Paylaş
82 doğumlu.
Marmara Üniversitesi İngilizce sosyoloji mezunu.
Ama o bir stilist. Reklam çekimlerinde, dizilerde insanları giydiriyor. İşi bu. Sıkı bir müşteri portföyü var. Aynı zamanda bence çok önemli bir iş yapıyor, evinize geliyor, dolabınıza bakıyor, “Şunu şunu at, yer tutuyor! Üstelik modası bir daha gelmez, ama bak şunu şunu bir yerde tut” diyor.
Neyi, ne ile kombinleyeceğinizi söylüyor.
Ya da, “Bu dolabın siyah bir tayyöre ihtiyacı var” diyor.
Biliyorum bazı kadınlar, bu giyim mevzuundan çok hoşlanıyor.
Icığına cıcığına kadar uğraşıyorlar.
Onlara şapka çıkarıyorum. Vakitleri var, paraları var. Ben ise nefret ediyorum.
“Bugün ne giyeceğim?” derdinden fena halde sıkıldım.
Dubai’de hayat kolaydı, burada zor.
Benim için zevk değil, işkence.
Şık, güzel ve seksi olmak istiyorum.
Ama öyle dükkân dükkân gezecek vaktim yok.
Ne giyeceğimden çok, kiminle röportaj yapıp, kime ne soracağıma kafa yormak istiyorum.
Hep son anda giyiniyorum ve her defasında bir arıza çıkıyor, ya ayakkabım üzerimdekine uymuyor ya da başka bir şey.
Bazen lisedeki eski forma günlerime dönmek istiyorum, gerçekten ya, ya da 5 tane tepeden tırnağa şık göründüğüm kombinim olsun istiyorum, sürekli onları giyeyim.
Violet çözmüş meseleyi.
Aynı zamanda sosyolog ya, kadınları iyi tanıyor, onlara böyle bir hizmet sunuyor.
Üstelik daha da ileri götürmüş işi. Sıkı durun şimdi...
* * *
Söz konusu olan ticaretse, insanın kafasının çalışması lazım.
Violet’in de fazlasıyla çalışıyor. Kendi yaşadıklarından çıkardığı sonuçlara bakıyor ki, kadınların evet, gerçekten de bir kıyafet sorunu var. Özellikle de gece elbisesi.
Bildiğin tuvalet yani.
İstanbul burası, daveti var, açılışı var, kokteyli var, bilmem nesi var.
Erkeklerin işi kolay, smokin mi lazım, gidiyorsun bir yere, zaten hayatında kaç kere giyeceksin ki, kiralayıp, geri veriyorsun.
Kadınların vay haline.
Diyor ki, “O zaman ben kadınlara gece kıyafeti kiralayan bir yer açayım. Bir sürü tuvalet olsun, uzun, kısa, pırıltılı, sade, süslü, seksi, masum. Sıra sıra dizili olsun. Gelsinler, seçsinler, bir de terzi bulayım, üstlerine göre bir ayarlama yapsın, tuvaletin boyunu kısaltsın, uzatsın, yırtmaç açsın, ufak dokunuşlarla, cırt diye müşterinin üzerine oturtsun. Davetten birkaç gün önce alsınlar. İşleri bitince geri getirsinler. Kuru temizlemeye vermelerine de gerek yok, ben hallederim...”
Fikir ilginç değil mi?
* * *
Ve bu fikrini hayata geçiriyor.
Hoş geldiniz, “One Night Dress”e! İsmi de hoşuma gitti.
Nişantaşı’nda Konak Pastanesi’nin yanı.
Mabel çikolatanın üstü.
İpek Apartmanı beşinci kat.
İçeride bir sürü tuvalet var.
Kimilerinin üzerinde daha etiketleri duruyor!
Hani evinizde “Ne giysem?” diye bir kıyafeti elinize alır, giyer, bırakır, tekrar çıkarır, tekrar giyersiniz ya, burada da aynen öyle yapıyorsunuz...
Seçtiğiniz kıyafet üzerinize dar geliyorsa, dediğim gibi çok tatlı bir terzi imdadınıza yetişiyor.
Ben tabii merak ettim, “Bu kadar farklı gece kıyafetini nereden buldu?” diye.
Violet hafif çatlak!
Balayına Amerika’ya gittiğinde bile 4 tane tuvalet satın almış. İndirim zamanlarında da oradan buradan toplamış. O, çok önceden bu işi kafasına koymuş.
İkinci el kıyafetler de var dükkânında. Markalı ürünler de var, markasız da.
Ayrıca sizler de, özel bir gece için diktirdiğiniz bir kıyafeti getirip, “One Night Dress”de askıya asabiliyorsunuz, kiralandığında da kira bedelinin yüzde 40’ını alıyorsunuz. Ben en çok fikre bayıldım.
Yaratıcılığa...
Ondan daha böyle çoook cin fikir çıkar.
Seni kim tutar Violet...
(Daha fazla bilgi için, onenightdress.net)
Aslı, o adamı arasın mı?
ALYA ’nın kuzeni Aslı, çok zeki, çok güzel bir kadın.
30 yaşında, harıl harıl çalışan bir bankacı.
Geçenlerde arabasını park ediyor, hızlı hızlı bir görüşmeye gidiyor, geri döndüğünde otomobilinin sileceğinde şöyle bir not görüyor:
“Merhaba sizi arabadan inerken gördüm. Çok güzelsiniz. Ben Çapa’da çalışan bir doktorum. Tanışmak isterim. Numaram bu. Ararsanız çok sevinirim. İyi de kalp masajı yaparım :--)”
Bana anlattı.
“Aaa şahaneymiş, aradın mı?” dedim.
“Deli misin arar mıyım?” dedi.
“Niye?” dedim, “Adam dürüst, kıvırmadan seni beğendiğini söylemiş. Medeni cesareti var. Üstelik esprili de. İnsan tanımak istemez mi?”
“Yok olmaz” dedi.
Yanımızda başka kadınlar da vardı, bir muhabbet başladı. Bir baktım, pek çoğu böyle bir nota asla şans tanımıyor.
Mesela erkekler de “Barda tanıştığın kadından hayır gelmez!” diye düşünürler ya.
Bence palavra.
Bütün genellemeler palavra.
Hayatının erkeği, kadını, her an her yerde karşına çıkabilir.
Ama sen yolları tıkarsan, karşına ne adam çıkar, ne de başka bir şey.
Eğer o not bana bırakılsaydı ve benim sevgilim olmasaydı...
O numarayı bir çevirirdim.
Ama ben risk almasını seviyorum.
Ve risk almadan hiçbir konuda başarılı olunamayacağına inanıyorum.
Sizin durumunuz ne?
Siz de asla diyenlerden misiniz...
Murat Boz yükselen yıldız
PAZAR günü, maaile televizyon karşısındaydık.
Acun’un “O Ses Türkiye”sini izledik.
Ve çok eğlendik.
Fakat bu nasıl bir şeydir?
Acun her yerde.
Her reklamda, her fragmanda.
Show TV artık Acun demek.
Ama tuhaf bir şekilde adamın yaptığı hiçbir şey bana batmıyor.
Kasmıyor, germiyor, öylece oturup izliyorum.
Ama anlayamıyorum, programın içindeki reklamları bile kendisi sunuyor, niye?
Bu arada, “O Ses Türkiye”nin jüri seçimi son derece başarılı.
Bana göre Murat Boz, yükselen yıldız.
Bugüne kadar magazin ilavelerinden tanıdığım Boz’un farklı bir yüzünü gördüm, çok da sevimli geldi. Hülya Avşar da taş gibi. Siyah acayip yakışıyor. Mustafa Sandal da son derece güven veriyor. Hadise de gerçekten olay.
Son günlerde en bayıldığım, hatta ölüp bittiğim reklamı da söyleyip huzurlarınızdan ayrılayım, Gönül Yazar’la Muazzez Abacı’nın oynadığı Snickers reklamı.
“Açken sen sen değilsin!”
Sloganı dahil mükemmel.
Ben de öyleyim çünkü, açken başka biri oluyorum, herkesi ısıracak hale geliyorum.
Şimdi de müsaadenizle yemek yemeye gidiyorum...
Paylaş