Paylaş
Haliyle benzer işler, melodiler, şarkılar ürettiği...
Bir dünyada Nil Karaibrahimgil’in nevi şahsına münhasır kalabilmesi ve bir başına benzersiz dikilmesi...
Sadece kendi rüzgârına kapılması... Bence takdire şayan.
Ona kızım da bayılıyor, ben de...
Ki Alya pek Türk şarkıcı dinlemiyor. Ama Nil’in sesini duyunca, kulakları kedi gibi dikkat kesiliyor...
Nil Karaibrahimgil’le yaptığım röportaj bugün de devam ediyor...
Hayatımıza gireli kaç yıl oldu?
- 12 yıl. 2000’de “Özgür Kız” kimliğimle sizinle tanıştım.
Sence müzisyenliğinin hangi dönemindesin?
- Valla anlatması zor, dinleyen söylesin. Nerede, ne yaşıyorsam anlatıyorum işte. Ama sanki hızlandım, müziğe ve kendime daha hâkimim. Mesela kendimi, birinin albümünün prodüktörü olarak ahkâm kesebilecek gibi hissediyorum artık. Bilmem beni heyecanlandıracak bir malzeme gelir mi? Gelirse, elimden geleni yaparım. “Nilinişleri” belki bu işlerle de uğraşan bir yer olur.
Bu son albüm en iyisi mi? Neden?
- En iyisi. Çünkü her zaman daha iyiye gittiğime inanıyorum. “Ben Buraya Çıplak Geldim”i ilk albümüme benzetenler var. İçinde “Heman”, “Kazablanka”, “Kader Efendi” gibi Bülent Uludağ’ın aranje ettiği, sinematografik, tüyler ürperten şarkılar da var. Saz da var, caz da var şu hayatta!
Mini klipler nereden geldi aklına?
- Albüm klişesi şudur: Albümünü yaparsın, en çok “tutacak” şarkına klip çekersin, sonra paran olursa, birkaç klip daha çekersin. Ama senin en sevdiğin 8. şarkı arada güme gider. Ben, bütün şarkıların güzel olduğu o ender albümlerden yaptığımı düşünüyorum. Peki hepsini nasıl duyuracağım? “Hepsinin 1’er dakikasını kasaplık da olsa keseyim ve en sevdiğim görsel sanatçı arkadaşlarıma yollayayım” dedim. Bu insanların hepsi gözümde büyük değer. Şarkıları, beni kullanmadan, tamamen içlerinden geldiği gibi kliplendirdiler. Dünyada benzeri olmayan bir deneme. Albümün tamamı çıkmadan, hepsi mini kliplerle seslerini duyurdu...
I LOVE YOU RIO
Sık sık seyahat ettin, ediyorsun. Rio senin için ne ifade ediyor?
- Rio’da neşemin karşılığını buldum. Sabahları, yalınayak, otelden çıkıp, karşı büfeden taze kokonat suyu alıp, okyanusa koşuyordum. Kokonatçı adama bedava jingle hediye ettim: “I love you coconut juice, you’re a lucky little coconut juice...” (seni seviyorum kokonat suyu, sen küçük şanslı bir kokonat suyusun). Doğaya tapılan bir yer, bir yeryüzü cenneti. Bir yaprağa bu kadar uzun baktığım olmamıştı. Ama yaprak benim boyumdaydı! Rio’nun da kendi içinde korkuları var. Barış içinde bir yer değil ama plajda herkes eşitleniyor. Kimse ne kadar zengin olursa olsun özel plajı yok. Sokaklarda billboard yasak. Güneş batarken, kayalara oturup, kokonat suyu içerek izleyip, güneş batınca alkışlayan insanlar gördün mü hiç? Bu ne hayatı kutlama, doğayı kutsamadır! İnsan doğada mutlu, bunu anladım. Şehir çok teferruatlı bize.
Kuzey ışıkları seni nasıl etkiledi?
- Bayıldım. Tromso’ye kuzey ışıklarına bakmaya gittik. Gecenin bir yarısı, eksi otuzda, yere yatıp bir doğal mucizeye tanık oluyorsun. Her şey küçücük geliyor. Arabalar, modalar, dertler ufalıyor. Gökyüzünde sanki güneş saçlarını salmış gibi yemyeşil, mor kırmızı ışıklar... Ne olduğunu bilmesen, uzaylılar geldi sanırsın ödün kopar.
Bitmez tükenmez öğrenme açlığın, bir gün diner mi?
- Dinmez. Merakla doğmuşum. Öğrenmezsem, mutsuz oluyorum. Hayata okul muamelesi yapıyorum.
Sahnede insanlardan kelime alıp şarkı yazıyorum. Hepsi muhteşem mi? Başyapıt mı? Hayır! Çoğu çöp. Ama bazıları, nakaratta hep beraber söylenecek cinsten. Hayalim, küçük bir kulüpte, sadece emprovize geceler yapmak. Ben gitarımla sahnede duracağım. O gece insanlardan, belki ilişkileriyle ilgili kelimeler alıp, sadece o geceye özel şarkılar besteleyeceğim. Hep beraber onları söyleyip, sabaha unutacağız. Çok büyük terapi olabilir. Yeri “Nardis Jazz Club” gibi bir yer olmalı.
PAPARAZZi GÖRÜNCE KAÇIP SAKLANIYORUM
“İçine kapalı” yaşadığını düşünmüyor musun?
- Evet. Mahremine düşkün bir tipim. Yabancılara yabaniyim. Paparazzi görünce kaçıp saklanıyorum. Bu halimi sevmiyorum. Sebebini de bilmiyorum. Ruhen bir kabuğa girme refleksi. Arkadaşlarım çağırıyor ama sonra, “Amaaan, amma soru sordun Nil, altı üstü, gelip şurada iki dakika duracaksın! Nedir yani bu!” diyorlar. Haklılar, dışarıyı daha az tehdit alanı görmem lazım.
Magazin tipi olmamak için mi kendini korumaya alıyorsun?
- Evet galiba. Ama her gece çıksam da, o tip olamam. Gece gezmeyi 18 yaşımda bile sevmezdim. İçki sevmiyorum. Uykum geliyor, yüksek müzikte başım şişiyor. Hep böyleydim. Geçen bir davette hoparlörün yanında kulaklarımı tıkamış durduğumu gören biri yanıma gelip: “Niye müziğe kulaklarınızı tıkıyorsunuz? Siz müzisyen değil misiniz?” dedi. “Evet ama kulaklarımı korumak zorundayım!” dedim. Ama dans etmeye bayılırım bak. Onun gece hayatıyla ilgisi yok.
Çok kontrollü olduğunu düşündüğün olmuyor mu?
- Gitgide azalıyor ama evet kontrollüyüm. Gerçi kontrol ediyorsun da n’oluyor!..
NİL’İ HEYECANLANDIRAN BİLGİLER
Son zamanlarda öğrendiğin en acayip şeyler...
- Bir duyguyu yaşamak için onun pozisyonuna girmen yeterli. Mesela mutlu olmak için gülümseyebilirsin. 70 yaşındaki amcaları, kampa alıyorlar, “Şu andan itibaren 20 yaşında gibi davranacaksınız!” deyip, bastonlarını bile ellerinden alıyorlar. Bir hafta sonra kanlarındaki bütün hormonlar eskisinden iyi.
- 3 boyutlu printer’la gerçek bir silah basılabiliyormuş bugün. Yani metal olarak dış kabuğu. Çok yakında 3 boyutlu printer’la sana özel yapılmış ilacı basıp içeceksin. Ürkütücü değil mi bir yandan?
- Ders dinlemek, öğrenmenin en iyi yolu değilmiş. Çocuklar, içlerindeki öğrenme güdüsünü harekete geçiren uyaranlar ve ortam sağlandığında çok daha hızlı öğreniyor.
- Dünya global falan değil! Sadece % 1 uluslararası arama, % 2 ülke değiştirme ve % 9 ülkeler arası yatırım varmış ortalamada. Yani nerdeysek, ordayız.
- Mahkeme jürisini Henry II bulmuş.
- Gelecek zamanı olmayan dillerle (Çince gibi) yaşayan ülkelerin insanları daha çok para biriktiriyormuş. Çünkü geleceğin bugünden farklı olacağına dair olan umut yok.
Paylaş