Paylaş
Kadına karşı şiddet bölümü kaldı, onu da bugün yayınlıyorum. Çünkü es geçilecek bir mesele değil.Her gün kadınlar öldürülüyor bizim ülkemizde ve cinayet sayısı da her geçen gün giderek artıyor...Bu yıl, en azından benim köşemde, kadına yöneltilen şiddeti ve her alanda yapılan haksızlıkları daha çok okuyacaksınız...
Kadına yönelik şiddette, 2014’te herhangi bir azalma oldu mu?
-Kadına karşı şiddet, toplumdaki kadınlar ve erkekler arasındaki güç eşitsizliğinden kaynaklanır. Eşitlik sağlandıkça şiddet azalır. Eşitsizlik arttıkça, şiddet de artar. Türkiye’de 2014 yılı, kadın-erkek eşitliği fikrine savaş açılan bir yıl oldu. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet de o eşitsizlikle beraber artmaya devam etti. Devlet “Vur!” deyince, vatandaş ‘öldürüyor’. Bunu asla unutmamak gerekiyor. “İffetli, edepli anne modeli” üzerinden kadınlara yönelik yürütülen kampanya, mahrem-namahrem ayrımlarının kadınlara dayatılması, ev dışının yasaklanmaya çalışılması, bu kalıpların içine sıkıştırılmaya itiraz eden kadınların üzerinde de baskı oluşturuyor. O kadınların hayatındaki erkeklere, “kadınları kontrol etme görevi” verilmiş oluyor. Böyle bir ortamda Aile Bakanı Ayşenur İslam, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek gerine, “Elleri kırılsın!” diyerek beddua etmekle yetiniyor. Suriyeli göçmenlerin ikinci, üçüncü eş olarak Türkiyeli erkeklerle evlenmeye zorlanmasına karşı hukuki girişimde bulunacak yerde, durumu Türk erkeklerinin ‘misafirperverliği’yle açıklamaya çalışıyor!
Peki, yargıda kadına yönelik şiddete karşı uygulanan cezalarda herhangi bir değişim oldu mu?
-Tabii ki hayır! İktidarın cinsiyetçiliği birebir yargı alanına da yansıyor. 2014’ün en önemli tartışmalarından biri, TCK’da cinsel suçlarla ilgili yapılan değişiklik oldu. “Çocukları cinsel istismardan” koruyacağız derken, “hafif cinsel istismar” kavramları icat edildi ve birçok istismarcıya “gizli af” getirildi. Yargı, evlilikte kendisine fiziksel şiddet uygulayan eşine bağıran kadını, “eşit kusurlu” ilan ederek nafaka, tazminat gibi tüm haklarını elinden alan kararlara imza atmaya devam ediyor. Aynı şekilde, kendisine fiziksel şiddet uygulayan erkekten kendini korumak için şiddete direndiği için mücadele eden kadını da, “şiddet uygulamış” sayarak eşit cezalar verdiği oluyor. Oldukça tehlikeli bir süreç bu. Kadınları yargı eliyle de pasifize etmeye çalışıyorlar...
TOPLUMU BOZAR!
İstanbul Sözleşmesi’nde ne tür gelişmeler yaşandı?
-1 Ağustos’ta yürürlüğe giren Avrupa Konseyi’nin Kadına Yönelik Şiddet Sözleşmesi, Türkiye’nin çabaları sayesinde, İstanbul’da imzaya açılmıştı. Bu nedenle tüm dünyada, ‘İstanbul Sözleşmesi” olarak anılıyor. Ancak bu sözleşme yürürlüğe girdiği andan itibaren başta Aile Bakanı Ayşenur İslam olmak üzere Türkiye bu sözleşme uygulanmasın diye elinden geleni yaptı. Kadına karşı şiddetle mücadelenin, Türkiye’nin toplum yapısını bozacağını iddia eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.
OKUNMUŞ SU İÇİR
Kim kadına karşı şiddetin azalmasını istemez ki?
-Valla, “Dualarla çözelim!” diyorlar. Daha önce Diyanet’in yaptığı gibi, “Kocana okunmuş su içir! Dişini sık! Dua et. Gerekirse kocanı hacca götür!” gibi tavsiyelerle kadına yönelik şiddetle mücadele edileceğini sanan bir anlayış söz konusu. Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Sözleşmesi’ni izlemek üzere 6’sı kamudan, 3’ü STK’lardan oluşan bir kurul kuruldu. Bu kurulda yapılan göstermelik bir seçimle, 84 kadın ve LGBTİ örgütünün oluşturduğu ‘İstanbul Sözleşmesi Türkiye İzleme Platformu’ndaki Türkiye’nin kadına yönelik şiddet konusunda çalışan tüm kadın örgütleri dışlanarak kurula üç yandaş STK seçildi. Bunlardan biri AKDER, diğeri Sümeyye Erdoğan’ın kurucu ve danışmanı olduğu KADEM, diğeri ise Sare Davutoğlu’nun danışmanları arasında olduğu Kadın Sağlığı Derneği.
Kadın-erkek eşitliği ve kadına yönelik şiddetle alakası olmayan, hatta eşitlik ilkesine inanmadığını söyleyen bu yapılarla, şiddetle mücadele edilemez! Doğrudan şiddet üretim kaynağı olunur sadece!
Breh, breh... Hayatın Kuralları!
Bu aralar bir kitap okuyorum. ‘The Rules of Life’ adı. ‘Hayatın Kuralları’ yani. Richard Templar’ın uluslararası best seller’ı. Yeni bir yılın ilk günü, hayat yeniden başlıyor! Siz de kitaptaki kurallara bir göz atın isterseniz...
Bazı şeyleri ‘şapkanın altında sakla’. Her şeyi anlatma. Çeneni tut.
Büyüyoruz ama bilgeleşmiyoruz, haberin olsun.
Olan biteni kabul et.
Kendini de olduğun gibi kabul et.
Değen şeyler var hayatta, değmeyen şeyler var, fark et.
Hayatını bir şeye ada, boşa tüketme.
Esnek ol düşüncelerinde.
Dünyada olanlarla ilgilen, kendini sürekli ‘update’ et.
Meleklerin yanında ol, şeytanların değil. İyi kalpli ol!
Unutma, sadece ölü balıklar akıntıyla birlikte yüzer!
Sakin ol! Bağırıp çağırma, kendini kontrol etmeyi öğren.
Korkma, şaşırma, tereddüt etme, şüphelenme!
Keşke deme!
Değiştire-bileceğini değiştir, gerisini boş ver!
Mükemmel olmayı unut, yok öyle bir şey.
Ama yapabileceğinin en iyisini yap.
Hayal kur!
Köprüden atlamaya niyetleniyorsan, bari suyun derinliğini bil.
Geçmişte yaşama, gelecekte yaşama... Önemli olan şimdi!
İstikrarlı ol.
Her gün önemliymiş gibi giyin, temiz ol.
Kendini ciddiye alma, yaptığın şeyi al.
Bir inanç sistemi geliştir.
Kendine az da olsa her gün zaman ayır.
Bir planın olsun.
Komik ol.
Güvenli sularından çıkmaya cesaret et.
Doğru soruyu sor.
Onurlu ol, dürüst ol.
Gerektiğinde kaderci ol.
Her şeyi anlayabilmen mümkün değil, kabul et.
Senin neyin mutlu ettiğini bul!
Seni mutlu eden insanlarla görüş, mutlu eden şeyleri yap!
Bir şeyi ne zaman bırakman gerektiğini bil.
Kendine bak, sağlıklı kal.
Kaliteli alışveriş yap.
Endişelenmek normal ama endişelenmeyi de öğrenmeye çalış.
Genç kal.
Kendini de düşün.
Hayatında seni senden alan bir şey olsun! Tutku duyduğun bir şey...
Sadece iyi kalpliler suçluluk duyar, unutma. Her zaman kötü bir şey değil suçluluk duymak.
Birlikte olduğun insana alan tanı.
İlk özür dileyen sen ol.
Sevdiklerin için
zaman ayır, hep meşgul
olma! Sürekli meşgul
olduğunu söyleyen
biri çok sıkıcı!
(Gerisi 233 sayfalık kitapta, meraklısına kitabı tavsiye ederim...)
Paylaş