Çünkü uzun uzun anlatır ve çok güzel anlatır. Yoğun anlatır. Damardan anlatır. Acayip etkilenirsin. Ama sen bir gazeteciysen işin zordur. Hatta ayvayı yemişsindir. En az 50- 60 bin vuruşluk bir, pardon iki kaset vardır önünde çözülecek. Çöz çöz bitmez. Bir güne sığmaz, pazartesi devamı gelir. Pazartesi yeni kitabı Kadınlar ve Kentlerle ilgili Anadolu turnesinde yaşadıklarını okuyacaksınız. Bugün ben aşk ve seks mood’undaydım, buraya bunları aldım, yarın başka bir havada görüşmek üzere...
İlk aşk...- Ben 15’tim, o 16. Çok tutkulu, çok şiddetli bir aşk... İlk aşk, pek değerlidir. Biraz da ilk kitaplar gibidir. Ne kadar ustalaşırsam ustalaşayım, ilk kitabımdaki acemiliğimi bir daha yakalayamayacağımı bilirim. O acemiliğin getirdiği başka bir şey vardır, farklı bir duruluk, saflık. Tıpkı ilk seks, ilk sevişme gibi. Bir daha tekrarlanamazlığını bildiğin bir şeyin, kendinden bağımsız ayrı bir kıymeti oluyor...
Yaşadığınız temel duygu?- Hem kalbimi hem tenimi keşfettim! Seksin içgüdüselliğini de... Şimdi düşünüyorum da, çok sonra öğrendiğimiz seks oyunlarını, 15 yaşında nereden biliyorduk ki? Bütün o seks oyunlarını birbirimizde nasıl keşfettik, o kadar hızlı? Bunlar şimdi baktığımda, bana inanılmaz geliyor. Her şeyi insana teninin ışığı öğretiyor...
Ne kadar gizli yaşandı? Şu anda hayatımda kimse yok. Geçenlerde yaptığım bu söyleşide, “Neyin hayalini kuruyorsunuz?” gibi bir soru sordular, “Bahçeli bir ev” dedim. Üç gün sonra bir arkadaşım aradı, “Bizim burada bir bahçeli ev var” dedi. Çok tuhaf ama muhtemelen ben o evialıyorum şimdi. O röportaj sayesinde evim oldu, bakarsın bu röportaj sayesinde de bir eşim olur! |
|
- Tamamen! Ortaya çıktığı zaman da, bu aşk bitirildi. Ben başka bir şehre götürüldüm... Ama hep inandığım bir şey vardır: İyilikler, güzellikler, sevgiler bir şekilde insana geri döner. O ilk aşkımla yaşadığım sevgi de bana geri döndü. Çok çok yıllar sonra, ilk aşkımın oğluyla bir akşam yemek yedim. Beni çok duygulandıran bir şeydir bir zamanlar aşık olduğum adamın oğluyla rakı içmek, ahbaplık etmek. İki tarafın da bildiği ama konuşmadığı bir şeydi babasıyla paylaştıklarımız. Ama belli ki oğluna benimle ilgili güzel bir duygu geçirmişti...
Sıkı hikayeymiş...- Öyledir. Ben, hayatına girdiğim kimsenin hayatından kolay kolay çıkmam, çıkartılamam da!
Aşık olduğunuzda kendinizi ne kadar kaptırırsınız?- Aslında doğal olanı bu: Kendini kaptırmak. Kendini kaptırmamak, sonradan öğrendiğimiz bir deneyim bilgisi. Ne yazık ki yaş ilerledikçe, deneyim bilgisi, iç bilgilerin önüne geçmeye başlıyor. Daha kontrollü, daha denetimli oluyorsun, kalbini esirgemeye başlıyorsun. Bu tabii hazin bir şey. Aşk, öğrenilmeye başlıyor...
Yaş ilerledikçe aşkı algılamakta da bir fark oluyor mu?- E haliyle. Şimdi karşıma çıkacak biriyle mesela yaşayacağım aşk, farklı olacaktır. Ben kıymet bilecek yaşa geldim. Sadece hayatıma alacağım sevgilinin değil, dostlarımın, her şeyin fazlasıyla kıymetini bilen bir adamım artık. Gençlikte hoyratça harcıyoruz bazı şeyleri, "Yaaa madem öyle, bitti o zaman bu iş!" diyoruz, şimdi o lafı o kadar kolay etmiyorsun. "Kapı açık, arkanı dön ve çık!" şarkısını, o kadar kolay söylemiyorsun. O kadar kolay Ajda Pekkan olamıyorsun! "Bunu yarın konuşalım" demeyi öğreniyorsun. Çünkü aslında sadece aşk değil, hayata ait dünyada çok az şey olduğunu anlıyorsun. Bütün dünya, bir avuca sığacak kadar şeye indirgeniyor. Gençken daha fani ve tali şeylerin peşinde oluyorsun. Mesela laf oturtmaya bayılıyorsun, birinin ağzının payını vermek senin için bir güç göstergesi haline geliyor. Bir yaştan sonra böyle şeylere tenezzül etmemeyi öğreniyorsun. Yaşamı bir kendini oldurma, kamil olma süreci olarak görüyorsun. Ben öyle görüyorum...
Peki ilişki nasıl bir şeydir?- Hayatta insanı ilk anda çarpan güzellikler vardır, çok güzel bir kadın görürsün mesela, çarpar seni, ama kimse hayatının sonuna kadar o çarpılmayla kalamaz! Ama bir adam görürsün, yavaş yavaş demlenirsin baktıkça. İlişki de işte böyledir, demlendikçe güzelleşir.
Ne tür bir insana dönüşüyorsunuz siz aşıkken?- Ben şuna inanırım: Aşk, herkese iyi gelir. Ama aşk, bir yetenektir aynı zamanda, yazı yazma yeteneği gibi, bir kalp yeteneğidir ve herkeste yoktur. Bazı insanlar, varlıklarını, kalplerini kazımaya borçludurlar. Hayatta kalmanın, istedikleri, arzuladıkları gibi biri olmanın önkoşulu, vicdandan ya da merhametten vazgeçmektir, onlar da vazgeçerler. Yine de aşk, herkese iyi gelir. Bazen kötü ruhlu olduğunu bildiğim birine, "Aşk ona bile yaramış!" dediğim oluyor...
Peki aşkla seksin ayrıldığı nokta... Seks aşk mıdır, aşk seks midir?- Bizim hayatta aşkla karıştırdığımız tek şey seks değil. Bazı insanlar yalnızlık korkularından ötürü bir ilişkiye sığınırlar. Yalnızlık korkularını, sevgi zannederler. Birine abanmayı, birinin koltuğunun altına sığınmayı da... Yalnız başına ölmekten o kadar korkarlar ki, öldürücü bir ilişkiyi ya da evliliği, hayatlarının sonuna kadar sürdürürler. Bence en iyi ilişkiyi, yalnız olmayı bilenler, yalnızlığı taşıyabilenler kurar. Çünkü yalnızlıkla gerçekten baş edebildikleri için onların ilişkilerinde daha sahici bir şey vardır. Sekse gelince, kendi içinde bütün duyguları barındıran bir şey, kendine özgü şiddeti, şefkati var. Zaman içinde hayatta nasıl bir stil kazanıyorsan, sekste de bir stil kazanıyorsun...
Aşık olduğunuz ama tenine dokunmak istemediğiniz biri oldu mu?- Aaaa yok! Ben Boğa burcuyum. Ve pek iştahlıyım. Tenin de ışıtılmasını gerektiğini bilirim. Her şey bakım ister, tenlerimiz de. Dolayısıyla "Uzaktan uzağa perişan olayım" gibi bir mazoşizmim yok benim. Ama aceleye getirmeyi sevmem, seksin de tadını çıkarmayı severim.
Aşk sayesinde daha önce kınadığınız, küçümsediğiniz, "Ben yapmam" dediğiniz şeyleri yapmak ve yaşamak zorunda kaldınız mı?- Artık merhametle sevmeyi de biliyorum. Evet, çok seviyor, çok tutkusu var ama duygusunda merhamet yok, şefkat yok. Merhameti de sadece fakirlere gösterilmesi gereken bir şey gibi algılıyor. Karşısındaki insanı merhametle sevmenin getirdiği kollama bilgisine sahip değil. Acıtmayı, köşeye sıkıştırmayı, üstünlük oyunlarını ilişkisinin bir parçası haline getirmiş... Kadın sevmediği halde, kadın seksi sevdiği için kadınlarla beraber olan çok erkek var. Aslında onların hayatlarındaki birinci öncelik, tavla oynamak, erkek arkadaşlarıyla maça gitmek, bira içmek ama akşam biriyle yatacak değil mi? Yatak partneri olarak kadını seçiyor. Ve son derece şefkatsiz, merhametsiz davranıyor. Oysa ben sevgilimin aynı zamanda annesi olurum, babası olurum, oğlu olurum, kızı olurum. Bunlar dönüşümlü duygulardır. Hepimizin birinin şefkatine teslim olduğumuz, olmak istediğimiz anlar vardır. Kendi tenini sevmeyen insanların seksinde çok hırpalayıcı bir şey var. Hoyrat, kırıcı... Çünkü aslında kendilerini kırmak isterler. Ve bu ülkede o erkeklerden çok var.
Siz kendinizi olağanüstü iyi ifade edebilen, havalı, seksi, esprili, zeki ve derin bir adamsınız. Bunlar size, aşta avantaj sağlıyor mu?- Hayır hayır. İnsanlar genellikle kendilerinden daha "üstün" insanların yanında rahat edemezler. Diş geçirebilecekleri, yönetebilecekleri, küçük kurnazlıklarını yutturabilecekleri birilerini ararlar ve bunları kadın- erkek ilişkisinin doğal süreciymiş gibi formüle ederler. Akranlık kültürüne kafayı takarlar. Benim bu tür şeylerle alakam yok. Bütün sevgililerim benden genç oldu. Ne kadar genç oldukları da umurumda olmadı. Ama gayet entelektüel bir kadın arkadaşımın oğlu, kendinden 20 yaş büyük bir kadına aşık oldu. Evlenmeyi filan da düşünmüyorlardı ama aynı evde yaşamaya başladılar. Çocuk da "Hayatımda bu kadar mutlu olmadım, hiç bu kadar iyi sevişmedim!" diye anlatıyordu, anne ise delirdi, taktı bu akranlık meselesine, kendi kafasına uyan biriyle birlikte olmasını istiyordu oğlunun. Bunlar bana saçma geliyor. Ayrıca o saydığın sıfatların rantını da hiç yemedim...
Nasıl yani?- Bir gün bir eski sevgilimle konuşuyorduk. "En çok neyimi özledin?" dedim, neredeyse hiç düşünmeden "Göğsünde uyumayı" dedi, "Bir daha kimsenin göğsünde seninle olduğu gibi uyuyamadım..." Bunları bir insana ısmarlayamazsın, söyletemezsin. Demek ki, ben ilişkide bunları servis etmişim. Ama dikkatini çekerim, burada entelektüellik yok, burada benim doğalım var...
Siz ne kadar şefkatli bir adamsınız? - Çok. Kahvaltı tabağını hazırlarken vitamin hapını koyacak kadar. Ama tabii ben de buralara, bazı kayıplarla geldim. Daha sert olduğum zamanlar oldu. Kendimi vazgeçilmez zannettiğim, karşımdakine haddini bildirmeye çalıştığım, öğretmeye, eğitmeye uğraştığım...
Sevginizi göstermek için neler yaparsınız? Karşınızdakini şımartır mısınız?- Benim sevgimi göstermek değil, sevgimle karşımdakini boğmamak gibi bir sorunum var. Kesinlikle şımartırım. Ve şımartılmak da isterim. Onun neler sevdiğini çok iyi takip ederim. Ama bir de onun bilmediği şeyler vardır, ihtiyacı olduğunu düşündüğüm şeyler: Mesela seninleyken rahat etmesini sağlamak çok önemli bir şey. Her ilişkinin başlangıcı bir tedirginlik yaratır. Kadınların böyle bir problemi yoktur ama erkeklerin en önemli problemlerinden biri, bağlanma ve avlanma korkusudur. Onu kışkırtmamak gerekir, yanında rahat hissetmesini, kendini rahat ifade edebilmesini sağlamak gerekir. Kendi fazlalıklarımı da kısmaya çalışırım...
Ne yaparsınız yani?- Çok konuşan biriyim ben, içimden "Fazla konuşma" derim, o konuşabilsin diye, etrafı ferah tutmak lazım....
Neyi ayıp sayarsınız aşk oyunlarında...- Başkalarının zaaflarıyla oynamayı. Sana ilgi duyan birine karşılık vermiyorsan ya Catherine Deneuve olacaksın ya Michael Caine, ya da Charlotte Rampling. Öyle bir surat edinip mesafe koyacaksın. Ama işte küçük gururlu insanlar var, evet demeyecekleri insanların ilgisini sürekli diri tutuyorlar, bununla besleniyorlar. Bunun da kadını, erkeği, homosu, heterosu yok. Ben duygu ve kalple oynamayı hiç istemem.
Nasıl erkekler sizi mutlu ediyor, başınızı döndürüyor...- Collin Farrel başımı döndürüyor! Cate Blanchett gibi bir kadın da. Kendini taşıma bilgisine sahip erkekler ve kadınlar. İnsanları ilginç kılan şey, bence sadece fizik özellikleri değil. Evet doğuştan getirdiğimiz fizik malzemeler bazı insanların şansları ama bizi asıl ilginç kılan şey, kendimizi çalışmak. Çalışmış insanlar beni etkiliyor. Lady Chatterley’nin aşıklarından mesela, oduncuyu görünce çarpılıyorsun, çok seksi ama ikinci kere çarpmıyor seni. Oysa Lady Chatterley’nin kocasına filmin ikinci yarısında teslim oluyorsun. Çünkü o adam kendini çalışmış. Fizik, insanı oyalayan, insana kapılar pencereler açan bir şey ama insanın kendine harcadığı emeğin görünür olması, kriztalize olması başka bir şey. Yürüyüş bile önemli. "Kimse onun gibi yürüyemez" dedirtmek...
Ne rahatsız ediyor peki?- Erkekte de kadında da olan abartılı durumlar. Bir de sınıfsal tavırdan rahatsız oluyorum. Cihangir’de oturuyoruz ya, bazen tepem atıyor, daracık caddeler burası. Cipi var diye sokağı da satın aldığı havasında bir kadın görüyorum, elinde anahtar, otoparkçı arıyor ama edayı görsen... Bunun erkek versiyonları da var, masaya geldikleri zaman eskiden tabancalarını koyarlardı, şimdi cep telefonu ve arabasının anahtarlarını koyuyor. Bu tür adamlar beni hasta ediyor.
Aşkta açıklığa inanır mısınız?- İdeal olan, her şeyin çok açık olmasıdır ama bu kadar açıklığın aşkı bitirdiği de bir gerçektir. Ama temel konularda tabii ki açıklık gerekir. Ne var ki, bir insanı kontrol edebilme gücünü, o insanın sevgilisi olmakla karıştırmamak lazım. İstediğin onun sevgilisi olmak mı, kontrolörü olmak mı? Yapacaksa yapacaktır. Kişinin ilişkiden ne istediği, o ilişkiyi nasıl konumlandırdığı da önemli. Nasıl saygı görmek istiyorsan, öyle davranman gerekiyor. Ama şunu da söylemek isterim: Ben aynı zamanda sadece hatalarımdan değil mahcubiyetlerimden de öğrendim. Mahcup olmak çok güçlü bir duygu. Bizi olgunlaştıran, büyümemize sebep olan biraz da bu duygu. Bence hiç mezun olmamak gerekiyor. Ben mesela hiç mezun etmedim kendimi. Hayatın sonsuz bir öğrenme olduğuna çok inanıyorum...