim filan, yok artık daha neler. Daha üç gün önce de birlikte yemek yedik. Aynı tiyatroda oynuyoruz. Yani konuşuyoruz da. Bir de ben bir hıyarlık yaptımsa, çıkıp söylüyorum. Böyle bir şeyleri içinde tutan bir kadın değilim ki. Arto’da sarhoş oldum. Çıktım özür diledim herkesten. Yani kimsenin kapısına bıçakla, satırla dayanmadım. Yok böyle bir şey...
Ama eski sevgiliniz, lafı ortada bırakmış; sanki olabilir ama bu konuda konuşmak istemiyorum gibi şeyler söylemiş...
- Valla, şunu söyleyeyim, iyidir hoştur ama bulunmaz Hint kumaşı değildir. İyi zamanlarımız olmuştur ama sıradan bir çocuktur. Annem hep der ki: "Asılacaksan, İngiliz ipiyle asıl." İşte benim böyle bir hatam oluyor. Yanlış ilişkiler kuruyorum. Sonuçlarına da katlanmam gerekiyor...
Eşiniz, bebeğiniz, portatif dvd’niz
Geçen hafta, Umman tatiline giderken, arabaya taktığımız portatif bir DVD oynatıcıdan söz etmiştim. Artık bir an bile poposunun üzerinde oturmayı zül sayan Alya, ön koltuğun arkasına takılı o DVD oynatıcı çalışınca, melek oluyor, büyülenmiş gibi Baby Einstein’larını seyrediyor, biz de gönül rahatlığıyla araba yolculuğu yapabiliyoruz. Buydu anlattığım.
Çiğdem A.’dan bir not geldi: "Biz ne yazık ki, bu sihirli DVD oynatıcıyı biraz geç keşfettik. Kızımız 14 aylıkken. Ama üç aydır olağanüstü faydasını görüyoruz. Dışarı gittiğimizde artık biz de yemek yiyebiliyoruz, daha ne olsun. Eskiden eşimle nöbetleşe yemek yiyip, bitiremediklerimizi paket yaptırıp, koşarak lokantadan çıkardık. Şimdi o küçük DVD’yi yanımızdan hiç ayırmıyoruz. Masada oturmaktan bunaldığı sinyallerini alır almaz, onun DVD’si başlıyor, bizim cennetimiz başlıyor... Baby Einstein DVD’lerinin yanı sıra Teletubbies programların da tavsiye ederim. Benim kızım bayılıyor. Yani siz siz olun, lokantaya eşiniz, bebeğiniz ve portatif DVD oynatıcınızla gidin..."