Paylaş
CENGİZ de haklı, Onur da.
Evet. Cihangir merdivenleri rezalet!
Hatta rezalet ötesi. Bilek kırmak için, kalp krizinden götürmek için birebir...
Yani Cengiz haklı!
Yeniden yapılmalı, düzgün bir biçimde.
Ama Onur ve toplumun çoğunluğu da haklı!
Bölgedeki en düzgün olmasına rağmen, Gezi’yi hatırlatıyor diye, rengârenk boyandı diye yıkmaya çalışıyorlar.
Yemezler.
Gezi’yi hiçbir şekilde unutturamayacaklar!
Oleeeeeey!
KİFDER Başkanı İlknur Görgün’den müthiş sevindirici bir mail aldım.
Birlikte okuyalım.
“Ayşe Hanım, bizim için çok önemli bir adım atılmasına ortak oldunuz. Kistik Fibrozis hastalığının tanısında büyük bir aşama olan Yenidoğan Taraması bizler için ulaşması zor ancak çok mühim bir hedefti. Sizinle gerçekleştirdiğimiz röportaj bu sürecin hızlanmasına büyük katkıda bulundu. Sağlık Bakanlığı, 1 Ocak 2015 tarihi itibariyle yeni doğan bebeklere kistik fibrozis tanı testinin yapılmasını zorunlu hale getirdi. Böylece, erken teşhis edilecek olan kistik fibrozis hastalarının tedaviye zamanında başlama şansı olacak. Daha uzun yaşayabilecekler. Bu sizin sayenizde de oldu!”
Yaşasın! Yaşasın! Yaşasın!
Bir gazeteciyi bundan daha mutlu edebilecek bir şey olamaz.
KifDer olarak şimdiki amaçları, hastalıkla ilgili farkındalığın daha çok artırılması ve tam donanımlı kistik fibrozis merkezlerinin oluşturulması.
Bu demektir ki önümüzdeki günlerde tekrar kistis fibrozis haberleri yapacağım...
Yıldız Tilbe!
DAMARDAN gerçek bir kadın varsa, o da Yıldız Tilbe’dir. Bodrum’da buluştuk ve evlere şenlik bir röportaj yaptık. Bu pazar okuyabilirsiniz. Okuyun! Kaçırmayın! Teaser olsun diye size röportajdan birkaç cümle...
-Kendimi korumuyorum. Allah koruyor beni. Allah koruyunca, sorun çıkmıyor.
-Geçmişte evlere temizliğe gitmedim, çocuk bakıcılığı yaptım. Ama gündeliğe gitmişim diye yazdılar ki daha havalı olsun, yapmış da olabilirdim. Ne fark eder ki?
-Kızım Sezen’in daha düzgün bir hayatı olsun istedim. Yaşadığını anlayabilmesini istedim. Benim gibi hayatı bir orada bir burada geçmesin, bir evi, düzeni olsun... Oldu. Dünya tatlısı bir torunum var.
-Evet, kanserle de boğuştum. Âşık oldum hayatım ben, köpekler gibi âşık oldum! Ama adam evli çıktı, benim değildi. Çok üzüldüm. Ölüyordum! Şaka değil. Onu düşündüğüm zaman içimde bir şey vardı, büyüyordu hissediyordum. Kötü bir şeydi. Meğer kanser olmuşum...
Büyü tezgâhına düşmeyecek Türk var mıdır?
Yoktur.
Biz Türkler büyü lafını duyduk mu inanırız.
Başka bir millet “Deli saçması!” deyip gülüp geçerken, biz hemen ciddiye alırız.
Bitmeyen bir domuzyağı efsanesi vardır, kapı eşiklerine, yatak odalarına sürülür filan, insanların kısmetini bağlarlar, seks hayatları biter.
Adam, başkasına âşık olur, ayrılmak istediği karısı “Beni seviyordu. Bir başkası mümkün değil... Büyü yaptılar!” der.
Dokularımıza işlemiş.
Bir konformizm aslında, öyle olduğuna inanınca kendini rahatlatıyorsun. Kolay yoldan problemden kurtulmaya çalışıyorsun. Ben daha büyü kaldırıldıktan sonra dönen koca duymadım!
Büyü, muska, cin gibi hurafelerle kandırılıp dolandırılan ve inanılmaz bir tezgâha gelen diş hekimi F.B’nin hikâyesi de bunun en son örneği...
Siz siz olun büyü lafını duyduğunuzda sessizce uzaklaşın!
Kadın tenisçi olmak
İSTANBUL Life için Monica Seles’le röportaj yaptım. TEB BNP Paribas İstanbul Cup’ın onur konuğu olarak gelen Seles, ağustos ayının kapağı. Anlattıklarından etkilendim. Ayrıntılarını dergide okursunuz ama birkaç noktayı buraya da aldım...
-Kadınsan, dünya çapında tenisçi bile olsan kilo alma hakkın yok. Hemen haber oluyor, “Yağlandı, şişmanladı...” diye.
-Başarılı ve yetenekli olman yetmiyor, güzel olman da gerekiyor. Çünkü kortlar artık aynı zamanda podyum.
-Sıralamada daha altta olmasına rağmen kadın tenisçi güzelse, üst sıralardaki tenisçilerden daha çok izleniyor. Ne yazık ki bir kısım izleyici tenis izlemeye değil, güzel kadın bakmaya geliyor.
-Dünya klasmanında bilinen kadın tenisçilerin genelde başka hayatı olamıyor.
-Ama erkek tenisçiler için sorun yok. 11 ay şehir şehir, ülke ülke, turnuva turnuva dolaşıyor olmalarına rağmen Federer gibi aile kurabiliyorlar. Kadın tenisçiler içinse durum öyle değil. Onlar aile kurmak istiyorlarsa, emekli olmak zorundalar. Çünkü onlarla dünyayı dolaşacak erkek bulamıyorlar. Hamilelik ve doğum da yaptıkları sporu etkiliyor. O yüzden 31 yaşında emekli olan Monica Selles’in çocuğu olmamış.
m Gördüğünüz gibi kadın olmak her yerde zor, kortlarda da!
Röportajın tamamı İstanbul Life’ta...
Vazgeçin kürtajla uğraşmaktan!
TECAVÜZE uğramış kadının istenmeyen bir bebekten, ona sürekli kötü bir anı hatırlatacak bebekten kurtulmaya çalışması son derece doğal değil mi?
Hakkı değil mi?
Nasıl suç olabilir.
Akıl var, izan var.
Üstelik 15 yaşında bu kız.
Ben doktor olsam, yemin ederim, ben de ona yardım etmek için ne gerekiyorsa yaparım.
Yeter artık!
Bırakın, “Ne olursa olsun doğur!” saçmalıklarını.
Fakat ne biçim bir ülkede yaşıyorsak, kürtaj eden doktora 10 yıl, tecavüz eden adama 45 yıl istemişler.
Nerdeyse kürtajla tecavüzü aynı kefeye koyacaklar.
Allah sizi bildiği gibi yapsın!
Kadınlar susmayın! Daha yüksek sesle konuşun...
DÜN Meclis’te yaşandı. Daha önce de kadınlara, “Toplum içinde kadınlar kahkaha atmamalı!” diyen adam, dün bir milletvekiline “Bir kadın olarak sus!” dedi.
O, kadınlara saygı duymadığı sürece, kadınlar daha yüksek sesle konuşmalı ki...
O da sadece bir insan olduğunu hatırlayabilsin!
Yazıklar olsun!
Meclisi bu olan ülkenin yönetiminden hayır gelir mi?
Paylaş