Bu Gözlük'e aslında giriş gerekmiyor. Başlık her şeyi ifade ediyor. Hele bir de karşındaki kadın, yeni çıkan romanıyla erkek dünyasının ‘‘karmaşık labirentleri’’nde dolaşıyorsa...
O roman Mor.
Rengi de mor, anlattıkları da...
Huzursuz, patlamaya hazır...
Tabii biraz bunalım da var, ama hangimizin gündeminde yok ki?
Bol bol ilişkiler var, içiçe geçen hayatlar, kadın-erkek, boşanmalar, yeniden aşık olmalar, kaymalar, savrulmalar, toparlanmalar, korkular, içtenlik-gizlenme gibi tezatlar, kahramanların gençlik dönemlerine, çocukluklarına geri dönüşler...
Ve cinayet.
Ama taraf tutma yok.
Daha çok şefkat var.
Anlayış var.
İnci Aral, erkekleri anlamaya çalışan bir yazar.
Ve Mor'da esas olarak erkekleri anlatıyor. Tuhaf bir sabır ve hoşgörüyle onların dünyasına balıklama atlıyor.
Erkek ruhunu ameliyat masasına yatırıyor.
Benim de bu kitabı okumamın sebebi buydu.
Belki bir şey daha öğrenebilirim diye...
Çengelköy'ün tepesinde iki katlı, huzurlu bir evde konuştuk. Bir Alman evi gibiydi. Şimdi bu cümle de, neyin nesi demeyin, tarifi zor. Ama ev gibi ev. Sıcak, yaşanan, her duvarına bir şey asılmış, süprizli bir ev. Sadece iyi bir romancı değil ama aynı zamanda iyi bir ev sahibi. Klasik müzik çalıyor, şahane şaraplar ve güzel peynirler ikram ediyor. Konu da esas olarak erkekler. Daha ne isterim? Ben sevdim İnci Aral'ı. Umarım siz de yeni romanını seversiniz...
BİRİNİ SEVERKEN PEKALA BİR BAŞKASINA DA AŞIK OLABİLİRSİNİZ
Sizin eşinizle iki ayrı evde yaşama deneyimleriniz de oldu değil mi?
- Evet, onu da denedik. Bunların hepsinden geçtik. Kavgalar ettik, ayrıldık. Hatta boşandık. Sonra tekrar bir araya geldik. Aşama aşama. Ben onun yaşama alanına bir iki adım attım, o beni püskürttü. O benimkine attı, ben onu püskürttüm. Ama o arada ikimiz de ilerlemiş olduk. Birbirimizi yoklaya yoklaya, mevziler kazandık. Artık ayrılma ihtimalimiz yok. Birbirimizden memnunuz.
Şefkat, aşk, tutku, sevgi... Bu kadar uzun bir yolu birlikte yürüyünce insan, bunların ayrımına daha mı iyi varıyor?
- Burada artık aşk olmuyor.
Neden? Bu kadar emek var, belki de bunun adı aşk...
- Yok. Bu sevgi. Ama çok köklü bir sevgi.
İnsan aşık olunca birbirine geçmiş iki kaşık gibi sıkı sıkı sarılır ya, sevince sarılmıyor mu?
- Sarılmaz mı? Ama aşk başka bir şey. İnsanın var olan bütün kapasitesini kullandığı ve o süreçte en yüksek performansı gösterdiği bir olay. Bir sihir. Ama katlanması zor. Uzun sürdüğü zaman insanı perişan eder. Dayanamazsınız, fizik olarak da dayanamazsınız...
Lacivert, yoğun, insanı perişan eden bir sihrin; bu kadar köklü, ama şeker pembesi tatlı bir sevgiye dönüşmesi can sıkıcı değil mi?
- Yooo. Onun yerine başka şeyler geliyor. Daha sağlam ve daha güven verici şeyler. Artık her şey belli. Yerli yerine oturmuş... Fark, heyecanla ilgili. Sevgide heyecan dozu azalıyor. Ama sevgi devam ederken, iki taraf bir başkasına aşık da olabiliyor. Başına bir kaza ya da hastalık gelmiş gibi.
Nasıl yani?
- Sağlam, köklü bir sevgi insanı başka aşklardan bağışık kılmıyor ki. Birini severken pekala başka birine de aşık olabilirsiniz. Bir tür hastalık. Kolunuzun bacağınızın kırılması gibi bir şey. O kadar insani bir şey ki aslında. Önemli olan, o beraberliğin böyle bir olayı tolere edip edemeyeceği...
Etmiyorsa...
- Sevgi biter. Aşkın peşinden gidersiniz.
Karşıdakinin tolere etmesi, sevdiğini mi gösteriyor, sevmediğini mi...
- Sevmek ya da sevmemekle ilgisi yok bunun. Kadını sevmediği ya da çok az sevdiği halde bunu bir onur meselesi yapanlar var: ‘‘Vayyy. Ben varken bir başkasına nasıl aşık olabilir?’’ Bunu geçici bir hastalık olarak değerlendirenler de: ‘‘Beni seviyor ama aşık oldu. Geçecek...’’ Reaksiyonlar kişiden kişiye değişiyor.
Erkeklerin ‘‘korkak’’ olduğu yolundaki genel yargı sizce doğru mu?
- Kesinlikle kadınlardan korkuyorlar. Bunu hiç tereddütsüz söyleyebilirim.
Peki neden korkuyorlar?
- Çünkü, insanın başına her türlü belayı getirir diye düşünüyorlar. Cinayet bile işlenebilir kadın yüzünden! Aslında bu korku, kadını fazla yüceltmiş olmalarından kaynaklanıyor. Çok karmaşık erkeklerin duyguları. Kadın, hem çok yüce, ulaşılmaz ve muhteşem bir varlık. Hem de son derece aşağılık ve tehlikeli. O tehlikeli yaratığı da kontrol altında tutmak için yapmadıklarını bırakmıyorlar. Bir de tabii erkekler, kadının çocuk yapma gücünden korkuyorlar. Çünkü bir kadın, anne olmadan tektir. Ama anne olduktan sonra ikidir. Bir daha anne olursa, erkeğe karşı üçtür... Kadınlar da zaman zaman bu doğurganlık güçlerini erkeklere karşı koz olarak kullanıyorlar. Haince bir şey. Bir defasında şöyle bir diyaloğa tanık olmuştum. Koca ‘‘Ama onlar benim de kızlarım’’ deyince, eş, nefretle ‘‘Hayır’’ demişti, ‘‘Sen bir vesilesin...’’ Kadınlar da erkekler kadar acımasız olabiliyor. O yüzden erkek için üzülüyorum ya...