İki taban tabana zıt görüş

Mail kutum, günlerdir Ali Taran-Selma Ann Desmond mail’leriyle dolup taşıyor. Sadece küfredenler, Ali Taran’ı eleştirenler yok, ona destek çıkanlar, “Yeter artık adama yüklenmeyin!” diyenler de var. İki taraftan da birer örnek mail’le sizi baş başa bırakıyorum...

Haberin Devamı

BİRİNCİ MAİL
Karısının kalbi kırık ölmesine izin vermemeliydi

Ölüm haberini okuduğumdan beri ağlamama engel olamıyorum. Hiç tanımıyorum ben Selma Ann Desmond’u. Sadece gazetelerden takip ettiğim kadar biliyorum olan biteni. Ama çok dokundu bu ölüm bana.

Kanser hastalarını bilir misiniz? Bitmek tükenmek bilmeyen tedavileri ve çektikleri acıları? Ya yaşadıkları korkuyu? En cesur görünmeye çalışanda bile gözlere yansır o korku.

İnsan ölüme, böylesine acılı ve tek başına yürümemeli...



Annemi kanserden kaybettim. 6 saat süreyle verilen kemoterapi seanslarında, babam annemin yanındaki rahat koltukta oturmazdı. Bir sandalye bulmuştu, karşısına geçip otururdu, yüzünü doya doya görebilmek için. Saatler ve aylar boyu bu hiç değişmedi. Böyle aşklar, sevgiler yok mu artık?

Evet, ben de biliyorum gönül ferman dinlemez, Ali Taran âşık oldu başkasına. Ama olmamalı böyle. Kendine izin vermemeliydi. Kanserle mücadele eden bir hayat arkadaşı varken, bu lüksü ertelemeliydi. Karısının kalbi kırık ölmesine izin vermemeliydi. Gazetede resmine baktıkça Selma Hanım’ın hissettikleri bana geçiyor adeta. İnsan, ölüme böylesine acılı ve tek başına yürümemeli.

Şimdi ailemde bir kanser hastası daha var. 40 yaşındayım ve muhtemel ki, ben de kanser olacağım. Tek bir dileğim var artık benim. O gün geldiğinde, sevgili kocamın kolları arasında ölümü karşılamak... (Arzu E.)

Haberin Devamı

İKİNCİ MAİL
Birinin ‘zayıf anı’nı yakaladığımızda vurmakla kalsak iyi, gebertmeden bırakmıyoruz!

Ali Taran-Ayşe Özyılmazel evliliği çok konuşuldu.
Yeteri kadar tantanası yapıldı. Ali Taran’ın zaten canı çıkarıldı, ‘persona non grata’ (istenmeyen adam) ilan edildi jüriliklerden atıldı, vicdansız olduğu söylendi, dışlandı.
Ve herkes onu yargıladı.

Ali Taran'ı kurşuna dizmenin bir faydası yok. Ne Selma Ann Desmond geri gelebilir ne Ali Taran eski karısına dönebilir.


Tamam, belki de haklı oldukları yer vardı, kanserli karısını terk etmişti çünkü. Genç aşkı uğruna.
Ama bana söyler misin Ayşe, onu yargılayan erkeklerin yüzde kaçı, genç bir sevgili bulduklarında 25-30 yıllık karılarını bırakmaz?
Koşa koşa giderler!
Ne yazık ki, ikiyüzlü bir toplumuz.
Ve birinin ‘zayıf anı’nı yakaladığımızda vurmakla kalsak iyi, gebertmeden bırakmıyoruz. Şu anda da aynı şeyi Ali Taran’a yapıyoruz. Yanlış anlama, adamı tanımıyorum, bayılmıyorum ama kardeşim bu kadar da yüklenilmez ki insana, resmen onu savunma ihtiyacı hissediyorum!
Zaten kanserli karısını terk etmiş, bir bedel ödemiş, o kanserli kadının belli bir süre ömrü var, onu tamamlamış.
Nur içinde yatsın, hayatla vedalaşmış.
Şimdi yeniden aynı şekilde Ali Taran’ı kurşuna dizmenin kimseye faydası yok. Ne Selma Ann Desmond geri gelebilir ne Ali Taran eski karısına dönebilir... (Hasan B.)

Haberin Devamı

Çalış ve seviş

TRUMP Towers’ta 12 ev var.
12 kişinin, 12 mimarla eşleşip yaptığı evler.
Çok yazıldı, çizildi.
Bir sosyal sorumluluk projesi olarak geliştirildi.
Fikir çok güzeldi, çok yaratıcıydı, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
10 lira veriyorsunuz, o evleri geziyorsunuz, para da faydalı bir yere gidiyor, sokak çocuklarına...
Mutlaka gidip görün.
O evlerden biri benim Mahmut Anlar’la birlikte yaptığım ev.
Tabii ki en güzeli.
Tabii ki bence.
Çünkü fikir basit.
Biz “aşk ve iş evi” yaptık.
Sevişmek ve çalışmak, benim için en önemli iki şey bu hayatta.
Mahmut için de öyle.
*
Yıllar önce Mahmut Anlar, aynı yatak odasını Arnavutköy’de yapmıştı. Deniz gören minicik bir evim vardı.
Babam hayattaydı, o bile evi görüp vurulmuştu.
Yıllarca banka kredisi ödedim, o evi aldım.
Bir yatak odası, bir salon, mutfak ve banyodan oluşuyordu.
Ama yatak odası olağanüstüydü.
Sıfır cam, deniz resmen evin içindeydi.
O odanın “yatak odası” değil, “oda yatak” olmasını hayal etmiştim.
Kapıyı açıyorsun karşına sadece bir yatak geliyor, kocaman bir yatak, oda kadar yatak.
Ve Mahmut yaptı, çünkü tanıyıp tanıyabildiğiniz en yaratıcı mimardır, bir platform oluşturdu ve o koca şilteyi platformun içine oturttu.
Platformu halı kapladı.
Beyaz halı, beyaz çarşaf...
Her şey yekpare oldu.
Al sana “oda yatak”!
Pencerede tül perdeler.
Yatağın üzerinde yastıklar, yastıklar.
Hayatımın en güzel sevişmeleri o odada gerçekleşti.
Ve bana hediyesi Alya oldu.
Ama sonra gel zaman git zaman, ev bize dar geldi.
Zaten küçüktü, Alya doğunca onun bebek yatağı filan, o erotik, romantik oda, fonksiyonunu kaybetti.
Ama hiç unutmadım o yatağı ve o evi.
Şimdi kiracım Mehmet keyfini sürüyor.
Bebeği oluncaya kadar!
*
İşte Trump’taki bu evde, Mahmut benzerini yaptı, bu sefer beyaz yerine siklamen rengi tercih etti.
Oda yine dev bir yataktan oluşuyor, tül perdeler, yastıklar, mumlar.
Ve diğer oda, yani salon ve mutfaktan oluşan kısım, dev bir çalışma-üretme mekânı, boydan boya kütüphane, hem yemek yiyebileceğin hem çalışabileceğin uzun bir masa, üzerinde röportaj kasetleri.
Tüm mobilyalar Mudo Concept’ten.
Trump’taki bu projede hem Melda Narmanlı Çimen’in çok emeği geçti, hem de Mustafa Taviloğlu’nun...
Ne enerji var ikisinde de...
Bütün dairelerle tek tek ilgilendiler...
Bizim evin duvarlarında gazete kupürleri var ve yazılarım da var.
Bana ait olan her yerdeki gibi fotoğraflar, fotoğraflar...
Oraya da tonlarca kişisel eşya yığdım.
Hatta hızımı alamayıp, gerçekten benim evimmiş gibi röportajlar yaptım.
*
Ama ne yazık ki pek çok insan, detayları fark edememiş, görmemişler bile.
Ahmet Hakan, “İnsan Ayşe’den daha cafcaflı bir şeyler beklerdi” demiş, eklemiş “Bohem bir burjuva evi gibi!”
Aslında iltifat etmiş.
Yatağın bir kenarına, kırmızı iç çamaşırı, jartiyer bile koydum.
Hatta siyah da götürdüm, hangisi daha uygun olur diye baktım, kırmıza da karar kıldım.
Kelepçe koydum, erotik kitaplar koydum.
Ama hepsi tül perdelerin arkasındaydı, fark edilmemiş demek ki.
Sonra paniğe kapıldım, “Çok mu ileri gittim?” diye.
Hatta bir gece gizlice Trump’a girip “Kırmızı çamaşırları, kelepçeyi kaldırsam mı oradan?” diye düşündüm.
Sonra üşendim, vazgeçtim.
Bu da benim gerçeğim işte, orada duruyorlar.
Evleri mutlaka gezin.
Oya Eczacıbaşı’nın sanat galerisini, Türkan Şoray’ın filmlerinin gösterildiği evi, Hülya Avşar’ın kendine özgü evini, İzzet Çapa’nın kişiliğinin aynası eğlenceli dairesini görün.
Ama söylüyorum hâlâ en güzel bizimki! Çünkü çok gerçek. Aynen Mahmut’la ben gibi.

HAMİŞ

Haberin Devamı

Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın Toplum Gönüllüsü gençlerle, 2004’ten beri yürüttüğü, “Sokak Lambası” projesi, sokakta çalışan çocukların sorunlarını gözlemleyerek toplumsal yaşam içinde yer almasını sağlıyor. Trump’taki dairelerinden elde edilen gelirle, vakfın 7 yıldır sürdürdüğü projeye katkı sağlanacak...

Yazarın Tüm Yazıları