Paylaş
Uzun süredir biricik kocamdan söz etmiyorum diye şaşırmış olabilirsiniz. Hatta, şimdi çok moda olan komplo teorilerinden güç alıp, ‘‘Yoksa bunların arasında bir yamuk mu var?’’ gibi bir fikre kapılmış olabilirsiniz. Ama yanlış yapmış olursunuz. Öyle bir şey yok. Varsa bile, bu kamuoyundaki yanlış bilinç. Doğrusu şudur: Bir süredir ortak hayatımızda sizinle paylaşabileceğim heyecan verici bir olay yoktu. Sırf ondan yani. Di'li geçmiş zaman kullanmış olmama dikkatinizi çekerim. Çünkü artık var. Hayatımızı baştan ayağa gözden geçirirken, ayakta takıldık kaldık.
Daha doğrusu Zafer'in iki ayak başparmağında.
* * *
Biz aslında Zafer'le etle tırnak gibi birbirinden ayrılamayan iki insanız. Fakat bu durum Zafer'de sorun yarattı. Ayak baş parmaklarının tırnakları etine batmaya başladı. Boru değil arkadaşlar, çok acı veren mühim bir mevzuu bu. Sevgili arkadaşım manikürcü Sezen'den bilirim, müşterileri arasında İstanbul'un pek çok önemli erkek şahsiyetleri vardır. Daha doğrusu onların ayakları. Ne menem bir şeyse, o tırnaklar ete batıyor, bir süre sonra nasırlar oluşuyor ve acı verme katsayısı giderek artıyor. Bu yüzden de İstanbullu erkeklerin büyük çoğunluğu ayaklarını Sezen'in hünerli ellerine bırakıp pedikür yaptırtmak zorunda kalıyor.
* * *
Ama pedikürün yetmediği durumlar da oluyor. Örnek: Sevgili kocam Zafer. Ah bizim o ayaklardan ne çektik. Bebek'ten Arnavutköy'e yürüyemez, Safran'da dans edemez, istediği ayakkabıyı giyemez, uzun süre ayakta duramaz, çünkü batar.
Ona batan şey, sonunda döner gelir bana batar. O kendini iyi hissetmediği zaman, siz de tahmin edersiniz ki, benim de çok iyi bir durumda olabilmem mümkün değil. Acı çeken bir erkek, birilerine bunun bedelini mutlaka ödetir. Genellikle de en yakınlarına.
İlk iki tırnak operasyonunun bedelini ödeyen annesi. Daha henüz küçük bir çocukken başlayan bu büyük tıbbi sorun, iki kere tırnağının çekilmesiyle sonuçlanmış. Az önce okuduğunuz bu çekme fiiliyle bağlanan cümle, aslında öylesine kolayca geçiştirilecek bir şey değil. Bilmenizi isterim ki, tırnak çekilmesi denilen zıkkım, usta işkencecilerin, insanları konuşturtmak için kullandıkları, literatüre geçmiş bir yöntemdir. O kadar acı verir ki, konuşmak istemeyen insanları bile bülbül gibi söyletir. ‘‘Evet Derviş'le ilişkim var’’ bile dedirtir. Ben henüz o zamanlar küçük Zafer'i tanımadığım için neler dediğini bilmiyorum.
Bildiğim diğer operasyonların bedelini de birinci ve ikinci karılarının ödediği. Benim tanık olup da, vehametini kavrayamadığım, adamın hayatında ‘‘chiropadiest’’ adı verilen birilerinin peşinden Londra'lara kadar gittiği. Hayatımda böyle bir kavram ve isim duymadığım için, ‘‘Tabii tabii’’ diyordum ama iki de bir İngiltere'lere niçin taşındığını bilmiyordum. Her normal kadın gibi sadece şüphelenmekle yetiniyordum.
* * *
Şu anda iki ayak baş parmağı da sarılı.
Pek nazlı ablası!
Yüksekte tutuyor, altına yastıklar konuluyor, bir ihtimam bir ihtimam, ikide bir de su istiyor, ses tonunu hastalık dalgasına ayarlayarak, ‘‘İlaçları mı verir misin Ayşe’’ diyor. Onun istediği kanallar seyrediliyor, onun istediği yemekler pişiriliyor, çünkü o hasta, çünkü o haklı. Kedi bile yatağa alınmıyor, ayaklarının üzerinden atlayacak ya da bandajlarıyla flört edecek diye ödü patlıyor.
* * *
Bu erkeklerin neden çocuk doğuramadıklarını anladım. Acı çekme eşikleri çok düşük, yerlerde sürünüyorlar. O yüzden bu görev kadınlara verilmiş. Ama bir kadın olarak kocaman bir adamın bir operasyon karşısındaki tedirginliğini, çaresizliğini, çocuk gibi melul mahsun bakışını görünce adama yeniden aşık oldum. Bana ihtiyacı olduğunu anladım ya...
Masaya yatırılmış, Kabataş'tan sıra arkadaşı cerrah Nuri Battal, acı duymaması için 18 tane iğne yapıyor. Ama Zafer benim gözlerimin içine bakıyor. O bakışlar da ‘‘Bana şimdi ne olacak?’’ sorusu var. Hani çocuklar annelerini omuzlarına yapışır ya, aynen öyle. Vücudundan ter boşanıyor. Nuri bistüri yerine lazer kullanan bir cerrah, deforme olan tırnaklarını Star Wars'daki Jedi edasıyla kesiyor. Bizimki rahatlasın diye de, o esnada fıkra antalıyor. Tırnak da saç gibi yanarken çok kötü kokuyor. Ama bu lazer şahane bir şey, en azından ortalıkta kan görünmüyor, üstelik bıçakla çok zor olabilecek bir operasyonu kolaylıkla sonuçlandırılıyor. Tırnağın dörtte birini kesiyor, ortaya ayak bir baş parmak vadisi çıkarıyor, sonra tırnağı ete tekrar dikiyor.
Operasyon bir kilolok terle başarıyla sonuçlanıyor. Bu arada ben de vefalı eş olarak, Florance Nightingale edasıyla, perdiyodik olarak Zafer'in alnını, göğsünü, kafasını siliyorum. Aslında bir işe yaradığım yok ama kocam sürekli ‘‘İyi ki gelmişsin, iyi ki gelmişsin!’’ diyor.
Avantadan puan topluyorum yani.
* * *
Şimdi ben bu yazıda ne yaptım?
1) Ha ha ha, bir Zafer yazısı daha kakaladım!
2) Çok faydalı bir şey yaptım, tırnağı ayağına batan insanlara yeni bir operasyon yöntemi anlattım.
3) Zafer'le aramızın iyi olduğunu çaktırmadan cümle aleme duyurdum. Yani bir taşla dolu kuş vurmuş oldum.
HAMİŞ: Aslında bu operasyonun fotoğrafı da vardı. Görmemiş olduğumuz için her kademesini tespit ettirdik. O kadar kötü kapli değilim, merak etmeyin yayınlamayacağım. Ama operasyondan arta kalan iki tırnağı, hatıra olarak aile albümümüze yapıştırdığımızı bilmenizi isterim.
Paylaş