Paylaş
Birlikte deliler gibi güldük.
İkimiz de röportajcıyız, birbirimizin halinden anlıyoruz. İkimizin de en çok kortuğu şeylerden bir tanesi, cebimizde fazla para yokken, röportaj yaptığımız kişinin menüden çok pahalı yiyecekler sipariş etmesi. Bu bir fobi halinde! Ya para yetmezse? Olmaz demeyin. Oluyor. Mesela gazeteden çıkarken yanına para almayı unutuyorsun. Olay mahalinde son anda farkediyorsun. Teybin çalışmaması gibi bir şey bu. Geçenlerde Ahmet Tulgar'ın başına gelmiş, karşısındakinin kahve içeceğini düşünürken, o havalı soslu bir biftek ve bira söyleyivermiş, bizimki de haliyle paniklemiş. Cebinde sadece 20 milyon var çünkü...
O gün benim durumum da farklı değildi, Allahtan bunu konuşabileceğim biri olduğu için sorun olmadı, hiçbir şey yemeden sadece şarap içerek durumu idare ettik.
Ahmet Tulgar, 52 haftada 52 röportaj yaptı (Pazar ilavedekileri saymıyorum o zaman 100’ü buluyor). Sizin gözünüze küçük görünebilir ama bu aslında önemli bir şey. Adam fevkalade çalışkan. Ve bunu Milliyet'te yaptığı röportajlarla kanıtlıyor. İki gün boyunca Ahmet Tulgar okuyacaksınız. Çok renkli bir kişilik. Abuk subuk bir sürü komik öyküsü var. Cezaevinden hayatın değişik alanlarına kadar yaşadığı pek çok kişisel deneyimi var. Zaten başarısından da anlaşılıyor ki, sıradan biri değil, birikimli. Neyi ne için söylediğini bilen bir insan. Ben onu seviyorum, sebebini de bilmiyorum. Sizin de onu daha yakından tanımanızı istedim...
Poponuza motor takılmış gibi çalışmanızın özel bir sebebi var mı?
- Olmaz mı? Geçen zamanı telafi etmeye çalışıyorum.
Bu meslekteki asıl hedefiniz neydi?
- En şöhretlilerden, en fazla etki bırakanlardan biri olmak. Bunun kolay olmadığını da gördüm.
‘‘Bir Ahmet Tulgar röportajı’’ yaptığınız için çevreniz tarafından hiç küçümsendiğiniz oldu mu, magazin yapmakla suçlandınız mı?
- Yok canım, çevreye o anlamda hiç sorumlu hissetmem kendimi. Cezaevindeki arkadaşlarım, ‘‘Aaa o bizim Ahmet değil mi? Şimdi de Gülben Ergen'e mi sarılıyor?’’ diyebilirler. Desinler.
Şimdiye kadar ‘‘hafif gazeteci’’ olmamak için hiç direndiniz mi?
- Ne alakası var? Ben ‘‘ağır gazetecilik’’ yapıyorum. Tamam, kendi gazetemde bile beni küçümseyenler oluyor, ‘‘Bir gün özür dilemek zorunda kalacaksın’’ diyorlar, yine birilerine sarılarak poz vermişim mesela. Ama hiç umursamıyorum, ben işime bakıyorum. Ne yani siyaset, popüler kültürden daha mı gerçek? Siyaset, magazin denilen şey kadar bile hakiki değil bu ülkede.
Radikal 2'da toplumsal yazılar yazmayı tercih etmezdiniz yani?
- Asla.
Tuğrul Eryılmaz sizi öldürsün diye mi söylüyorsunuz bunu?
- Popüler bir şey yazıp, onun içinde farklı bir mantık kurabilmenin daha çok insanı etkileyebileceğini düşünüyorum. Belki de yaptığım işi idealize edebilmek için böyle konuşuyorum. Ama benim herhangi bir röportajda söyleyeceğim bir söz, Radikal 2'de yazılacak bir yazıdan çok daha etkili olurmuş gibi geliyor. Solculuk dönemlerimde şunu farketmiştim: Biz hep birbirimize mektup yazıyoruz. Eeeee? Mesele, başka birilerine, bize benzemeyenlere bir şey anlatmak olmalı.
Şöhret olma merakınız var mı?
- Tanınan bir gazeteci olmak isterim tabii. Bunun hayatımı kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Sayenizde gay'lik ile ilgili tartışmalar başladı...
- Sanırım.
Bunu bilinçli mi yapıyorsunuz? Yani gay'lik kavramanın Türk medyasında kabul görmesinde (gördüyse eğer!) sizin çabalarınızın etkisi var mı?
- Bunu ben ölçemem. Ama bu konudan bahsetmeyi seviyorum. Gay olduğunu bildiğim pek çok insan, röportaj esnasında ‘‘Gay değilim’’ demiyorlar ama nedense homoseksüelliği çağrıştıracak herhangi bir şeyden kaçınıyorlar. Bu beni rahatsız ediyor. Bunu ben nasıl taşıyabiliyorsam, başkalarının da taşıması gerektiğini düşünüyorum. Teybi kapatıyorum başka konuşuyor, açıyorum ne kadar heteroseksüel olduğunu anlatıyor! Bunun da çok normal olduğunu düşünüyorlar. Halbuki son derece ahlaksız bir şey.
İkiyüzlülükleri ortaya mı çıksın istiyorsunuz?
- Ben sadece elimden geldiğince gerçeği yakalamaya çalışıyorum. Yöneticim mesela o röportaj yayınlanınca, ‘‘Amma da palavra atmış! Söyletememişsin’’ diyor.
Söyletmek nedir? Mesele ‘‘Ben gay'im’’i mi dedirtmek?
- Hayır ama en azından beni kullanarak, yalan söylemesini engellemek. Yani ‘‘Ben şöyle heterokseksüelim, kadınları da parçalarım’’ iddiaları komik değil mi? Ben hatırlıyorum çocukluğumda Zeki Müren'in hangi kadınları hamile bıraktığı anlatılırdı. Yıllar sonra Zeki Müren'i tanıdım, palavra olduğunu öğrendim tabii. Bir gay'in karşısına oturduğum zaman, evet, bir şey beni dürtüyor, bu konuda da sorular sormaya başlıyorum. Eğer çok homofobikse özellikle deşmeye çalışıyorum.
Siz onları ezmeye mi çalışıyorsunuz? Çaktırmadan küfür mü ediyorsunuz?
- İçimden ettiğim oluyor! Yüzlerine karşı söyleyemem.
Kaprisli bir tip misiniz?
- Artık değilim, zaten kapris yapmaya vakit de yok. Bir de eskiye oranla daha fazla gelecek korkum var.
Uyumlu bir adam mı olamaya başladınız, törpülendiniz mi?
- Biraz daha uyumluyum.
Bir söyleşiyi istediğiniz gibi yönlendirmek için numaralarınız var mı?
- Var. Kendimi çok sakınmadan ortaya koyuyorum. ‘‘Benden korkmana gerek yok. Çok zayıfım aslında. Sen beni parçalayabilirsin’’ diyorum. Bu çok büyük bir avantaj, yani röportaja çıplak gidiyorum. Sonra, karşımdaki insana çok mutlu olduğumu hissettiriyorum. Halbuki her zaman o kadar mutlu olmuyorum. ‘‘Bana bir şey bahşediyorsun’’ yapıyorum. Belki çok dürüst bir tavır değil ama o bana ne kadar dürüst davranıyor ki?
Ne tür röportajlar prim yapıyor, hangileri kaynayıp gidiyor?
- Karşımdaki insanın daha farklı boyutunu ortaya koyabildiğim röportajlarım beğeniliyor. Kendi çevrem ise bilgimi sergilediğim zaman mutlu oluyor. Herkesi hoş tutmak zor! Mesela Erkan Mumcu'ya ölüm orucu sorusu sormuşum, bir kesim çok mutlu oluyor, sonra çıplaklar kampı demişim, hemen suratlar asılıyor!
Röportaj yapabilmek için insanda bazı temel donanımların olması gerektiğine inanıyor musunuz? Yoksa herkes yapabilir mi?
- İletişim kurabilecek kadar insanı tanımak gerekiyor. Ve sevgi gerekiyor. Nefretle yapılan röportajlar da gördüm, olmuyor, karşındakinden nefret edince iş çıkmıyor. Senin politik görüşlerinin, karşındaki insanın kültürel durumu, yaptığı iş, bunların çok önemi yok aslında, neticede o da senin gibi bir insan. Ve sırf bu yüzden bile olsa sevilecek biri. Röportaj yaparken Erdal İnönü benim için neyse Petek Dinçöz de o.
Sırayla ulaşmak isteyeceğiniz üç büyük hedef?
- Köşe yazmak isterim. Röportajlarda olduğu gibi kendimi kontrol altında tutabilirsem iyi şeyler yapabileceğimi düşünüyorum. Ve daha fazla para hayal ediyorum. Ve daha fazla zevk tabii...
Paylaş