"Annem bile bana sordu. Kızım, boşanma kararında ısrarlı mısın? İstersen kızın için durumu bir daha değerlendir, acele karar verme, dedi.
Ben de, ’Hayır, boşanmaktan vazgeçmeyeceğim anne’ dedim, Ama tam da Yasemin’i düşündüğüm için. Onun önünde doğru düzgün bir rol model olabilmek için. Ona dürüstlük, erdem, ahlak gibi değerleri öğretmeye çalışırken, kendimle ters düşmemek için..."
*
Oysa, bu davranış tarzının ülkemizde karşıtı da var:
Hülya Avşar modeli.
Gerekçe aynı, o da çocuğunu korumaya çalışıyor.
Sorunu yok saymaya, esprileriyle, birtakım argümanlarıyla olayın üstüne çıkmaya, aşmaya çalışıyor.
Boşanması bile, "Madem istiyorsunuz, boşanırız ama aslında bizi hiçbir şey ayıramaz" tonunda gerçekleşti.
Verilen mesajların hepsi, erkeğin hiçbir bedel ödememesine yönelikti.
Çünkü lanet olası erkeklerin, poligamik bir doğası var.
Ve biz kadınların da, bunu kabul etmesi gerekiyor.
Erkekler "Yerse kardeşim, biz böyleyiz!" diyor.
Teslimiyetçi kadınlar da onların ekmeğine yağ sürüyorlar.
*
Ama şu var:
Hülya Avşar farkında mı bilmiyorum ama baştan beri, bedeli ödeyen kadın oluyor.
Onun kendi vakasında da -her ne kadar da her şeyi aşmış gibi görünse de- bedellerin hepsini kendisi ödedi, hálá da ödüyor.
Bütün bu yaşananlar ondan alıp götürüyor.
Adam ise, hiçbir şey olmamış gibi; iki üç kadının birden esas erkeği olarak hayatına devam ediyor.
*
Benim kimden yana olduğum açık.
Bu iki model arasında size göre hangisinin doğru olduğuna da artık siz karar verin...
Kim anormal?
Susmak mı konuşmak mı
Bugüne kadar hiç dayak yemedim. Allah’a şükür. Birlikte olduğum hiçbir adam, bana elini kaldırmadı.
İtmedi, iteklemedi, tartaklamadı, herhangi bir şekilde şiddet uygulamadı.
Kısacası, fiziksel olarak canımı acıtmadı.
Ama tabii bu, bundan sonra da asla başıma böyle bir şeyin gelmeyeceği anlamına gelmez.
*
Herhangi bir kavgada, hiç kimsenin karşındakine el kaldırma hakkı yoktur.
Sebep her ne olursa olsun...
Nokta.
Ben son derece netim bu konuda.
Ama tabii Türkiye semaları altında "Hak etmiştir, o yüzden dayak yemiştir", "Aranmıştır", "Tahrik etmiştir", "Adamcağızı çıldırtmıştır. Benim neden başıma gelmiyor?", "Ateş olmayan yerden duman mı çıkarmış!" diyenlere de, küçümsenmeyecek kadar çok rastlanıyor.
Bizim ülkemizde, kadın-erkek ilişkilerine bakış tarzına göre, bu iki görüş birbirine paralel olarak varlığını sürdürüyor.
*
Ama ben de şunu biliyorum:
Günün birinde, başıma böyle bir şey gelirse ve ben çenemi tutup oturursam, susup kalırsam kendime ihanet etmiş sayılırım.
Sadece kendime değil, bu ülkede yaşayan bütün kadınlara da.
Durduk yerde, böyle derin bir meseleye girmek için bir sebebim var elbette!
AKP milletvekili Halil Ürün’ün karısı Esma Ürün.
Öncelikle kendisini tebrik ediyorum.
İkinci olarak da, destekliyorum.
Yaptığı nedir?
Başına gelen olaydan sonra, susup oturmamak...
Konuşmak, anlatmak, herkese göstermek...
*
Dayak, aile içi bir mesele değildir.
"Kol kırılsın, yen içinde kalsın" denilebilecek bir şey hiç değildir.
"Çocuklar var, onların hatırına... Onların geleceğine zarar gelmesin..." diye saklamak, halının altına süpürmek, gerçekten bu çağın kadının yapacağı iş değil.
Bunların hepsinin bir bedeli var, hepsi teker teker çıkar.
Doğrusu da o bedeli, şiddeti uygulayanın, hatayı yapanın ödemesidir.
Bu ülkede yıllarca bedeli, "mağdur" ödedi.
O mağdur da, hepimiz biliyoruz ki, dayağı yiyen zavallı kadındı.
Ama artık konuşma zamanı geldi.
Artık o kadının, bu zavallılık halinden çıkmasının zamanı geldi.
İşte Esma Ürün’ün yaptığı bu yüzden doğru ve sağlıklıydı.
Keşke Esma Ürün’ün davranış tarzı, bu ülkede yaşayan ve şiddete maruz kalan başka kadınlara da rol model olsa...
Tecavüze uğrayan, aldatılan, dayan yiyen ve aşağılanan kadınlar, konuşsa, sesini yükseltse, dayanışma içinde olsa, kadın tavrı koysa...
Sizce de o zaman bu ülke, daha fazla yaşanmaya değer bir yer olmaz mı?
SEVİYEYİ DÜŞÜRMÜŞSÜN"İnsan başka bir erkekle sevişmeyi merak etmez mi?" sorunuz ile mertebe ve seviyeyi iyice düşürmüşsünüz. Tebrik ederim! Benim gibi modern bir insanı bile bunu yazmaya mecbur ettiğiniz için üzülmeniz ve sıkılmanız gerekir.
(Kerem A.)-
Mertebe ve seviyenin bu işle ne alakası var? Bakın, ben birlikte balık yediğim kadına merak ettiğim bir şeyi sordum. O, sorudan rahatsız değil; ben, o soruyu sormaktan rahatsız değilim, gazetem de o röportajı yayınlamaktan rahatsız değil. Hepsi bu kadar.TEŞVİK EDİYORSUN"İnsan başka biriyle sevişmek nasıl bir şey diye merak etmez mi?" diye bir soru sormuşsunuz. Üstelik evli bir kadına. Yani bir nevi teşvik gibi. Sizce bu yaptığınız doğru mu? Ben 28 yaşında bir erkeğim ve bu yaşa kadar bir sevgilim olmadı. Olacak kişiyle de evlenmeyi düşünürüm zaten. Sizce bu da mı tuhaf şimdi? Bence gayet normal bir durum.
(A.D.)- Balık yediğim insan siz olsaydınız, size de sorardım, "Bu yaşa gelinceye kadar ne yaptınız?" diye. Sizinki de benim merak edeceğim bir durum. Çünkü 28 yaşına kadar bir insanın bir sevgilisinin ya da ilişkisinin olmaması sık rastlanacak bir durum değil. Normal olmadığı da kesin. Aseksüel hayatınızın bir an önce bitmesi dileğiyle.
BİR MENOPOZA GİRSENBir menopoza girseniz hep birlikte rahatlayacağız! Dünyanın başka büyük dertleri olduğunu da hissedeceksiniz belki. Dört gözle bekliyorum.
(Utku D.)- Siz her şeyi yanlış biliyorsunuz: Menopoz, kadınların seksle ilişkilerini kestikleri, kenara çekildikleri, dizlerinin üzerine battaniye serip doğayı seyrettikleri, rahat ve huzura erdikleri bir dönem değil. Birtakım şeyler aynen devam ediyor. Kadınların merakı o dönem de azalmıyor. Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem, ben, o dönemde de meraklı olacağım.
NEYİN PEŞİNDESİNArtık bütün bunları yazmakla, neyi amaçladığınızı da açıklasanız iyi olacak. Niye soruyorsunuz o tür soruları? Netameli konulara değinebilecek cesaretiniz olduğunu göstermek için mi? Toplum anlayışını hafifseyen, uçuk biri olduğunuzu ispat etmek için mi? Yoksa pornografiye düşkün biri olduğunuz için mi? Kaleminiz kayıyor da, siz onu mu tutamıyorsunuz? Yazılarınızla, ortalığın daha da berbat hale gelmesini sağlamaya çalışmanın alemi yok. Birbirini merak edip, her akşam eş değiştirenlerin hayatları, yaptıkları, yapacakları zaten televizyonlarda mebzul miktarda yer buluyor. Eğer mesele toplumu bu hale getirmekse, toplum zaten o noktanın ötesine bile geçmiştir. Sizin yapacağınız şey, insanları bu anlayıştan döndürmeye çalışmaktır. Rezaleti körüklemek değil! Siz, ahlakı hafife alıyorsunuz. Hiç bir sınır tanımıyorsunuz. Halbuki her şeyin bir sınırı var. Hayatın bile. Dans ederken yapacağınız figürlerin, cinsel pozisyonların, yemek çeşitlerinin, modellerin vs. her şeyin bir sınırı var. Döner dolaşır, sonunda hep aynı noktaya gelirsiniz. Eğer yüzünüz, hálá köşenizdeki resimle birebir benzeşiyorsa, belli bir yaştan sonra, artık o resme benzemediğinizi göreceksiniz. Hayat, herkese gösterdiği acımasızlığı, uçuk kaçık yazılar yazıyorsunuz diye sizden esirgemeyecektir. "Kocanıza yeniden aşık olmak" gibi, gerçekle alakası olmayan, Amerikan filmlerinden fırlamış bayat muhabbetleri de bırakın. Aşk, eğer bu aşk ise; kadın erkek yakınlaşmasının kısıtlandığı toplumlarda, sevdiğini görme arzusuyla oluşan bir bağımlılıktır. Sevgililer, kavuştuklarının ilk yıllarından sonra, aşk biter. Sadece mantıksal beraberlik ve evlilik kalır.
(H. Atacan)- Ya da siz öyle zannedersiniz! Türkiye’de 60’lardan bu yana, cinsellik üzerine, tabuları kıracak meseleler üzerine yazılıp çizilmeseydi, bu konular üzerine gidilmeseydi, Duygu Asena olmasaydı, Kadınca gibi dergiler olmasaydı, feministler olmasaydı, kadınlar kendilerini ileri sürmeselerdi, siz bugün "Cinsel pozisyonların bile bir sınırı var" gibi bir cümleyi zor kurardınız. Türkiye’nin en çok okunan gazetesine böyle bir mail’i zor atardınız. O yüzden değerimizi bilmenizi tavsiye ederim! Kadınlar bu ülkede Duygu Asena sayesinde vicdan azabı duymadan sevişmek gibi karanlık ve zor bir sorunun üstesinden geldiler. Ve siz bu süreci tersine çevirebilecek konumda değilsiniz ne yazık ki. Bana gelince, böyle bir soru sormayı doğal buluyorum. Sizin anlayamadığınız bu: Cesaret değil, korkusuzluk değil, uçuk kaçıklık değil, sınır tanımazlık değil, pornografiye düşkünlük değil. Sadece doğal buluyorum. Belki sizin bu itirazı yapmanız da doğal, ama beni ahlaksızlıkla suçlamanız, değil. Kendinizi ahlak temsilcisi olarak ilan etmenizi de kibirli bir davranış olarak değerlendiriyorum. Son olarak, mantıksal beraberliğinizde size sabır ve başarılar dilerim.