Kampa hazırlık

Gecenin bir yarısı hazırlıklar hálá sürüyor...

Alya, "El fenerim nerede?" diye bağırıyor.

Kampa gidecek diye heyecanlı.

Kim bilir neler hayal ediyor?

Baltalar elimizde, uzun ip belimizde

Biz gideriz ormana, ormana

Böyle bir şey mi acaba?

Kırmızı İkea çadırını da alıyoruz.
/images/100/0x0/55eaccbbf018fbb8f89778dd
Ne yazık ki o kadarla kalamıyoruz, Barbie evi, Barbileri, Ken’leri, kıyafetleri, boyama kalemleri, renkli kartonlar, yapıştırıcı, çocuk makası, masal kitapları, legoları, kollukları, şişme botu, bisikleti, çizgi film CD’leri...

3.5 yaşındaki bir çocukla bir yerden bir yere gitmeyi kolay mı zannediyorsunuz?

Bir bavul yalnızca oyuncaklarına ayrılıyor.

Tabii ormanda yürüyecek ya, spor ayakkabıları, uzun gömlekler, ne bileyim yağmur yağar diye belki yağmurluk, yastığı, Teddy bear’i...

Sabahın 7’sinde kalkacağız Polonezköy’ün yolunu tutacağız.

Ben, Alya ve Leman...

Nejla yok, annesinin sağlık sorunları var, onun yanında, mümkün olabilirse bize sonradan katılacak.

Nereye gidiyoruz?

Muzaffer Kuşhan’ın zayıflama kampına...

Günde 14 kilometre ormanda yürümeye...

Az yemeye...

Hem zayıflayıp hem de artık çağın en bela sorunu haline gelen fazla kilo üzerine gözlem yapıp, izlenim yazmaya.../images/100/0x0/55eaccbbf018fbb8f89778df

Yaşasın, bir taşla iki kuş vuracağım!

Zayıfsan başarılısın

Önüm, arkam, sağım, solum...

Şişmanlık... Şişmanlar... Kilo sorunu... Kilo kontrolü... Bir türlü verilemeyen fazla kilolar... Hareketsizlik... Her pazartesi başlanıp çarşamba bırakılan rejimler... Vücudun akordeon sendromu... Diyetisyen isimleri... Diyet türleri... Birbirleriyle çelişen, yarışan beslenme uzmanları... Şişmanlık endüstrisi... Bunun üzerinden para kazananlar... Kilo verdirirken Allah korusun öldüren ilaçlar... Az göbek... Çok göbek... Etli sırt... Kalın kol... Sarkan kol... Löp bacaklar... Selülit...

Artık böyle bir çağda yaşıyoruz.

Hepimizin öyle ya da böyle bir kilo sorunu var...

Aynı kiloda kalmaya çalışmak bile efor gerektiriyor.

Zayıflamak artık ideolojik bir hedef.

Rahmetli Ercan Arıklı’nın söylediği gibi belki de bu yüzyılın sırrı zayıflık, dünyanın en güzel insanı olmasan bile, zayıfsan yırtıyorsun... O tabii daha acımasız söylerdi: "Çirkinsen bile zayıfsan yırttın, giydiğin her şey yakışır, güzelsin..."

Zayıf kalabiliyorsan başarılı sayılıyorsun.

Artık zayıflık başarı ölçülerinden biri...

Artık küçük çocuklar bile, ya diyet ya light ürünleri tüketiyor, kepek ekmeği yiyor, yeni bir endüstri, yeni bir dil, yeni söylem...

Yeni alışkanlıklar, yeni anlayışlar...

Ben kendi çevremdeki ergenlerden, gençlerden de biliyorum, dümdüz olmak istiyorlar, tahta gibi, memesiz, poposuz...

Çıkıntısız insanlar olmaya uğraşıyorlar...

Yanlış anlamayın, bir tespit yapmaya çalışırken, bu rüzgardan kendimi muaf tutmuyorum, bir sürü şeye kızıyorum ama ben de benzer davranışlar sergiliyorum, çünkü hepimizin etkilendiği bir dalga bu... Hepimizi içine çeken bir dalga...

Soruyorum size, hanginiz 5 kilo daha zayıf olmayı istemezsiniz?

Benim durumum da bu!

O kampa hem insanların şişmanlık öykülerini dinlemeye hem de doğumdan sonra üzerimde kalan 5 kiloyu vermeye gidiyorum... İnşallah...

Çok kilo aldı tanımayabilirsin

"Merhaba beni hatırladın mı?" diyor. Bende tık yok.

Uzun boylu kumral bir adam. Boş boş suratına bakıyorum ve "Hatırlamaz olur muyum?" diyorum. Dua ediyorum ki, kendisi hakkında bir ipucu versin. Veriyor.

"Aynı dershaneye gitmiştik. Erdem ben. Psikiyatr oldum..."

"A ne güzel..."
diyorum.

"Senin ne yaptığını biliyoruz, gazeteden takip ediyoruz..." diyor.

Tam o sırada "Nisan’ı hatırlıyor musun" diyor, "O da dershaneden. Evlendik, üç kızımız oldu. Bak bize doğru geliyor. Ama tabii tanıyamazsın şimdi onu, çok kilo aldı..."

Donkkkkkkkk.

Bir şey kafama vurdu.

Cümleye bakar mısınız:

"Ama tabii şimdi tanımazsın onu, çok kilo aldı..."

Böyle diyor. Karısı hakkında söylüyor.

Üstelik adam psikiyatr.

O anda hissediyorum. Karısının şişmanlığından nefret ediyor, hatta utanıyor.

Nisan’la selamlaşıyoruz, öpüşüyoruz, 3 şeker kızı olmuş. Belli ki o da fazla kilolarından utanıyor, ilk lafı "Sen doğum sonrası kilolarından kurtulmuşsun" oluyor. "Yok tam olarak değil" diyorum.

İşte bu. Anlatmak istediğim bu.

Bu fazla kilo, hayatımızın orta yerine gelmiş oturmuş vaziyette, her şeyimizi etkiliyor, davranışımızı, bakışımızı, kendimize güvenimizi, konuşmamızı, geçmişimizi, geleceğimizi... Ben fazla kilo ile barışmak gibi bir kavrama da inanmıyorum.

Barışıkmış gibi görünebiliriz ama gerçek bu değil, barışılamıyor, o fazla kilo ile aramızdaki kavganın bitmesine imkan yok.

O kilodan kurtulmak gerekiyor...

Acilen... Hemen şimdi.

Baba - oğul birlikte kilo vermek

Nişantaşı Hünkar’a girdik Alya ile, ev yemekleri yemeye...

Galip Ügümü oradaydı, sahibi.

Lafladık. Küçük oğlu de yemek yiyordu biraz ilerideki masada.

"Su topu antrenmanından geldi" dedi. "Ne şahane" dedim "Spor çok iyi bir şey, herkesin yapması gerekiyor. Bir fantezi değil, mecburiyet!"

Bir an durdu... Konu sağlıklı beslenme, zayıflama, spora gelince...

"Bak sana ne göstereceğim" dedi kalktı iki fotoğraf getirdi.

Kilolu bir genç, yanında Galip Bey ve bir kadın var.

"Karım ve büyük oğlum" dedi.

Ne yalan söyleyeyim üzüldüm, oğlan belli ki obezdi... Ama yakışıklıydı... O da su topçusuymuş... 140 kiloymuş o fotoğrafta... Ne diyeceğimi bilemedim... Derken bir fotoğraf daha gösterdi, Aman Allah’ım! Başka bir genç, incecik, sportif, atletik... İkinci fotoğraftaki genç harbiden yakışıklıydı...

"Bu kim?" dedim.

"Oğlum" dedi.

"Üçüncü oğlunuz mu?" dedim.

"Hayır hayır demin fotoğrafını gösterdiğim oğlum" dedi, "60 kilo verdi."

"Müthiş!" diye çığlık attım.

Çok şaşırdım, çok etkilendim, çok heyecanlandım.

"İnanılır gibi değil. Nasıl hoş bir delikanlı" olmuş dedim, "Aferin ona!"

"Evet evet şimdi bir sürü kız arkadaşı var, rahat bırakmıyorlar..." dedi.

Ve biliyor musunuz nasıl olmuş...

Birlikte yapmışlar...

Baba- oğul Muzaffer Kuşhan’a yatmışlar, oğlan 11 ayda 60 kiloyu vermiş, baba çok daha kısa süreli bir rejimle 7 kilo vermiş. Kilo vermek deyip geçmeyin...

Ben eskiden bunun ne kadar zor, zahmetli bir şey olduğunu bilmezdim, hata kilo veremeyenleri anlayamazdım, küçümserdim...

Şimdi böyle düşünmüyorum. Tam tersine büyük bir efor gerektiğini biliyorum. Müthiş bir irade. O yüzden kilo veren herkesi tebrik ediyorum.

Ama bu vakada, babayı da özel olarak tebrik ediyorum.

Çocuğuyla birlikte yapıyor, destek olmak için işini gücünü bırakıp oraya yatıyor

"Hadi git evladım kilo ver!" demekle olmuyor...

Yarın görüşmek üzere...

Her gün 14 kilometre yürüyecekmişiz, Allah yardımcımız olsun...

HAMİŞ Fark etmişsinizdir logoda Kolombiyalı ressam Fernando Botero’nun şişman kadın tablosunu kullandık. Ne resim ama!..
Yazarın Tüm Yazıları