Paylaş
Tutturuk!
İnadı inat!
Karşıma geçmiş, “Beni barınağa götür!” diyor, “Hava soğumaya başladı, köpekler üşüyorlardır şimdi. Gidip onlara battaniye verelim. Biraz da mama götürelim...”
Bir taraftan seviniyorum ama bir taraftan da fena halde paniğe kapılıyorum.
Çocuğa, “Orada göreceğin manzara pek parlak değil, üzülürsün!” diyemiyorum.
Ama ne yazık ki, ülkemizdeki gerçek de bu!
Bir süre önce bir barınak haberi yapmış, ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı.
Kafeslerin içinde bir sürü köpek, tir tir titriyordu. Kimi hasta, kimi yaralı, alt alta, üst üste, kimi terk edilmiş, kalbi kırık...
Kan, kusmuk, kaka, ortalığı pislik götürüyor.
İNSANLAR HAİN
Sorun sadece barınaklarda değil, insanlarda da...
İnsanlar hain...
Aldığın kedi, köpek senin çocuğun gibi, onu öylece sokağa, parka, ormana bırakıp kaçmazsın!
İnsanca değil, öküzce...
Ama yapıyorlar!
Arabayla çarpıp kaçanları, oyun olsun diye kulağını, kuyruğunu kesenleri, zavallıcıkların gözünü çıkaranları, tecavüz edenleri saymıyorum bile...
O sokakta kalan terk edilmiş hayvanların götürüldüğü barınaklardaki görevlilerin çoğunluğu da, ne yazık ki bu işi aşkla yapmıyor.
Çünkü “gönüllü” değiller.
Hayvan sevgisinden yoksunlar, iş olarak, vazife olarak bakıyorlar.
E haliyle, şefkati, sevgiyi, ara ki bulasın...
Gel de bunları 8 yaşındaki bir çocuğa anlat!
IŞIN İMDAT!
Elle Dergisi Yayın Yönetmeni Işın Görmüş’ü arıyorum.
- İmdat! Bana yardım et!
Işın, gerçek bir hayvansever.
Derdimi dinliyor.
“Ya Bolluca’ya götür” diyor, “Ya da Yedikule Hayvan Barınağı’na. İkisinden de pişman olmazsın. Alya da çok sevecek, sen de!”
KADIN ENERJİSİ
Alya ve iki arkadaşıyla Yedikule’nin yolunu tutuyoruz.
Yanımıza da yastıklar, battaniye, mama, eski tencereler...
Surların dibinde bir sokağa girip, arabayı park ediyoruz.
O da ne!
Karnaval yeri burası...
Yan yana dizilmiş, sıra sıra kafesler var ama çocuk oyun parkı gibi, bir sürü köpek içeride oynuyor, zıplıyor, hopluyor...
Bir kısmı, yolda serbestçe dolaşıyor.
Her boy, her cins köpek.
Hepsi insana alışık, sevgi dolu, üzerimize atlıyorlar, patilerini uzatıyorlar...
Oynamak istiyorlar...
Çünkü o sahipsiz sokak köpeklerini gerçekten koruyan, kollayan “gönüllüler” var orada.
Çoğunluğu da kadın.
O barınakta “kadın enerjisi” hissediyorsunuz.
Kadınlar el atmış ve orayı cennete çevirmişler.
Neredeyse bütün köpeklerin isimleri var, çünkü hepsinin bir hikâyesi var. Püskül, Body, Lal, Yağmur, Zeytin, Nisan, Cevriye, Puik, Bihter, Loliş...
Hepsi birer kişilik.
O kadar güzel bir görüntü ki...
İnsanın gözleri doluyor.
BRAVO MERAL OLCAY!
Meral Olcay, Fatih Belediyesi’ne bağlı bu barınağın yöneticisi.
Kurucusu da o, yaratıcısı da...
Her şeyi aslında!
Gerçekten büyük kadın!
Fatih Belediyesi’nde çalışan bir mimar, bir gün trafik sıkışıyor, bu sokağa dalıyor ve yaşlı bir amca görüyor.
“Fareli köyün kavalcısı” gibi amca önde köpekler arkada yürüyor.
“N’apıyorsun” diyor.
“Evladım, bu köpekler aç, oradan, buradan topladığım yemekleri veriyorum” diyor.
Meral, bu manzaradan çok etkileniyor, ertesi gün evden yemek getiriyor, yine getiriyor, yine getiriyor...
Ve bir gün geliyor, amca yok, Meral var!
Köpekler de önce 50, sonra 75, sonra 100 oluyor.
Meral, “N’apsam n’apsam?” diye düşünürken, “Ya ben mimarım!” diyor, “Onlara bir yaşam alanı tasarlayayım...”
SEVGİ KERMESİ
Ve işe girişiyor.
Bu anlattıklarım 15 yıl önce oluyor.
Pek çok insan da ona yardım ediyor, kurduğu dernekte “gönüllü” olarak çalışıyor, hizmet veriyor.
22 maaşlı personel, 15 gönüllü.
8 dönüme yayılan barınakta,
şu an 3000’e yakın köpek ve
95 engelli kedi yaşıyor.
Ve sistem tıkır tıkır işliyor.
Çünkü aşkla yapıyorlar ne yapıyorlarsa...
Fatih Belediyesi’nden sadece lojistik destek alıyorlar.
Tamamen bağışlarla ve gönüllülerinin geliştirdiği projelerle ayakta duruyorlar.
O projeler neler mi?
Pazar günleri “brunch” yapıyorlar mesela, hem kahvaltı ediyorsunuz hem barınağı geziyorsunuz...
Takvim hazırlıyorlar, tişört bastırıyorlar.
Elde edilen gelir, hayvanlar için harcanıyor.
Ya da Sevgililer Günü’nden önceki pazar, “Sevgi Kermes”i düzenliyorlar.
ENGELLİ KEDİ EVİ
En çok etkilendiğim yer,
“Engelli Kedi Evi” oldu.
Kedilerin “Darülaceze”si.
Hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim.
Yine Meral’in fikri.
95 tane kör, sağır, kolsuz, bacaksız, felçli, yaşlı kedi bir arada.
İnanılmaz bir manzara.
Hepsinin birer kutusu var.
“Kediler kutu sever” diyor Meral, bazıları kutularında yatıyor, bazıları kutudan kutuya zıplıyor, bazıları uyuyor, meraklı meraklı etrafa bakıyor.
Bazıları tabii göremiyor.
İşte orada bir kere daha anlıyorsun, insan denen varlığın bazen ne kadar kötü olabileceğini; gözlerini oymuşlar, bazıları da hastalıktan görmez olmuş.
Onca engelli kedinin içinde bir tanesi vardı ki, allak bullak oldum. İnsanlığımdan utandım:
Tecavüz edilmiş!
Vajinası parçalanmış, çok uzun süre tuvaletini yapamamış, masajla yaptırmışlar.
Şimdi özel mama ile besleniyor Fatmagül.
O zaman da o ağlama isteği geldi bana, insan hayatının bile değerinin olmadığı bir ülkede, birileri, bir
sokak kedisini yaşatmaya çalışıyor.
Ne güzel!
SENİN DE RUHUN KOKUYOR
Bir hafta sonu, çoluk çocuk gidin oraya...
Gezin o barınağı, ama eşofman giyin.
Çünkü patileriyle kirletiyorlar üstünüzü.
Ama aldırmayın.
Biraz da kokuyor etraf, buna da aldırmayın.
Biri yazmış Twitter’a, “Felaket kokuyor” diye.
“Senin de ruhun kokuyor!” diye cevap yazdım.
Tabii ki kedi-köpeğin olduğu yer kokacak, o gönüllüler ellerinden geleni yapıyorlar, onlar sayesinde o hayvancıklar hayatta.
Gidin oraya.
Destek olun.
İyiliği hissedin.
İyilik bulaşıcıdır, sizden başkalarına bulaşsın....
Paylaş