Paylaş
Türkiye’de ve dünyada şimdilik uygun bir verici bulunamadı. Ben ve benim gibi hastaların sizin sayenizde hayat bulmasını isterseniz, tek yapmanız gereken Türkök merkezlerine (size en yakın Kızılay Merkezi) gidip sadece bir tüp kan vermek. Eğer ilik kardeşi çıkarsak, dünyalar benim olur!” dedi... Ve biliyor musunuz tam 100 bin kişi ona destek oldu! Bu ülkeye sırf bu yüzden bayılıyorum. Bizde insanlık ölmüyor. Siz de Mert’e ve onun gibi lösemi hastalarına destek olun...
Seni tanıyalım...
- Ben Mert Gündöndü. 25 yaşındayım. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi tarih öğrencisiyim. Lösemiyim. Ama bu, hayat dolu olmama engel değil! Yaşama müthiş bağlıyım...
Hep mi bu kadar bağlıydın?
- Hayır. Hastalık süreci düşünce yapımı tamamen değiştirdi. Yaşam, bir hediyeymiş! Sağlık sorunu yaşamadığın zaman bunu anlayamıyorsun. Artık yaşadıklarım beni umutsuzluğa itse de bir çıkış yolu buluyorum.
Hastalığa ne zaman yakalandın?
- Dört sene önce Çanakkale’de birden bayılıverdim. Oysa bünyesi sağlam biriydim. İstanbul’a döndüm. Tetkiklerden sonra anlaşıldı...
“Lösemiye yakalandın” dediklerinde ne hissettin?
- “Ben lösemiye yakalanmadım, lösemi bana yakalandı!” dedim. Umutsuzca gözlerimin içine bakan ailemi ve kendimi biraz olsun rahatlatabilmek için. Sonra evden tıraş makinemi istedim ve tedaviler başlamadan saçlarımı kestim...
O klasik beşliyi yaşadın mı: İnkâr, öfke, isyan, üzüntü, kabullenme...
- İsyan dışında hepsini yaşadım. İnsan, hep başkasının başına gelir zannediyor ya, öyle değil işte! Birdenbire haberleri duyduğumda üzüldüğüm, gidip kan bağışı yaptığım kanser hastalarından biri olmuştum. Ama inkârı, öfkeyi ve üzüntüyü aynı süreçte yaşayıp zihnen sağ kaldım...
Sonra?
- Sonra hastalığımla kavga etmemem gerektiğini anladım. Onu kendime yoldaş yaptım. Onunla yaşamayı öğrendim. Bu da kabullenme kısmı. Misafirim oldu. Biraz laftan anlamaz ve yorucu bir misafir ama olsun! Ağırlıyorum ve bir gün gidecek diye bekliyorum. Ama itişmiyorum onunla...
Peki bu ‘misafir’, ilaç tedavisiyle iyileşebilecek bir ‘misafir’ mi?
- Hayır. Hastalığı yenebilmem için tek çare ilik nakli...
Sen, ilik nakli bekleyen binlerce hastadan farklı olarak bir şey yaptın...
- Evet. Hasta yatağımda kampanyacılık yaptım! Ve 100 bin kişiye ulaştım...
Müthiş bir şey bu! Nereden aklına geldi?
- Önce Uludağ Sözlük’te bir başlık açtım. Ama bu, sadece kendime ilik bulabilmek için yaptığım bir şey değildi. Sonra konuyu, change.org’a taşırsam daha çok kişinin ben ve benim durumumdaki lösemi hastalarından haberdar olabileceğini düşündüm. Öyle de yaptım. Ve kampanya birdenbire çığ gibi büyüdü.
Süper bir şey bu, kutluyorum seni... 100 bin kişi destek verince ne hissettin?
- En az mide bulantısı yaşadığım tedaviydi diyebilirim! Kafam, kampanyayla o kadar meşguldü ki komplikasyonları yaşamaya fırsat bulamadım. Sürekli “10 bin oldu, 50 bin oldu” diye mesajlar geliyordu. İnsanlar sadece imza atarak destek olmakla kalmadı, sosyal medya hesaplarımdan da mesaj yağmuruna tuttular beni. İnancımı artırdılar...
‘İlik kardeşliği’ ne demek? Böyle bir şey var mı?
- Yok aslında. Ben böyle bir kavram geliştirdim. Benim gibi uygun verici bekleyen bir arkadaşım vardı, Tayland’dan uygun verici buldu ve ilik nakli oldu. Tekrar bir araya geldiğimizde, gözlerinin çekildiğini ve ten renginin değiştiğini gördüm. Bu beni çok etkiledi. Demek ki, bir insanın kanından alınan o hücreler, sizi, onunla bir şekilde bağlıyordu. Bu bana bir tür ‘kardeşlik’ gibi geldi. Benim kampanyama destek veren 100 bin kişi de ben ve benim gibi hastaların potansiyel ilik kardeşleri...
Gerçekten bu desteğin içinden işe yarayan şeyler çıkıyor mu?
- Elbette 100 bin kişi birden gidip gönüllü verici olduğu takdirde, bizim yaşama şansımız çok yukarılara taşınıyor. Bir de tabii bu durum, lösemi hastalarına tarif edilemez bir güç veriyor! “En yakın zamanda gidip bağış yapacağım” diye yazdıklarını gördüğümde mutluluktan eriyorum...
BEDENİM ÖLMEK İSTESE DE HAYATA SIKI SIKI TUTUNUYORUM
Röportajı okuyup, seninle ilik kardeşi olmak isteyenler n’apacak?
- Kızılay kök hücre bağış noktalarına gidip form dolduracaklar ve 1-2 tüp kan verecekler. O kadar.
Peki ilik tutarsa n’oluyor?
- Bana ilik damardan veriliyor. Vericiyle hasta arasındaki doku uyumu ne kadar fazla olursa, tedavi süresince olabilecek olumsuzluklar o kadar azalıyor. Gönüllü verici içinse iki yöntem var. Ya narkozla, ilik örneğini 45 dakikalık bir işlemle veriyor ya da bir hafta boyunca ilaç kullanıp, koluna açılan bir damar yoluyla iliğini bağışlayabiliyor.
Son olarak neler söylemek istersin?
- Bedenimin ölmek istediği ama benim yaşama sıkı sıkı tutunduğum bir hayatım var! Buna rağmen, her günüm, bir diğerinden daha güzel. Keşke herkes, hayatının kendilerine bahşedilmiş en büyük hediye olduğunun farkına varabilse! Bunun için sağlığınızı kaybetmenize de gerek yok.
FENERBAHÇE DESTEĞİ
Fenerliymişsin...
- Eveeet. İflah olmaz Fenerliyim. Böyle doğmuşum. Benim için uyumak, giyinmek ve barınmak neyse Fenerbahçeli olmak da öyle bir şey... Vazgeçilmezim!
Geçen pazar ÜNİFEB’liler senin için kan vermişler. Ne hissettin?
- Nasıl mutlu oldum anlatamam. Ben ve benim gibi hastalar için bağış yaptılar! Fotoğraflarını gördüğümde çok duygulandım, ağlayacaktım az kalsın!
Paylaş