Paylaş
Evet sevimsiz, evet felaket.
Ama ben tepkilerin abartıldığını düşünüyorum.
Yok Fatih Altaylı istifa etsinmiş, yok bilmem ne. Bazen, insanlar çıldırıyor, sağduyu yitiriyor. Doğal bir tepkiyi, linç kampanyasına dönüştürüyor. Bu bir yöntem, katılırsınız katılmazsınız, adam o gazetenin yayın yönetmeni ve böyle bir karar alıyor, hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede yaşanan kadın şiddetine dikkat çekmek için yapıyor.
Ben ne yazık ki, aşırı duygusal reaksiyonlar gösteremeyeceğim.
Evet Mehveş Evin’in dediği gibi yüzü kapatılabilirdi.
Bir de ek olarak, meselenin özü daha iyi anlatılabilirdi.
Bu ülkede pek çok kadın, boşandığı ya da boşanmak istediği eşi, çocuklarının babası ya da sevgilisi tarafından öldürülüyor.
Devlete böyle bir şüphesi olduğunu bildiriyor.
“Koruyun, bu adam öldürecek beni!” diyor.
Mesele, bu andan itibaren o kadını gerçekten koruyabilmek.
Ama bu, yapılamıyor.
Sığınmaevi dersen, eğer 12 yaşında oğlun varsa, onu alamıyorsun.
“Onu bırak, sen gel” deniyor.
E peki kadın, çocuğunu ne yapsın? Eve geri dönünce de başına geleceklerden korkuyor.
Bir sürü çelişki...
Halledilemeyen, çözümlenemeyen bir sürü mesele...
İsimler değiştiriliyor, kadının kimliği gizlenmeye çalışılıyor, ama adam yine buluyor, eline bıçağı, silahı alıp, kadının olduğu yerlerde dolaşıyor.
Sokaklarda kıstırıyor.
Önce tehdit kıyamet, sonra cinayet.
Bu gürültü koparan ilk cinayet değil, ne yazık ki son da olmayacak.
Diyeceğim...
Enerjinizi boşa harcamayın... Mesele Fatih Altaylı meselesi değil...
Onunla uğraşmayın...
Kadın cinayetleri işlediğinde, kadına yönelik şiddet uygulandığında ayağa kalkın, ortalığı yıkın. Sorumluları suçlayın. Kadınları korumayanlara ceza verilmesi için çaba gösterin...
Ben cinayeti işleyen adama karşı yazılmış bir tane yazı bile okumadım.
Tam tersine normal bir şeyden söz ediyor gibi, yapılmış röportajlar okudum.
Sizce de bir tuhaflık yok mu?
- HAMİŞ: Şu anda Çiğdem Anat’ın yorumunu okudum. Benim bir yazıda anlatmak istediğimi o üç cümleyle anlatmış. Budur. Buyurun buradan okuyun: “Kadın ölmüş. Yaşarken saygı gösterilmemiş, yasal düzenlemeler yapılmamış, yapılmış, bu sefer de polis duyarsız kalmış. Şimdi ölü bedeni üzerinden ‘saygı tartışması’ yaratılıyor. Habertürk iyi ki o manşeti atmış!”
Ölüler telefona cevap verebilir mi?
İSMET Berkan, kaybettiği insanların numaralarını telefonundan silemediğini yazdı.
Ben de aynı dertten mustaribim, hatta yazmıştım.
Ara ara o numaraları çaldırdığımı da...
Kimseye çaktırmadan.
Biri açsa, muhtemelen kalp krizinden giderim.
Ama o numaraları silmek, benim için de onları gerçekten hayatımdan silmek, silemiyorum.
Ve gün geçtikçe, o numaraların sayısı artıyooor.
SUSKUNLAR
YÜKSEKKALDIRIM’daki Mevlevihane’de mezarlar var. Mezarların önünde de bir tabela. “Hamûşların yeri” yazıyor.
“Hamûş” ne demek biliyor musunuz?
“Suskun.”
Ölmüşleri tanımlamak için, bundan daha güzel bir söyleyiş olabilir mi?
Lila’nın duası
ALYA’nın arkadaşı Lila 7 yaşında.
Babası Semih Şen, o gece, Lila’yı uyuturken diyor ki, “Bugün, iPad’i, iPod’u, iPhone, iTune’u, iMac’i bulan adam öldü. İstersen onun için de dua edebilirsin.”
Ve Lila’nın gözleri faltaşı gibi açılıyor:
“Eyvah” diyor, “artık elektronikte hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Ve Steve Jobs için dua ediyor.
Çok hoşuma gitti, sizinle de paylaşayım dedim.
KAYGISIZ OL
BUNU da eniştem Kazım Apa’dan duydum. Antepliler, sevdikleri için hayır duası ederken ne derlermiş biliyor musunuz?
“Kaygısız ol.”
Bundan daha güzel bir temenni olabilir mi?
Ölüm söz konusu olduğunda eşitiz
ANNESİ ölen herkese çok üzülüyorum. Kanatların koparılıyor çünkü.
Annede biri, babada diğeri.
İkisi de hayattaysa, hâlâ çocuksun, hâlâ büyüme şansın var.
Ama gitmişlerse, artık “suskun”larsa, ister istemez büyümüş oluyorsun. Evet, gerçi, o zaman daha özgür ve bağımsız oluyorsun.
Ne var ki bundan sonra, içinde, hiç kapanmayacak delikler açılıyor. Annesi-babası ölen herkesin, cenazedeki haline üzülüyorum. Başbakan’ın da haline üzüldüm. Hangi konumda olduklarının hiçbir önemi yok.
Ölüm herkesi eşitleyen bir olgu.
Başbakan bile olsan, orada annesi ölen bir çocuk oluyorsun.
Başsağlığı dilerim.
Paylaş