Bugün o gün... Bugün Asuman’ın fotoğrafları çekilecek. Evin içinde tatlı bir telaş hakim.
Modelimizi bekliyoruz.
Ama size yemin ederim, bu benim fikrim değildi.
Kimseye onu medyatik kılmak gibi bir kötülük edemem.
O istedi.
Bütün dünyaya ve bu arada tabii Arnavutköy’deki yakınlarına yeni dişlerini göstermek istedi. Evet, sünnet çocuğunun arabayla sokaklarda gezdirilmesi gibi bir şey.
Ama istedi, n’apim. ‘Çerçeveletip duvara asacağım’ dedi. Vazifem olur...
*
Zil çalıyor.
Asuman mahcup bir şekilde geliyor.
Misler gibi yıkanmış.
Üzerine de mavi elbisesini çekmiş.
İnanılmaz sevimli görünüyor.
23 Nisan müsameresindeki ront yapan çocuklar gibi etrafında dönüyor, hafif utangaç, hafif tedirgin, onay almak ister bir biçimde soruyor:
‘İyi olmuş mu?’
‘Olmuş tabii’ diyorum.
Seviniyor.
‘Tamam o zaman. Çok düşündüm de çekimde üzerime ne giysem diye. Sen iyi diyorsan iyidir. Yalnız bir sorunum var.’
‘Nedir Asuman?’
‘Gülerken dişlerimi göstermem gerekiyor değil mi?’
Bu söylediği komik geliyor, gülüyorum.
Haberin özünün nerede olduğunu biliyor!
‘Sen nasıl istersen’ diyorum.
‘Çok uzun zamandır dişlerim yoktu ya. Ağzım kapalı gülmeye alışmışım. Şimdi gülerken ağzımı açmaya çalışıyorum. Her zaman beceremiyorum. Oysa dişlerim görünsün istiyorum...’
‘Dert ettiğin şeye bak. Kutup öyle bir çeker ki, görünür onlar, merak etme...’
*
Salona bir çarşaf seriliyor.
Ortasına da yeşil bir sandalye yerleştiriliyor.
Çünkü önce Asuman’ın saçları kesilecek.
Ebil Saç Tasarım’dan Özgür gelecek.
Amacımız onun, bu işin her anından keyif alması için uğraşmak. Bütün ilgileri üzerinde hissetmesini sağlamak. Onun neyi eksik? Andy Warhol’un dediği gibi, 15 dakikalığına bile olsa bu onun da hakkı.
Madem dişleri yapıldı.
Saçları da yapılmalı.
Allah sizi inandırsın etrafında dört dönüyoruz.
‘Asuman... Çay?’
‘Yok içmem. Belki dişlerime zararı olur.’
‘Delirdin mi, olmaz.’
‘Peki’ diyor.
Rollerin değişmesi, apartman sakinlerinden biri olarak sürekli bana hizmet veren Asuman’a hizmet etmek çok hoşuma gidiyor.
Ve işte Ebil’in yakışıklı Özgür’ü geliyor. Benim bırak dağınık kalsın saçlarımın sorumlusu olan Hüseyin bu çekim için sağ kolu Özgür’ü görevlendirmiş bulunuyor:
‘Saçlarınızı nasıl kesmemi istersiniz? Arzu ettiğiniz bir model var mı?’
Bizimki kıkırdıyor: ‘Bilmem ki...’
Bugüne kadar Asuman saçlarını hep kendi kesmiş, ilk defa bir kuaförün eli değiyor. O da bizim gibi heyecanla sonucu bekliyor.
Ve Kutup deklanşöre basmaya başlıyor.
Her seferinde Asuman ‘Dişlerim tam görünmedi! Bir daha çek’ diyor, gülüyor, gülüyor ve gülüyor...
Sadece iç mekan bizi kesmiyor, saçlar ve makyaj da olduktan sonra, kendimizi dışarı atıyoruz. Soluğu yan apartmanın güllerle donatılmış bahçesinde alıyoruz.
Sabahları Asuman işte bu bahçeden gül koparıp kapıma iliştiriyor.
Ama söz verdi bir daha yapmayacak.
Asuman’ı çok seviyorum, yaptığı dişlerle onu mutlu eden Diş Hekimi Seyhan Gücüm’ü de...
Bu yazıyı da burada bitiriyorum.
Ki Asuman’ın fotoğraflarını kullanmaya yer kalsın.
İyi kalpli diş hekimi
İşte bu adam, o adam. Adı Seyhan Gücüm. Evli ve iki çocuk babası. Ortalıklarda olmaktan hiç hoşlanmıyor. Konuşturmak ve şu fotoğrafı çekebilmek için insanın gerçekten onun boynuna çökmesi gerekiyor. Yaptım...
Siz varlıklı bir aileden mi geliyorsunuz?
- Niye şimdi bu soruyla başladık?
Ne bileyim, herkese iyilik yapıyorsunuz da...
- Estağfurullah. Herkese yaptığım söylenemez. Asuman'ın gerçekten ihtiyacı vardı. Varlıklı olan bir aileden geldiğim doğru. Ama bir zamanlar varlıklı olan bir aile! Ailem sanayiciymiş. Dedem ilkokul 4'ten terk, ama kendini yetiştirmiş, Niğde- Adana derken İstanbul'a gelmiş, 60'lı yılların ortasında İstanbul'da vergi rekortmeni olmuş. Hatta, soyadı kanunu çıkınca bu yüzden gitmiş Gücüm soyadını almış: ‘‘Her şeyi kendi gücümle yaptım’’ diyebilmek için. Babama gelince Robert Kolej mezunu. Amerika'da okumuş. Ama sonra ailenin durumu bozulmuş. İflas-miflas. Ben ise kimseye bağımlı olmayacağım, tamamen özgür olacağım bir iş yapmak istedim. Çok keyif aldığım bir iş yaptığımı da söyleyebilirim...
Ayıptır sorması, insanların ağzıyla uğraşmanın neresi keyifli?
- İşin ağrısı sızısı bir yana, onları mutlu ediyorsun. Bir hediye veriyorsun. Tatmin bu noktada. On gün evvel bir hastam oldu mesela, kadıncağız korkudan yıllardır gülmemiş, ağzını açmamak için resmen gülmüyor. Sizin gazetedeki yazıyı okumuş -adım yazmıyor ama muayenehanemin olduğu sokağın adı yazıyor ya- elinde kupür Poyracık Sokağı bulmuş, o kadar etkilendim ki çabasından, evlilik yıldönümüne bir protez yetiştirdik, o akşam eşine öyle gitti. O kadar mutluydu ki. Bu insana keyif vermez mi?
Peki ağız kokusu, tükürük bunlar sizi iğrendirmez mi?
- Hayır. Meseleye teknik bakıyorsun. Buna karşılık ben çiğ ete dokunamam.
Nasıl yani?
- Bu kadar cerrahi seviyorum ama bu böyle. Çiğ tavuk etine, bonfileye ya da herhangi ete mümkün değil dokunamam. Terasta mangal yaparken bile eldiven takarım.
‘‘En tehlikeli hasta türü’’ diye bir şey var mı sizin mesleğinizde?
- Ben elinde dergiden koparılmış bir fotoğrafla muayenehaneme gelen orta yaşı geçmiş hanımlardan korkarım. Çünkü sadece o fotoğraftaki dişleri istemezler, o görüntüye kavuşacaklarını da hayal ederler. Doğru, ağız pek çok şeyi değiştirir ama takdir edersiniz ki, yine de sınırlı.
Diş temizliğini abartanlar var mıdır? Diş manyakları yani...
- Olmaz mı? Büyük bir kısmı dişlerini çok sert fırçalıyor, bu sefer uzun vadede dişlerde aşınma başlıyor. Sabah akşam fırçalamak, diş ipi kullanmak ve 6 ayda bir dişçiye gitmek yeterli. Araştırmalara göre ‘‘İyi fırçalıyorum’’ diyenlerin ortalaması 50 saniye çıkmış. Oysa 2 dakika olması gerekiyor.
Pilli ya da elektrikli diş fırçaları normal fırçalardan daha mı faydalı?
- Evet. Çünkü tarif ettiğimiz fırçalamayı sizin yerinize onlar yapıyor. Bir de dünyada bir yeni konsept daha var: Dil fırçalamak.
Bir dişçiye Hale Jale ve bütün mahalle, bedava diş yaptırmak ister mi?
- Her meslekte olduğu kadar bizde de oluyor. Bir şekilde önlemini alıyoruz. Bir de bizim kazandığımız para insanlara batıyor. Hani sen kalp doktoru değilsin ya, hasta şöyle düşünüyor: ‘‘Ölüm riskim yok, e şimdi niye gidip dişçiye bir dolu para bayılayım?’’ Mimarların, avukatların kaderi de budur. Onlara ödenen para da insanlara batar. Bizimki de o hesap.
Asuman nasıl bir hastaydı?
- İnanılmaz uyumluydu. İş birliğine çok açıktı.
Onu ne kadar mutlu ettiğinizin farkında mısınız?
- Dişlerini taktığımızda bir gülümsemesi vardı ki, işte o her şeye değerdi...
Çerçeveletip duvara asacak....
O Sözer Apartmanı'nın kat görevlisi. Bütün Arnavutköy'ün tanıdığı, herkesin takıldığı, sevdiği, çalışkan, emeğiyle hayatını kazanan dünya şekeri bir kadın. Diş Hekimi Seyhan Gücüm'ün ve yardımcısı Ayten Can'ın destekleriyle ona protez yapıldı. Artık dişleri var. Asuman kendi imkanlarıyla böyle bir şeye sahip olamazdı. Bu iki doktor onu çok sevindirdi, dolayısıyla bizi de...