Nerede denyo, öküz var peşinden gidiyorum

O bir blog yazdı. Dürüst yazdı. Ne düşünüyorsa, ne hissediyorsa yazdı. Esprili yazdı… Ve hayatı değişti! Blog yazılarını Cem Mumcu kitaplaştırdı. Ve kısa zamanda herkes Pucca’yı tanıdı. Onu merak etti. Son zamanların yükselen yıldızı Pucca. Gerçekten farklı ve çok tatlı. İlk kitabı çok sattı, şimdi de ikinci kitabının baskıları tükeniyor. Artık kimliğini saklaması için de bir neden kalmadı çünkü babası “Seninle gurur duyuyorum” dedi. Ben Pucca’nın hikayesinden çok etkilendim. Onu çok sevdim. Kendinden daha çoook söz ettireceğine ve şahane işlere imza atacağına eminim. Huzurlarınızda Pucca..!

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea53acf018fbb8f878a62dHAMİŞ: Pucca hakkında merak ettikleriniz ve daha fazlası bu ay Mecmua dergisinde...

- ‘İzmirli olmak’ demek ne demek?
- Özgürlük demek! Açıklık demek!

- İzmirli kadınların, seksten ve sevişmekten söz etmekten korkmamalarının sebebi ne?
-  Hani ‘yazlık insanları’ diye bir kavram vardır, biz İzmirliler biraz öyleyiz. Nasıl anlatayım? “Bunu ancak yazlıkta giyebilirim” diye ayrılan elbiseler, yazlığa gidince gevşeyen sorumluluklar, bunlar bizi anlatıyor, o iklim bizi biraz daha rahat yapıyor. Vardır ya karısı diz üstü giydiğinde kıyameti koparır ama yazlıkta, mayoyla bahçede mangal yapmasına ses çıkarmaz. İzmir işte öyle bir yer, genelgeçer kurallar pek sökmüyor…

Haberin Devamı

- Nasıl bir aileye doğdun?
- Kopuk bir aileye… Boşanmış bir aileye… Ortada kalan ve birbirinden ayrılmak zorunda kalan kardeşler filan. Çocukluğumuz biraz zor geçti ama sonra toparlandık. Babam, hem annemiz hem babamız hem arkadaşımız oldu.

- Anne?
- Açıkçası annemi çok fazla hatırlamıyorum…

- Neyin ona çekmiş diye soracaktım, sormayayım o zaman…
- Sor, sor! Bencilliğim, yemek yapmayı beceremeyişim, ev işleri konusundaki yeteneksizliğim… Diğer her şeyi geçtim ama fiziki yönden sanırım kadının en kötü yerlerini almışım. Basenlerini ve düşük omuzlarını!

- Annen nasıl bir tipti? Fiziği ve bencilliği dışında, merak ettim onu…
- Pek sevecen değildi. Hep düşünceli bir kadındı. Az konuşan, sürekli dalgın. Nedense onu hep pencereden dışarı bakarken hatırlıyorum.

- Anne daha sonra evlenmiş anlaşılan…
- Senelerdir annemi de eşini de görmedim, yüzlerini bile unuttum diyebilirim.

- Baba şeker ama…
- Hem de nasıl! Dünyanın en iyi adamıdır. ‘Hayır’ kelimesinin anlamını bilmez. Komiktir, güler yüzlüdür, çok çok eğlencelidir. Ve fedakardır. “Kızlar babalarına benzer adamlara aşık olur” derler, nerdeeee? Ben nerede denyo, duygusuz, öküz bencil adam var, onun peşinden gidiyorum!

- Hadi anlat, babanla başka neler yaşadın…
- Akşamları yumurta kırarak büyüdük! Öyle gerçekten. Babam, annemden sonra hiç evlenmedi, evlenmek istemedi daha doğrusu. Ama çok sevgilisi oldu. Hayatımız hep babamın sevgililerini sıraya dizmekle geçti! Çok eğlenceliydi tabii bu durumlar, sürekli evde aksiyon olurdu.

Haberin Devamı

- Çocukluğuna dair hatırladıkların, hep olumlu değil anladığım kadarıyla…
- Değil ama kötü şeyleri unutuyorum ben, sanki hiç yaşamamışım gibi geliyor.

- Baskı altında bir çocukluk mu?
- Yok, yok. Özgürdüm, hem de bayağı özgür. Ne arkadaşlarıma, ne kıyafetlerime ne de başka şeye karıştığını hatırlıyorum babamın. Sadece bir defa…

- Ne oldu o bir defa…
- Lisedeyim, kız kardeşimle şort giyiyoruz mahallede. Ama acayip kısa, popo çizgimizin orada neredeyse. Üzerine de giydiğimiz tişörtü böyle düğüm yapıp, göbeğimizin üzerinde bağlıyoruz. Artık hangi klipten gördüysek bu durumu. Apartmandaki kadınlardan biri, babamı uyarmış, o da geldi bize, “O şortları giymeyin, millet laf ediyor, beni utandırmayın” dedi. Hiç sallamadık tabii.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea53acf018fbb8f878a62f

O KALPLİ BOXER’I GİYEN MEĞER BENİM BABAMMIŞ

- Peki baban ne yaptı?
- Söyleyeceğim şimdi, inanamayacaksın! Bir akşam, hani apartmanların önünde çardaklar olur ya, orada mahalledeki çocuklarla oturuyoruz. Baktım adamın biri bize doğru yaklaşıyor ama altında don var. Resmen boxer! Üstelik kalpli bir boxer! “Deli mi ne, donla dolaşıyor” derken, kafamı kaldırdım bir de ne göreyim, babam! Öldüm utancımdan! Apartmana nasıl koştuğumuzu hatırlamıyorum. “Ya işte böyle” dedi, “Siz donla çıkarsınız da, ben çıkamaz mıyım?” O günden sonra o şortları bir daha giyemedik.

- Diğer kızlardan farklı mıydın?
- Evet farklıydım. Ben, annelerin kızlarını konuşturmadığı çocuklardan biriydim. Hiçbir şey yapmadığım halde, fazla ‘serbest’ geliyordum annelere. Beni bir anne yetiştirmediği için, kızlarına kötü örnek olmamdan korkuyorlardı.

Haberin Devamı

- Peki sonra nasıl şekillendi hayatın? Neler yaptın?
- Üniversiteyi Ankara’da okudum. Babam, aydan aya harçlık gönderiyordu ama yetmiyordu, ondan para istemek de zoruma gidiyordu, okurken çalışmaya başladım. Önce küçük bir radyoda ‘sesli günlük’ tutuyordum. Başıma ne gelirse anlatıyordum, aldığım çizmeden, ev sahibimin zorbalıklarına, sevgilimden, ojelerime kadar. Sonra bir televizyon kanalına girdim, montaj falan derken her şeyin içinde buldum kendimi. Okul bitti, İstanbul’a attım kapağı, sevgilim Ankara’da kaldı. “Bu ilişki, aramızda mesafe varken yürümüyor” dedi. Meğer adam ayrılmak istiyormuş. Ben olayı yanlış anladım, tası tarağı toplayıp tekrar Ankara’ya yerleştim. Sonra tabii o adamla olmadı, İzmir’e döndüm, İzmir-İstanbul arası mekik dokudum.

Haberin Devamı

- Erkeklerle aran nasıldır?
- Valla, en kısa ilişkim bir buçuk sene sürdü. Hiç öyle, “Aman takılalım, gezelim!” gibi bir durum yaşamadım. Hep gözüme birilerini kestirdim, “Bu kez bununla evleneceğim!” diye adımlarımı attım, sonra babayı aldım tabii!

Babam bana Pucca olduğunu söylemeyi ne zaman düşünüyorsun dedi

- Blog yazma sebebin neydi?
- Sevgilimden ayrılmıştım, depresyondaydım, bir de üstüne kriz vurdu, işten çıkarıldım. Cebimde da beş kuruş yok, e bari bir blog yazayım dedim. Başka bloger’ların  hepsinin dört dörtlük aileleri, süper sevgilileri vardı. Hepsi çok güzel, çok kültürlü, çok okuyorlar filan falan.  “Oha” dedim. “Tek çirkin, parasız, sevgilisi kötü olan ben olamam herhalde, bu işte bir yamuk var!” dedim ve hayatımda olan biten neyse, tüm açıklığıyla yazdım. Biraz da komik bir dille yazınca, insanlar ilgi gösterdi.

- Ama sen farklı yazıyorsun…
- Bilmem, herkesin yaşadığı şeyleri yaşıyorum: Tam evden çıkarken o lanet çorabı kaçırmak. Kulaklıkla müzik dinlerken “Biri bana sesleniyor sanırım” diye paranoyaklaşmak, daha ilişki başlamadan, soyadı yakışacak mı diye düşünmek... Kendi ölümümü düşünüp hüngür hüngür ağlamak…

- Birinci kitap, gazetede köşe, ikinci kitap… Bu hızlı gelişmelerden memnun musun, şikayetçi mi?
- İlk başta çok zorlandım. “Gizli kalmam lazım!” baskısı oldu.

- Sana ‘internet ünlüsü’ diyorlar. İnternet ünlüsü olunca ne oluyor?
- İnternet paketin bitince, ünün de bitiyor! Sürekli online olmak, gündemi takip etmek, ilginç şeyler yazmak zorunda kalıyorsun, yani çok sıkıcı bir şey. Ama en güzel yanı, hiç makyaj yapmadan pijamalarınla bunu yapabiliyorsun.

- Seni tanımlarken şu cümleyi kuruyorlar: “Her kızın yaşadığı ama anlatamadığı şeyleri yazan kişi.” Öyle misin?
- Anlatamadığı değil de, anlatma gereği duymadığı şeyler. Bir de yaşarken ne kadar acı çekersem çekeyim, komik bir şekilde yazıyorum. Adamla ayrılıyoruz mesela, son sözlerimizi söylüyoruz. Ama aylardan kış ve şişme montlarımız var üzerimizde. Sarılamıyoruz bile montlar yüzünden! Bu durumu ne kadar acıklı yazabilirim? Ve o sırada aklımdan şöyle şeyler geçiyor:  “Allah’ım ne olur bayılt beni şurada da, adam gitmesin! Ya da onu öldür...” Sonra vazgeçiyorum, “Yok yok öldürme. Ama bak, onu öldürebilirsin! Şu anda bir TIR’ın altında kalsa, tırnaklarımla asfalttan onu kazısam! Offff vazgeçtim öldürme!” gibi iç seslerimi yazıyorum.

- Sevdiğin adamın ilgisini çekebilmek için, İstanbul’da yaşadığın evi yaktığın doğru mu?
- Ya evet! O sırada cidden sıyırmıştım. Şimdi “Ben bunu nasıl yaptım?” diye düşünüyorum. Adam beni terk etti tabii. Bir de kamu davası açıldı, itfaiye gelince sanırım öyle oluyormuş.

- Bir de şiddet hikayen var. Şiddete de maruz kalmışsın…
- O da oldu. Eski sevgilimden şiddet gördüm. 19 yaşındaydım. Neden böyle bir şeye katlandığımı hiç bilmiyorum, çok koruyup kollar ve kıskanırdı, arada bir de çakardı. Aşkı böyle bir şey zannediyordum. Hasta olduğunu, bunun geçeceğini düşünüyordum. Tabii geçmedi, ayrıldık.

- Şimdi yüzünü açmanın ve kimliğini gizlemekten vazgeçmenin sebebi ne?
-  Babam aradı, “Bana ne zaman söylemeyi düşünüyorsun Pucca olduğunu?” dedi. Sonra zaten dünya umrumda olmadı. Arkamda babam olduğu sürece, ne olursa olsun dedim, saldım kendimi…

Yazarın Tüm Yazıları