Paylaş
Öncelikle evladınıza, Muhammed Mustafa’nıza, Hacire Anne gibi bir an evvel kavuşmanızı dilerim... Bütün anneler, çocuklarına kavuşmak isteyen anneleri anlıyor ve acılarını paylaşıyor...
Çok teşekkür ederim. İnşallah kavuşuruz, bütün ümidimiz o...
Kaç gündür eylemdesiniz...
Bugün 16. gün.
Bu acı olay, ne zaman başınıza geldi? Ne zamandır çocuğunuz yok?
17 Kasım 2018’den beri oğlum kayıp. 10 aydır hasretim ona...
Nasıl bir çocuktu Muhammed Mustafa?
17 yaşındaydı. Çok saf, çok temiz, çok titiz bir çocuktu. Namazında niyazındaydı. Sınıfta kaldı. Ben de bir umut, açıktan devam eder diye düşünüyordum. Hiç aklımıza gelmedi böyle bir şey. Oğlum Manisa doğumlu. İki kızım daha var, 8 ve 12 yaşında. Antalya doğumlular. Çocuklarım hep Batı çocukları. Burada büyütmedim.
Siz ev hanımı mısınız?
Evet. Eşim boyacı. Şimdi gerçi bu olaylar yüzünden, etraftan aldığımız tepkiler nedeniyle kimse bize iş de vermiyor.
Eşiniz Rauf Bey’in işinden dolayı mı Manisa’dan taşındınız...
Evet, ben Manisa’ya gelin gittim. 15’imde de anne oldum. Sonra geri memleketimi istedim, buraya gelince, geçimimizi sağlayamadık, Antalya’ya gittik, sonra tekrar buraya geldik. Çünkü bir de hastalığım çıktı ortaya...
Nedir hastalığınız?
Beyin kanseri. Beyin tümörü çıktı bende...
Çok çok geçmiş olsun...
Beynimdeki tümörü aldılar, şu anda da ilaca bağımlı bir insanım. Kafatasımın yarısı yok. Bütün bunlar tam da Muhammed’in kaybolduğu dönemde oldu...
Çok fena... Hayatınızın dönüm noktasında, tam da bu ameliyatı olduğunuz dönemde mi oğlunuzun kaçırıldığını, yok olduğunu, ortadan kaybolduğunu fark ettiniz?
Evet. İki kızım ablamdaydı. Babasıyla oğlum evdeydi. Babası diyor ki, “Hiçbir şeyi çaktırmadı. Hiç bir ters tepkisi yoktu. Sorunu da yoktu. Yattım. Gece beni kaldırdı...” Babasına 50 lira veriyor, “Baba” diyor, “Kış geldi, 50 benden, 50 senden, git kendine bir mont al!” O kadar... Babası da hiç şüphelenmemiş. Babası sürekli ona para veren bir insandı, harçlık veren, aç bırakmayan. Onu inşaatlara götürürdü, günlük 50 lira harçlık verirdi. Mutsuz değildi yani oğlum. “Sabah 5 gibi, kuzenlerim gelecek, ben onlara yemeğe gideceğim baba” demiş, gidiş o gidiş... Babası da gerçekten yemeğe gidecek zannediyor. Sonra bize mesajlar atmaya başladı...
Nasıl mesajlar attı...
“Ben yoldayım. YPG’ye katılmaya gidiyorum. Sanmayın ki askere, polise silah sıkacağım, ben kendi dinim için, bayrağım için IŞİD’e karşı savaşmaya gidiyorum!” gibi mesajlar...
Neden oldu sizce bunlar?
Onu kandırdılar. Çocuğumun hayatını, sosyal medyadan kaydırdılar. Onu oradan buldular. Oradan ulaşmışlar...
Siz ne yaptınız hastanede peki, hasta halinizle bunları duyunca...
Hemen eve geldim. Kayıp başvurularında bulundum. Mücadele etmeye başladım. O günden beri de mücadele ediyorum.
Çocuğunuzu kurtarmak için kimlerle konuştunuz? Nerelere başvurdunuz?
Karakollara başvurdum, terörle mücadeleye başvurdum. Kime ulaşabilirsem ulaşmaya çalıştım...
Ne dediler?
“Yok” dediler, “Giden geri gelmiyor” dediler. “Asla!” diyorlar. Tekrar tekrar söylüyorlar.
Ama Hacire Anne’ninki geldi...
Hacire Anne’ninki daha HDP binasında saklanıyordu. Sınırı geçmemişti.
Sizinkinin geçtiğini biliyor musunuz?
Evet çünkü sınırı geçtikten sonra aradı. YPG ile beraber olduğunu söyledi. Hepsine bir kod isim takılmış, Muhammed’in ki de, Agit’miş.
E siz oğlunuza, “Oğlum eve dön, n’olur!” demediniz mi?
Demez miyim? Çok yalvardım. Çocuk sanki kendinde değildi. Beyni yıkanmış. İlaç içiriyorlar çocuklara. Alıştırıyorlar öyle.
Sizin durumunuzda kaç anne var?
35 anne var.
Geçen kasımdan beri siz bu çileyi mi yaşıyorsunuz?
Aynen. Cehennem azabı yaşıyoruz.
Sağlığınız ne vaziyette?
O arka planda kaldı. Kendimi düşünmüyorum bile. Şu an tek amacım oğlumu geri getirmek.
Peki beklentiniz ne? Hacire Anne gibi, siz de çocuğunuza kavuşabilir misiniz, ümidiniz var mı?
Ölüsüne ya da dirisine kavuşmak istiyorum evladımın! Bunun için de sonuna kadar mücadele edeceğim. Zaten “Ya zafer ya ölüm!” diye oturduk oraya...
Yarın çıkıp gelirse ne hissedersiniz?
Görürsem herhalde kalbim durur mutluluktan. Hayal etmesi bile güzel. Gelsin artık hiçbir şey istemiyorum. Ne mal ne mülk. Bir evim var. “Çocuğumu getirin, evimi de size vereyim!” buradan sesleniyorum. Başka bir şeyim de yok zaten.
Siz diğer annelerin sözcüsü gibisiniz...
Evet. Onlar kendini pek ifade edemiyor. Ben de Kürt’üm. Onlarla birlikte büyüdüm. Ama Türkçeye daha hâkimim. Kendimi daha çok geliştirdim. Belki de onlara göre daha gencim 15’imde anne oldum ya, çocuklarımla büyüdüm...
Siz kaç kere televizyona çıktınız?
Oğlum gittiğinden beri çıkıyorum. Bir yıldır sürekli...
Son olarak oğlunuza ne mesaj vermek istersiniz?
Geri dönsün, canımı istesin vermeye hazırım.
İzin veriyorlar mı dönmek isteyene?
Tabii ki hayır! Ya kalacak ya kaçacak. Kaçınca da ölüsü gelecek. Ama ben ölüsünü de istiyorum. Sağ mı ölü mü bilmiyorum zaten...
Kalbiniz ne diyor? Anneler bilir ya...
Kalbim yaşadığını söylemiyor!
Demeyin öyle...
Ama öyle. Zaten gördüğüm rüyalar hiç hayra alamet değil...
Neler görüyorsunuz?
Çocuğum benden yardım istiyor, yalvarıyor, aç kalmış, susuz kalmış.
Hep kötü şeyler görüyorum. Onu acılar içinde görüyorum.
Onu orada tutanlara ne mesaj vermek istersiniz?
Onları Allah’a havale ediyorum. Bize bu acıyı yaşatıp bu kadar işkence çektiren şahıslara “insan” bile diyemiyorum. Söyleyecek kelime de bulamıyorum. Kalbimizin orta yerinde bir yangın var. İçimiz yanıyor. Bize bu acıyı yaşatanların da içi yansın. Allah onları da evlatlarıyla sınasın!
Paylaş