Paylaş
Onlarla iyi bir dostluğu var.
Hepsini tek tek tanıyor.
Özelliklerini biliyor.
Seyahate giderken mutlaka onları da yanında götürüyor, baş ağrısı için, mide ağrısı için, kas ağrısı için...
Her zaman bir yerde antibiyotik bulunduruyor, ne olur, ne olmaz.
Panadol’un ilmini yapmış durumda.
O rengârenk Panadol kutularının her biri üzerine üçer saat konuşabiliyor.
Tatile mi gidiyoruz, “Aman ateşi çıkar mıkar Alya’nın, Calpol’ünü İbufen’ini mutlaka çantanın bir yerine koy” diyor.
*
Ben onun tam zıddıyım.
İlaçlarla alakam yok.
Ağrı kesici almam, Panadol tanımam.
Ben Optalidon’da kaldım, eskiden annelerimiz Optalidon içerdi.
Sonra Novalgin’e geçtiler, ben kesmişim o ara ilaçlarla ilişkimi tamamen.
Dolayasıyla, Alya’nın Calpol’ünü filan iyi ki bana hatırlatıyor yoksa unuturum.
O, son anda valize, dereceyi koymayı bile ihmal etmiyor.
Ne olur olmaz diye.
*
Bir vesileyle ona ne hediye ettim biliyor musunuz?
Ecza dolabı.
Çelik, gıcır gıcır bir şey.
Çok erkeksi.
Jilet gibi.
Bir de kilidi var ki afili.
Bir hoşuna gitti, bir hoşuna gitti...
Bütün ilaçlarını özenle eliyle yerleştirdi.
*
Benim ilaçlarla münasebetimin soğuk olmasının iki sebebi var:
1- Ne çok ilaç alırsa, vücudun ilaca o kadar bağımlı olur. Vücudun şımarık çocuk gibi en ufacık şeyde ağlamaya başlar, ilaç ister. Oysa ben Alman çamaşır makineleri gibi kuvvetli olmak istiyorum ve bununla övünüyorum. Kendimi bırakmıyorum. Ağrı eşiğim yüksek diyorum, dedikçe de buna inanıyorum.
2- Çok alırsam, bir gün gerçekten ihtiyacım olduğunda ilaçların işe yaramamasından korkuyorum.
*
Sevgilimle bu konuda bir türlü anlaşamıyoruz.
Ben ilaçlardan korkuyorum, o benim ilaç korkumla dalga geçiyor.
Bu aralar Betûl Mardin misafirimiz.
Anladım ki, sevgilimin ilaç tutkusu annesinden geliyor, genetik.
O da ilaç seviyor, her yerinden bitkisel-mitkisel ilaçlar çıkıyor.
82 yaşında ama tanıdığım en sağlıklı insanlardan biri.
Sürekli aldığı bir sürü ilaç var, her birinin faydalarını size uzun uzun anlatabilir.
Ben içimden “Hadi canım” diyordum...
Dün sabaha kadar...
*
Dün sabah gözlerimi açtığımda başım artezyen kuyusu gibiydi.
Sırılsıklam saç diplerime kadar.
Ve nasıl bir ağrı.
“Bu kalp seni unutur mu?” dizisindeymişim gibi oldu.
Tüm bedenimi sopadan geçirmişlerdi sanki.
“Eyvah” dedi sevgilim, “Senin ateşin de var...”
Aman Allah’ım dedim, domuz gribi mi?
Öğrendim ki değilmiş.
Normal grip ama adı gibi paçavra gribi.
Yorgan döşek yatıyorum.
Bu satırları size yataktan yazarken el sallıyorum.
İlaç severlerin de hakkını teslim ediyorum.
Çünkü kayınvalidemin ilaçları olmasa hapı yutmuştum!
Çorap gördüm mü dayanamıyorum
“Okuduğum yazarlardansınız. Yazılarınızda yer verdiğiniz bazı konulara istinaden bu yazıyı yazıyorum. Üniversite mezunu evli bir erkeğim ve çorap fetişim var. Sizden de atmak üzere ayırdığınız kaçan, kullanmadığınız çoraplarınızı istiyorum. Bana gönderebilir misiniz? Kadınlarda parlak çoraplı ayak gördüm mü dayanamıyorum. Durum anlatılmaz. Sizdeki kaliteli çoraplara benim sahip olabilmem çok zor, bu yüzden kullanmadıklarınızı talep ediyorum. Nasıl olsa sizin işinize yaramaz ve çöpe atacaksınız, en azından birini mutlu edersiniz.” (Efe U.)
- Çok üzgünüm Efe Bey, ben sıcak bir ülkede yaşıyorum. O yüzden çorap giymiyorum, o yüzden kaçmıyor, o yüzden size gönderebileceğim bir mülküm bulunmuyor. Yine de fetişinizi anlayışla karşılıyorum. Hayatta başarılar diliyorum.
Paylaş