Paylaş
Bize 19.45’te otelin kapısına gelmemiz söylendi.
Saat 19.15.
Alya arabada kuduruyor.
Üzerinde pullu siyah bir elbise var, rahat durmasını söylüyorum.
I-ıh.
Ayakkabılarını da çıkardı.
Bu, Dubai’den kalan bir alışkanlık, her yerde çıplak ayak dolaşmak istiyor.
Zaten o elbisenin altına siyah spor ayakkabılar da gitmezdi, ben istemez miyim kız ayakkabıları giysin.
Mümkünse siz giydirin!
Neyse, aramı da bozmak istemiyorum. Çünkü birazdan babaannesine sahnede ödül verecek.
Ama bundan babaannenin haberi yok. Sürpriz!
FARK YARATAN KADINLAR
Geç kalırız korkusuyla erken geldik.
Sevgilimi arıyorum, yurtdışında.
O da bizimle dalgasını geçiyor, “Ooooo hayatınızda bir kere olsun bir yere erken gitmişsiniz!” diyor gülerek.
Babaanne söz konusu, tabii ki erken gideceğiz.
Türkiye’nin Fark Yaratan Kadınları Yaşam Boyu Onur Ödülü alacak. Advertising Age ve MediaCat tarafından veriliyor.
Women to Watch Ödülleri.
BEN BABAÇİ DİYORUM
Nihayet 19.40, tamamdır.
Betûl Mardin de girmiş otele.
Pro İletişim’den Gürkan bizi karşılıyor, arka kapıdan bir yerlerden otele sokuyor.
Alya çok eğleniyor, “Anne, dehliz gibi bir yerden geçiyoruz, çok heyecanlı!” diyor.
Uzun, dar koridorlardan yürüyoruz, sonunda ödülün verileceği salonun arkasındaki mutfağa ulaşıyoruz.
İşte Feride Edige.
Bu fikir, Alya’nın babaanneye ödülü vermesi fikri ona ait.
Alya, “Ben bir konuşma hazırladım!” diyor, heyecanlı heyecanlı.
Feride, “Aferin sana, çok da güzel olmuşsun” diyor.
“Ne söyleyeceğimi söyleyeyim mi sana” diyor.
“Söyle” cevabını alınca dökülüyor:
“Benim adım Alya. 8 yaşındayım. Benim bir babaannem var, ben ona Babaçi diyorum, adı Betûl Mardin. Ben onu çok seviyorum. Birlikte müzelere gidiyoruz, oyuncakçılara gidiyoruz, sinemalara gidiyoruz, patlamış mısır yiyoruz. Büyüyünce onun gibi olmak istiyorum, onunla gurur duyuyorum. Babaçi, lütfen sahneye gelir misin, bu ödülü sana vermek istiyorum”.
“Harika!” diyor Feride, “Yalnız onu çağırman gerekmeyecek, çünkü o sırada yanında olacak!”
Bir anda Alya’nın yüzü karışıyor.
“Nasıl yani?” diyor.
“Son cümleyi söylemeyecek miyim?”
“Hayır, gerek yok.”
Bizimki ezberi bozulduğu için çöküyor.
“Ama ben öyle çalıştım!” diyor.
“Yaparsın, yaparsın” deyip onu ikna ediyor Feride.
Feride içeri gidiyor.
Biz hâlâ beklemedeyiz.
BANA KOLYENİ VER
Bizimkini sahne korkusu kaplıyor.
“Çok güzel olacak, merak etme” diyorum.
“Korkuyorum” diyor.
“Deli misin, korkma” diyorum.
“Ya orada her şeyi unutursam ve ağzımdan bir şey çıkmazsa?”
“Çıkmazsa çıkmaz, sen de o zaman koşar Babaçi’ye sarılırsın!” diyorum.
Elimi tutuyor, kalbine götürüyor, “Bak, nasıl güm güm atıyor” diyor.
“Biliyorum ama sahne korkusu böyle bir şey” diyorum, “Üstesinden gelirsin!”
Alya hem gülüyor, hem olduğu yerde heyecandan zıplıyor.
Ful adrenalin.
O arada yanımızdan, şarap kadehleriyle dolu tepsileriyle garsonlar geçiyor, “Aman dikkat!” diyorlar.
“Yapamayacağım!”
“Yaparsın.”
“Söz mü? İyi olacak mı?”
“Söz. İyi olacak!”
Bu arada fırsatı da kaçırmıyor, “Buradan çıkınca Mc Donalds’a gider miyiz?”
“Gideriz.”
“Bana kolyeni ver” diyor, annemin hediyesi madalyonumu kastediyor, içinde Alya’nın ve benim resmim var, “Uğur getirsin” diyor.
Boynuna takıyorum.
“Çıkmadan bir Sprite içebilir miyim?” diyor.
Ona da, “Tamam” diyorum.
Hepsini içiveriyor.
Heyecanlı bekleyiş sürüyor.
Birlikte kıvranıyoruz.
BABAANNE-TORUN
Ve sonra Hanzade Doğan Boyner konuşmasını bitiriyor, o da bu güzel gecenin sponsorlarından.
Derken Betûl Mardin’i anons ediyorlar.
Her şeyden habersiz en “cool” haliyle sahneye çıkıyor babaanne.
Sonra, “Ve şimdi bu gecenin en küçük konuğunu Betûl Mardin’e ödülünü vermesi için sahneye davet ediyoruz” anonsu yapılıyor.
Alya fırlıyor...
O anda koptu gitti kızım...
Artık tek başına...
Ben ona yardım edemem, dua ediyorum, becersin, başarsın diye. Ama güvenim tam.
Fakat daha o sahneye yürürken, ağlamaya başlıyorum.
“Allah’ım çocuğumun yanında ol” diyorum.
ÇOCUK GÜZEL, TORUN CENNET
Bizimki çıkıyor.
Bir kere, babaanne onu görünce şoka giriyor, mutluluktan çıldırıyor. Alya sahnede onunla buluşunca, rahatlıyor. Mikrofonu eline alıp, hazırladığı o minik konuşmayı yapıyor.
Şaşırmadan.
Teklemeden.
Ve tabii alkış kopuyor.
Çok şeker duruyorlar, babaanne-torun.
Betûl Mardin, konuşmasında iş hayatının önemine değiniyor, “Ama aile başka bir şey” diyor. “Çocuk güzel, ama torun cennet!” diye konuşmasını bitiriyor.
İkili sahneden alkışlarla iniyor.
Ben ise yanımda duran Feride Edige’ye bakıyorum, o da benim gibi ağlıyor.
BAK NİL... SENİN NİL!
İnsanlar Alya’yı tebrik etti.
Ben de kocaman sarıldım ona, “Aferin sana, seninle gurur duyuyorum” dedim.
Otelden ayrılırken Nil’i gördü, Nil Karaibrahimgil, o da ödül alanlardan biriydi.
Bir an kalakaldı, “Bak Nil” dedim, “Senin Nil...”
“Şarkıcı Nil” dedi büyülenmiş gibi. Ve ağzından çıkan ilk cümle, “Fotoğraf çektirebilir miyiz, okulda arkadaşlarıma göstereceğim” oldu.
Hemen sarıldılar, biz de fotoğraflarını çektik.
Sonra arabaya binmeden Babaçi demesin mi?
“Hadi gidelim bir yerde bir şeyler yiyelim. Bir de votka içelim!”
İşte budur, 86 ama arada çok keyiflenince sek votka içiyor!
Limonata’ya gittik ve beyaz şarapta karar kıldık.
Alya hamburgerini götürdü.
Bir kutlama da Limonata’da yaptık. Çünkü birbirinden tatlı insanlar Limonata ekibi. Betûl Mardin’e müthiş coşku yaptılar.
Sonra ev yolu...
Alya’nın artık o bitmez tükenmez enerjisinden eser kalmamıştı, çocuğum kucağımda uyuyordu...
HAMİŞ
Adı geçen ve fark yaratan bütün bu kadınları huzurunuzda kutluyorum: Betûl Mardin, Galya Molinas, Ece Aksel, Demet İkiler, Çiçek Uyansoy, Gülse Birsel, Nil Karaibrahimgil, Arzu Ünal, Ayşe Bali, İlkay Gürpınar, Alev Altınkılıç, Gülden Yılmaz, Gizem Keçeci, Şule Şamlı, Aslı Günaydın. Hepsi müthişler! Bu ülke olarak onlara ve onlar gibi kadınlara ihtiyacımız var. Yaşasın kadınlar!
Paylaş