Paylaş
Toyota’nın Türkiye CEO’su.
Kimilerine göre “otomotivin bekâr prensi”.
Benim için şahane Adanalı. Ve portakal çiçeği manyağı!!!
Gerçekten öyle.
Herkesin bir takıntısı var, Ali Haydar’ınki de bu: Portakal çiçeği.
Portakal çiçeği dedin mi, kulakları dikiliyor, gözleri buğulu buğulu bakmaya başlıyor, ölüyor, bitiyor. Her nisan Adana’ya koşuyor.
Portakal çiçeklerinin o mis gibi kokusunu içine çekiyor.
Dünyanın her yerinde izin yapabilir ama hayır, o nisana denk getiriyor ve Adana’ya gidiyor.
Bu haline, ayaklarına Converse’lerine çekip, damardan Adanalı olmasına, memleketimin portakal çiçeği kokan sokaklarında, sanki 16 yıldır İstanbul’da yaşamıyormuş, sanki Toyota’nın Türkiye CEO’su o değilmiş gibi davranmasına bayılıyorum.
Onun bana yolladığı bir yazıyı olduğu gibi basıyorum.
Ali Haydar Bozkurt, “Mutlaka portakal çiçeği festivali düzenlenmeli Adana’da” diyor, haklı, ben de ful desteğim, gelecek sene için şimdiden çalışalım.
Bütün Adanalılar, gelin Allah’ına kadar güzel bir festival yapalım... Biz yaparız, yeter ki kafaya koyalım...
Elin Japon’u, her yıl aynı dönemde kiraz ağaçları çiçek açıyor diye yapıyor ve dünyanın her yerinden de milyonlarca turist Japonya’ya akın ediyor. Biz de beceririz. Üstelik kiraz çiçekleri kokmuyor, portakal çiçekleri mis gibi kokuyor!
İnsan, her defasında mı heyecanlanır bu şehre gelirken?
Her Adana uçağına binişimde neden bir türlü bitmez bu yol?
Oysa, işim gereği sürekli uzun uçuşlara alışkınım, Tokyo mesela 13 saatlik bir uçuş ve ben her ay düzenli olarak dünyanın farklı uzak köşelerine uçarım, ama toplam 1 saat 20 dakikalık Adana uçuşu boyunca nedense sabırsız ve heyecanlıyım...
Bir türlü bitmez o uçuş.
Hele de aylardan nisansa!
Çünkü nisanda Adana’da o muhteşem portakal çiçekleri açar ve şehrin tüm sokakları portakal çiçeği kokar.
Ve ben, tüm çocukluğumun, gençliğimin, hayatımın ilk 29 senesinin, her köşesindeki hatıralarını, tekrar tekrar yaşayarak yürürüm Adana’nın portakal çiçeği kokan sokaklarında.
“Burada bir dükkan vardı, kapanmış. Şu köşedeki simitçi hâlâ aynı yerinde...” diye mırıldanırım kendi kendime. Sadece bir yıl gelemedim nisanda Adana’ya...
Onda da beni seven dostlarım benim için toplamışlar portakal çiçeklerini, kavanozlara koymuşlar ve kargoyla göndermişler.
Buzdolabında cam kavanozda portakal çiçekleri saklamıştım, bir hafta kadar dayandılar, her akşam eve geldiğimde kapağını açıp kokluyor, gözlerimi kapatıp, Adana sokaklarında yürüyordum.
Bunun dışında 15 sene boyunca aksatmadan gelebildim Adana’ya her nisanda, bu yıl da olduğu gibi...
Portakal çiçekleri açtı sen kesin Adana’dasındır!
Beni tanıyanlar bilir, nisanda Adana ve portakal çiçeği sevdamı... O yüzden her nisanda cep telefonuma mesajlar yağar mutlaka...
“Geldin miiiii?”
“Portakal çiçekleri açtı! Kesin sen şimdi Adana’dasındır, değil mi?”
“İlk portakal çiçeğini ben gördüm” diye yazıp resmini çekip gönderenler, portakal çiçeği reçeli yapıp getirenler... Hatta benim için yazılıp bestelenmiş bir portakal çiçeği şarkısı bile var!
Böyle bir güzellik nasıl fark edilmez
Benim portakal çiçeklerini ilk fark edişim, 11-12 yaşıma rastlar. Ve o zamandan beri Adana’da yaşarken tüm çevremdekilere portakal çiçeklerinin güzelliğini anlatıp dururum. Birçok kişinin, Adana’da yaşarken dahi dikkat etmediği, fark etmediği bir şey olduğunu anladığımda, hayret etmiştim...
Böylesine güzel bir şeyi, yanından geçip giderken fark edememek, pek anlaşılır gibi değildi benim için... Ve ben anlatmaya devam ettim...
Daha sonra İstanbul’da yaşarken de tüm dostlarıma anlattım ve hâlâ anlatıyorum. Bazı dostlarım, kalkıp nisanda Adana’ya geldiler. Başka şehirlerde yaşarken, Adana’ya “Portakal Çiçeği Gezileri” düzenleyenler oldu. Ve hepsi bu gezilerden çok ama çok memnun ayrıldılar.
Festivali olmalı
Programlarını yaparken onlara yardımcı oldum, nereye gidilir, nerede ne yenilir, tek tek ve olması gereken ritüele uygun olarak anlattım.
Düşünüyorum da...
Adana mutlaka bir “Portakal Çiçeği Festivali” yapmalı... Sokak festivali... Türkiye’nin her yerinden insanlar gelmeli... Sokak konserleri olmalı, sanatçılar eserlerini sergilemeli ve herkes Adana’nın portakal çiçeği kokan sokaklarında ruhlarını yıkamalı.
Yeniden sevgiyi ve Aşk’ı hatırlamalı...
Biz Adanalılar mutlaka bunu gerçekleştirmeliyiz...
(Ali Haydar Bozkurt.)
Beyaz Converse’lerle Gazipaşa’da
Geçmişe baktığımda en çok hatırladığım sahne şöyle: Aylardan nisan...
Okuldan gelmişsin, öğleden sonra...
Duşunu alırsın, kot pantolonunu, t-shirt’ünü ve olmazsa olmaz, beyaz Converse’lerini giyersin, çıkarsın Gazipaşa’ya...
Tüy kadar hafif yürürsün şehrin portakal çiçeği kokan sokaklarında.. Sokakları böylesine portakal çiçeği kokan başka bir şehir daha var mıdır acaba?
Şehrin etrafındaki portakal bahçelerinden rüzgarın taşıdığı o muhteşem koku, dalga dalga yüzünü okşar.
En az 5 yaş gençleştirir insanı... Ruhun yıkanır... Ama tehlikelidir, yolda ilk gördüğün insana aşık olabilirsin! Ve her yıl sadece 2-3 hafta süren bu mucize, hiç bitmesin istersin. Doyamazsın.
Her Adana ziyareti sonunda, yani portakal çiçekleri biterken de, bir sene sonra yine görüp göremeyeceğini bilmeden ayrılırsın Adana’dan.
Daha kaç bahar kaldı, kaç portakal çiçeği mevsimi yaşanacak?
HAMİŞ: Siz bu yazıyı okurken, Alya’yla Londra’ya uçacağız. Anne-kız. Pegasus’un ucuz biletleriyle. Bunu söylüyorum, çünkü kendimle gurur duyuyorum. Millet dünyayı gezdi o biletlerle, kıskançlıktan öldüm! Şimdi ben de almaya başladım. Londra’da sevgilimle buluşacağız. Alya bu hafta tatil, biz anne-baba, onun için çalışacağız, bir sürü müzikale götüreceğiz. Portakal çiçeği festivalini hayal etmek bana ne kadar heyecan veriyorsa, çocuğumuzla müzikallere gitmek de veriyor. Öpüyorum, gidiyorum...
Paylaş