Paylaş
Meşum güneş bugün tutulacak.
Dertler, tasalar, sıkıntılar pufffffffffff olacak.
Rüzgárlarla birlikte, (Ağustos'ta ne rüzgárı demeyin, Sam Yeli var ya, hani kişiliksiz lekeler bırakır insanın teninde) uzaklara yollanacak.
Ben de, biz de rahatlayacağız.
Yani inşallah.
Yani öyle umuyoruz.
Gelin bir anlaşma yapalım:
Sevgili okurlar, lütfen sıkıntılarınızı biraz da başka yazarlarla paylaşın, onlara yazın.
Mide kanaması geçiren, meme kanseri olduğunu öğrenen, yakını intihar eden, işini kaybeden, iflas eden, kedisi ölen, sevgilisinden, eşinden ayrılan, yeni bir kızla, adamla tanışıp da mutlu olamayan, lokantada yediği yemeği beğenmeyen, bir yer açıp da iş yapamayan, iş, eş, yat, kat değiştirmek isteyen....
Sanki mıktanıs çekiyor.
Beni arıyor...
Beni soruyor...
Hayırdır inşallah HEY!
Neler oluyor hayatta...
Bir de şu rüya gerçek olsa...
Bir de şu güneş tutulsa...
Derdini anlatan gidip rahat uyuyor, sıkıntılar benim üzerimde kalıyor. Anlaştık değil mi? Artık yok. Biraz beni dinlendirin, biraz da mutlu öykülerle besleyin. Yoksa bu kardeşiniz burada telef olup gidecek.
Son olarak, o da kıyamadığımdan, dertli bir beyefendinin iç kıyıcı mektubunu yayımlıyorum.
* * *
‘‘Şayet bu vatandaş niye bana yazıyor derseniz: Size yalnızlığın, yıkılmışlığın ve bıkkınlığın etken olduğunu söyleyebilirim. Paylaşabileceğim hiçbir canlı şu an olmadığından size yazmak zorunda kaldım. Bir zamanlar Berduş vardı. Umulmadık zamanlarda gözyaşlarımı paylaşacak papağanım da, yok artık. Beni çaresizliğimle başbaşa bırakıp, soğuk bir öpücükle, başka bir yaşama göçtü, öldü.
* * *
‘‘Büyük kızımla birlikte evden ayrılırken, beraberimde anılar, fotoğraflar, kapıda son bir kez öptüğüm bebeğimin sıcaklığı ve on yılı paylaştığımız güzel eşimin umutsuz, karanlık gözleri vardı.
‘Anneme gidiyorum’ şeklinde bir gidiş değildi çıktığım yolculuk.
Odaları ev gibi kokan evimde, son gecemde yapayalnız, üzgün günah çıkarttım. Sevgili eşimin, varlıkta da, yoklukta da, en güzel, en nefis yemekleri yaptığı mutfaktan işe başladım.
O'nun, o minicik yumuşacık ellerinin değdiği, bardakları, yemek takımlarını, ekmekleri kestiği bıçağın keskin yüzünü, öptüm, yumuşaklığını ve kokusunu aradım.
Toparlanmış, eşyaları kolilenmiş, yatak odamızda, çırılçıplak duran yatağımıza uzandığımda, sevgili eşimin teninin ve (inanılması güç olsa da) ananas kokan memelerinin hem sıcaklığını hem de kadifeliğini buldum.
Bebeğimin tüm oyuncaklarını dolu kez öptüm.
* * *
‘‘Şimdi çok ucuza aldığım ikinci el bir hayatı yaşıyorum.
Asalak bir insan olarak, 75 yaşındaki annemin, üç aylık maaşına onursuzca ortak oluyorum. Bu zaman zarfında birçok işe el attımsa da başarılı olduğum söylenemez. Kendi kendini asimile etmiş bir tüneğim. Berbat hayatımın sevinebileceğim tek tarafı geceler. Sadece o zamanlar ağlayabiliyor, aradığım her şeyi siyah gecelerimde bulmaya çalışıyorum.
Resimler, fotoğraflar, kitaplar, şiirler yetmiyor artık.
Komutan, eşşiz bir yenilgiye uğradı.
* * *
‘‘Annem ve kızım yatmıştır.
TV kapalıdır.
Karanlık mutfakta, sadece çok kısık bir mavi alevle çaydanlığı ısıtan ışıltı sezilir. Durmaksızın çay içilir. Sigaranın acılığında, dudaklarda sıcak bir öpüş aranır. Ve bulunamaz. Kahreder bu bulunamazlık. Muhtaçlık diz boyu olmuştur. Sevgi aranır, aşk aranır, kadın aranır.
GÜZİN ABLA'DAN YANIT
Adım sizde hem saklı hem de tutuklu kalsın demişsiniz. Peki. Size bir şey itiraf edeyim mi? İçim ezildi yazdıklarınızı okuyunca. Birden şöyle bir parlak fikir geldi aklıma, Dolmabahçe'de Lunapark var ya; açık hálá değil mi orası, ben size Lunapark ısmarlıyayım, oraya gidelim, tamam mı, bol bol gülelim! Tamam iyi bir fikir değildi, kabul ediyorum, ama n'apalım yani, ölecek haliniz yok ya, tekrar bir yaşam kuracaksınız kendinize. Şöyle düşünüyorum var mı acaba tanıştırabileceğim bir kişi size? Ama sizin durumunuz da pek içaçıcı değil, işin gerçeği, tanıştıracağım herkes kaçar sizden! Bir büyük kızınız var, bir de ayrıldığınız eşinizin yanında olan bir bebek. Dahası kafanız çok karışık, sürekli eski eşinize kayıyor aklınız. İşiniz yok, hayır intihar etmeyin, ama paranız da yok, sanki kazanmak için bir çabanız da. Üstelik kendinize sürekli acıyıp duruyorsunuz. Bir silkinsenize siz! Nasıl olsa, bulursunuz bir iş. Yeryüzünde eşinden ayrılan ne ilk insan sizsiniz, ne de yalnız kalan. Kendinizi hazır hissettiğinizde çağırın bütün güzellikleri, gelirler. Ama sizin de çaba sarfetmeniz gerekiyor değil mi? Durumu net ortaya koymak, dürüst olmak, ‘‘Ben aşağılık bir lağım faresiyim, tamam mı?’’ demek (ki bu benim de zaman zaman başvurduğum bir numaradır) işe yaramıyor, daha fazlasını yapmak gerekiyor. Benden de ancak bu kadar Güzin Abla oluyor! Lunapark fikri hoşunuza gittiyse arayın...
ÖZÜR HAMİŞ'İ: Bir halt ettim. Affedin. Pazartesi günkü Olympos Lodge'u tanıtan yazıda, yarım pansiyon günlük ücreti 230 dolar olarak yazdım. Doğrusu 240 Mark olacaktı. İlgilenenlere duyurulur. (Telefon no: 0242 825 71 71)
Paylaş