Paylaş
Aslında kaset çözerken hiç de sevimli olmuyorum.
Cümleyi yeniden kuruyorum, çok antipatik oluyorum.
Kimse aramasın, sormasın, gelmesin, gitmesin!
Tavşan Hımm’la ben hızla çözeriz işi, yeter ki araya girmeyin, işimi bölmeyin, beni sinir etmeyin!
Tık tık tık.
O da ne!
Camda biri.
Bu da nereden çıktı şimdi?
Tek perçemi beyaz, siyah saçlı bir kadın.
Cruella modeli.
Şaşırıyorum.
“Kimi aradınız?” diyorum.
“Sizi” diyor, “Çalışırken rahatsız ettim, kusura bakmayın, ama kurye bulamadım o yüzden ben kendim getirdim...”
“Neyi?” diyorum.
“Yılbaşı hediyelerinizi!” diyor.
“Sevdiğimiz müşterilerin tek tek evine götürüp bırakıyorum. Ve şimdi hemen gidiyorum...”
Poşetin içindekileri görür görmez anlıyorum.
El yapımı karton çam ağacı, kâğıt broş ve magnetler, nostaljik defter seti, kâğıt kar tanesi, kağıttan kardan adam, masa bloknotları, 2013 takvimi...
Allah sizi inandırsın, kaseti-maseti unutuyorum.
“Yoksa siz?” diyorum heyecanla, “Topağacı Ihlamur’daki o şahane Kâğıthane misiniz? Ve Karaköy Bej Café’nin içindeki...”
“Evet, evet” diyor, “Kâğıthane’nin sahibiyim. Ama şimdi kuryeyim...”
“Lütfen içeri gelin” diyorum, “Ben sizin hayranınızım. Sizin dükkânınız benim kendimi kaybettiğim bir yer. Ürünlerinize bayılıyorum. İnanılmaz yaratıcı buluyorum. Size sen diyebilir miyim? Ve konuşurken teyp çalıştırabilir miyim?”
Anladınız o sürpriz tanışma, bir röportaj olarak şu an huzurlarınızda...
Kimsin, nesin?
- Adım, Emine B. Tusavul. İstanbulluyum, kâğıt âşığıyım...
Eğitim?
- Üsküdar Amerikan Lisesi, Güzel Sanatlar Akademisi. Ardından Amerika, bir-iki yıl asistanlıktan sonra döndüm. 1998’de kendi ajansımı kurdum. Halen devam. Son 6 yıldır Işık Üniversitesi’nde grafik-tasarım hocalığı yapıyorum.
Sonra ne oldu da kafayı “Kâğıthane”yle bozdun?
- Bir gün geldi, “sıradan” olan sıktı. Bastı. Kendimi bildim bileli, “Başka bir şey yapmak lazım, farklı ve tek olmak lazım!” diyordum. Zaten kâğıda hep tutkuluydum. Ne zaman kâğıt, kırtasiye, hediyelik eşya satan bir yere girsem mutluluktan çıldırıyordum. “Niye böyle bir işe girmeyeyim?” dedim. Bir de her yerde, aynı tür ürünler satılıyordu, yaratıcılık pek yoktu, Türkçe esaslı ürün bulmak da zordu, en basitinden bu güzelim İstanbul için bile iyi bir anı-nesne bulmak hâlâ zor...
“E ben yaparım bunu!” mu dedin...
- Aynen! Kâğıdı yakından tanıyorum, alabileceği formları, girebileceği kılıkları biliyorum. Hayallerimi anlatırken, canım arkadaşım Arzu Erdem, farkında olmadan isim annesi oldu, “Kâğıthane” deyiverdi.
Gözünün önünde nasıl bir hayal belirdi ki “Kâğıthane”yi açtın?
- Çok renkli bir dükkân olsun. Nefis vitrinler yapılsın. Bir sürü ürün birbirini tamamlasın. İçeriye girenler hiçbir şeye gereksinimleri olmadıkları halde, çıkarlarken bir sürü şey almış olsun. Albenisi olsun. Gönül çelsin. Neşe versin. Bilinmeyeni öğretsin, farklılık sunsun. Türk malı olsun.
Ve oldu... Hepsini başardın!
- Eveeeet. Müşterilerin davranışlarından anlıyorum ben de bunu. Rafların önünde kıkırdıyorlar, bir sürü ıvır zıvıra dakikalarca ilgi gösterip, sonunda satın alıyorlar. Sosyal medyada takip ediyorlar, harika, övgü dolu şeyler yazıyorlar...
Senin için ne ifade ediyor? Sen orada nefes mi alıyorsun?
- “Bir işi tutkuyla yaparsan...” klişesi var ya, doğru o! “Kâğıthane”yle ilgili aklıma öyle şeyler geliyor ki, kendime şaşırıyorum. Hani sevdiğin adama yoğunlaşır, ne ister, ne sever, ne zaman yer, ne zaman üşür, bilirsin ya, aynen öyle. Kâğıthane’yle ilgili işler, hep kendiliğinden halloluyor. Logosu severek oluşuyor, isim tescili hemen çıkıyor, dükkânlar birden bulunuyor, ürünler zamanında geliyor. Bence yaratımındaki “tutku” ve “özgürlük” her şeyi bu kadar olumlu kılıyor.
Şahane şeyler var, bütün o fikirler aklına nereden geliyor?
- “Hazinelerinizi kullanın!” diye bir yazı okumuştum. Öyle yapıyorum. Annemin origami becerisini, müzayedelerden topladığım şeyleri, lisede öğrendiğim paper-mache tekniklerini, zamanında müşterilerimize bir türlü satamadığımız rafa kalkan uçuk fikirli maketlerimizi, hepsini hepsini baştan hortlatıyorum. Satış içinde de öğreniyorsun neleri, nasıl tasarlarsan daha çok sevilir diye. Rüyamda bile geliyor aklıma bir sürü şey. Minik defterlerimde biriktiriyorum hepsini, zamanı gelince çıkartmak üzere...
Teklif kardeşimden geldi
Tasarlaması, realize etmesi, satışının yapılması bunların hepsi ayrı şeyler, hepsinin altından nasıl kalkıyorsun...
- Severek, çok severek ve devamlı düşünerek. Bir de ben kolay yorulmam. Sonra obsesif bir tipim. Bir şey aklıma takılmaya görsün, oldurana kadar uğraşırım. Ekibim çok becerikli ama bilirler ki, sıkılınca, takılınca her şeyi tek başıma da yaparım. Deliyim ben! Yük de taşırım, çizerim de, tekniğini de yaparım, yazarkasa fişi de keserim, paket de yaparım, vitrini de, lojistiği de ayarlarım. Kuaförü de ihmal etmem o arada!
Bir de Bej Café’nin içinde var, o ne iş...
- “Bej Karaköy”, kardeşim Lal’in. Fransız İş Geçidi’ndeki dükkânı o buldu. Bana gösterdi. 2010 Ekim. Daha Karaköy öyle şahlanmamış. “Gel yarı yarıya tutalım, sen de şu hayalin Kâğıthane’yi yaparsın!” dedi. Ben mırın kırın edince de, “Bugün cevabını ver, yarına bu teklif yok!” dedi. “Tamam ulan!” dedim. Aslında eveleyip gevelediğim bir şeyi “dank” diye masaya koyan o oldu. İtti beni işin içine. İki ay içinde, üç yıl boyunca hayalini kurduğum her şeyi hazır ettim. Etmek zorunda kaldım. Şimdi galiba dükkânın bir bölümünü kaptırdı diye Lal pişman! Bense çok mutluyum, nefis bir noktada ‘Kâğıthane Houseofpaper’ var diye.
Uçak yapıp uçurursun gemi yapıp yüzdürürsün
Şu kâğıt aşkını bir daha anlat...
- Hayatımın en önemli malzemesi: Hatıra defterlerim, karnelerim, diplomalarım, tapum, param, anlaşmalarım, resimlerim, mektuplarım, notlarım, ruhsatım, kimliklerim, kartvizitim... Devam edeyim mi?
Neden önemli?
- Beyaz o! Şekillendirirsin, boyarsın, uçak yapıp uçurursun, gemi yapıp yüzdürürsün, yeter ki hayal et... Koklarsın, okşarsın, biriktirirsin... Notunu eklersin, dileğini dilersin, okuyup okuyuup ağlarsın ya da bakıp bakıp kahkaha atarsın! Duygu demektir kâğıt, o yüzden önemli. Samimiyettir, hakikidir. Kendi kuralları vardır. Yaşamaya devam eden bir malzemedir.
KOCAM, ‘KİM TUTAR SENİ YÜRRRRÜÜÜ’ DİYOR
Kâğıtlarla ne zaman aşk yaşamaya başladın?
- Annemin bir masalı vardı. Hem anlatır hem de elindeki kare kâğıtla anlattıklarını şekillendirip masalın animasyonunu yapardı. Biz de hayran hayran izlerdik. Düşün, kâğıt önce gemi, sonra pantolon, sonra masa, sonra cüzdan, sonra kuş oluyor. Oluyor da oluyor...
Kızların seninle gurur duyuyor mu?
- Hep sevsinler beni, yeter...
Peki kocan... O ne diyor?
- “Yürrrüüüüü, kim tutar seni” diyor!
HAYATIN EN ÖNEMLİ MALZEMESİ: KÂĞIT
Kâğıthane, kâğıtla yeniden ilişki kurduğunuz bir yer. Bir sokak kedisine, lüfere, sokak tabelasına yeniden âşık olduğunuz yer. Hani o efsane “bakkal defteri”nin gerçek hayattan geldiğini hatırladığınız yer. Geleneksel çay tabağı deseninin hediye kâğıdına dönüştüğü yer...
HAMİŞ: “Kâğıthane Houseofpaper”la ilgili daha fazla bilgi için www.kagithane.com.tr
Paylaş