Ayşe Arman: Futbol yönetiminde demokrasi olmaz

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Galatasaray'ın Büyük Kupa'yı alması sizde nasıl bir duygu yarattı? Keşke o takımın başında ben olsaydım dediniz mi!

- Yok. Hiç öyle hissetmedim, gurur duydum. Emek verdiğim bir takım. Galatasaray başarılı olduğu zaman en çok sevinenlerden biriyim. Bundan doğal bir şey olabilir mi? Hem zaten yeteri kadar başında durdum, yeteri kadar kupa gördüm. UEFA kupasından büyüğü var mı?

Tamam ‘‘yeni bir hayat’’a başladınız, başarmaya da kararlısınız ama en çok eksikliğini hissettiğiniz şey ne?

- Ben Türkiye'de gecenin ikisinde bile telefon açsam, olmayacak hiçbir şey yoktur! Burada zor tabii. Gerçi bir İmparator'a yakışacak şekilde davranıyorlar ama yine de binbir türlü zorlukla karşılaşıyorum. Geçen gün mesela, ‘‘Ben bir şeyleri değiştirmeye geldim. Yoksa burada ne işim var? Ya ben değiştireceğim ya da beni değiştirecekler!’’ dedim. Açık konuştum. Sonra ne oldu? Gazeteler, ‘‘Terim'den ültimatom!’’ diye bir başlık attılar: ‘‘Ya oyuncu alırsınız, ya giderim!’’ Oysa, benim söylediklerimle hiç alakası yoktu.

İki ülkenin basınını kıyasladığınız zaman arada ne fark var?

- Fazla bir fark yok. Burası biraz daha sert, o kadar! Ama en azından rahatsız eden yok. ‘‘Resminizi çekebilir miyiz?’’ diye soruyorlar. Hiçbir antrenmanda yoklar, biz izin verdiğimiz zaman geliyorlar, bizim uçağımızda yoklar, bizim otelimizde yoklar.

İTALYANLARA, ŞAMPİYONLUK SÖZÜ VERMEDİM

Futbolcularla iletişiminiz tam mı?

- Her geçen gün biraz daha iyi oluyor. Birbirimizi tanımamız için zamana ihtiyacımız var. Tabii Batistuta'nın gitmesi önemli bir olay, buranın sembolü olmuş. Seyircinin bir kızgınlığı var, ‘‘Neden satıldı?’’ diye. Seyirci, yeni transferler yapmamız için dayatıyor, takım uzun zamandır şampiyon olamamış. Roma, Milan, Juventus'un kadroları müthiş. Ama Galatasaray da, Arsenallar'a, Dortmuntlar'a göre çok küçük bütçeyle, çok büyük başarılar elde ettiğine göre, o zaman bize de bu başarıyı Fiorentina'da tekrarlamak kalıyor. Ama burada güzel bir şey var: Şampiyon olacağız diye söz vermedik. Başarılı olmaya çalışıyoruz.

Peki Fiorentina başarılı olursa, daha iyi bir takıma teknik direktör olarak gider misiniz? Yoksa benden bu kadar mı dersiniz...

- Siz bir şeyler duydunuz galiba! Vallahi hedefler hiç bitmez, bittiği zaman biz de biteriz. Türk insanı olarak herkesten yetenekliyiz. Her konuda kendimize güvenelim. Bugün benim, Hakan'ın, Alpay'ın, Arif'in en büyük destekçisinin Türkiye olması lazım. Köstek değil, destek olalım, Biz bir yolu açmaya aday bir grubuz. En büyük desteği de ülkemizden almamız lazım...

BENİ SİLEBİLİRLER Mİ İMKAN VAR MI

Bir gün topa tutulmaktan korkmuyor musunuz? Yani pekçok insan, ‘‘Ben yapacağımı yaptım’’ diyebilirdi, yeni denizlere yelken açmayabilirdi...

- 87'de Ankaragücü' nün başına geçtim. O gündür bugündür başarısızlık yüzü görmedim. Kimse beni göndermedi, hep istendim ama ben gitmek zorunda kaldım. Başarısız olursam mı? UEFA şampiyonu olmuş, inanılmaz işler başarmış bir adam olarak, yaşadıklarım bana yeter diyebilirdim. Ama enayilik! Yani bunca yıldır çalışmışım, çabalamışım, bir iki tane başarısız sonuç alacağım diye korkacak mıyım? Zaten başarısız antrenör başka, başarısız sonuçlar başka. Silebilir mi beni, imkan var mı? Ben Avrupa'da yerimi almışım.

Maç kaybedince nasıl hissediyorsunuz? İnssburg maçı mesela?

- Söylüyorum işte, yıllardır kaybetmeye alışık değilim. Tuhaf hissettim kendimi. Geldiğimden beri ilk defa biraz kötü oynadık. Ama daha rövanşı var...

Fiorentina'nın taraftarıyla Galatasaray taraftarları arasında fark var mı?

- Vallahi, ikisi de ateşli! Floransa'nın seyircisi çok meşhur zaten. İstanbul'da Fener var, Galatasaray var, Beşiktaş var, var oğlu var, ama burada şehrin tek takımı Fiorentina. Onunla yaşıyorlar. Burada da insanlar futbolla yatıp kalkıyorlar. Seyirciyle iyi bir elektriğimiz oldu.

Bu arada, İtalyan kızlarını görecek haliniz var mı?

- Benimle kimse bunları konuşmadı. Üstelik ben hemşehrime güvenmek isterim.

Demokrat falan değilim

Yönetici olunca çok demokrat olmak sökmez değil mi? Son kararı hep sizin vermeniz mi gerekiyor?

- Yüzde yüz. Her türlü sorumluluk sizde, tamam başkalarına da sorumluluk veriyorsunuz ama ben daha şimdiye kadar, kötü zamanda sorumluluğu üzerine alan birini görmedim. O zaman demokratik bir yapıdan nasıl söz edebiliriz ki? Belirli yerlerde demokrasi yoktur. Bazı şeyler tartışmaya açık değildir. Dünyadaki en zor şey karar vermektir. Verdiğiniz kararların bir değeri de var: Bir milyon dolar da olabilir, bir oyuncunun gitmesi yani istikbali de olabilir. Bu kararı ben veriyorsam, sorumluluğunu da ben alıyorum demektir.

Yani işler kötü gittiğinde topa tutulan siz oluyorsunuz...

- Galatasaray olarak kötüye gittiğimiz zamanlar olmadı mı, oldu, kim topa tutuldu? Ben. Bir tek insan da çıkıp ‘‘Sadece Hoca suçlu değil!’’ dedi mi? Demedi. Ben yetki vermiyor değilim ama onlar yanlış yapsalar bile, suçu üzerime alırım. Bir günden bir güne, ‘‘Yönetim yanlıştır, yardımcım hatalıdır’’ dememişimdir. Ama onlardan da en acımasız şekilde hesap sorarım. Kötü zamanda sorumluluk alacak kimse bulunamadığı için son kararı vermek de benim hakkımdır. Yani demokrat filan değilim. Ama ben kendime karşı da demokrat değilim. Benim bir gün, bir antrenmana geç kaldığım vaki değildir. İnsan değil miyim, kalamaz mıyım? Hayır! Ve kimse de kalamaz.

Medya, yabancıya yerliden fazla destek veriyor

Mesela Hagi deniyor da, başka bir şey denmiyor...

- İlk aldığım zamanlarda Hagi'ye neler dendiğini bildiğim için bugünleri görmek çok mutluluk verici! Yerli oyuncuların da hakkını vermek lazım. Neden biliyor musunuz, yabancılar geldiği zaman, onları bağırlarına bastıkları için. Bu çok önemli bir meziyettir. İş sadece sahadaki performansla bitmiyor, bizimkiler onların yabancılık çekmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Sonra seyirci yardım etmiştir, basın yabancıya yerliden daha fazla destek vermiştir. Tüm bunları da değerlendirmek gerekir. İki tarafın da katkısı var. İki tarafı da ayrı ayrı değerlendirip, aynı görmek lazım.

Havuza girmek varken İtalyanca öğrenmek kolay mı

Dil öğrendiniz tamam ama hiç sorun olmuyor mu? Hangi seviyede İtalyancanız. Yemek sipariş etme seviyesinde mi yoksa psikolojinizi anlatabiliyor musunuz?

- Perfekt değil, ama futbolcularımla konuşabiliyorum. Düşüncelerimi bayağı iyi ifade edecek durumdayım.

Çok hızlı öğrenmediniz mi?

- Herkese tavsiye ediyorum, yapsınlar, millete bok atacaklarına böyle bir şey için çaba göstersinler. Yaz sıcağında, havuzda serinlemek varken, günde beş saat bir adamın İtalyanca dersi alması kolay mı? Burada da bir hocam var, kendimi hala zorluyorum, ders almaya devam ediyorum. İnsanların zannettiği gibi uzun süredir gizli gizli ders filan da almıyorum. Ne zaman imzayı attım, o zaman başladım. Bizde on sene çalışıp ‘‘evet’’, ‘‘hayır’’ ‘‘merhaba’’ diyemeyen sporcular, antrenörler var. Bence bu ayıp. Hem o ülkeye, hem işine, hem de kendine saygısızlık. Benim kısa sürede İtalyanca öğrenmiş olmam çok sempati topluyor. Yok böyle bir şey diyorlar. Rai televizyonu benimle röportaj yapıyor, sadece ‘‘Soruları yavaş, yavaş sorun’’ diyorum, ‘‘Şunun şurasında bir aydır öğreniyorum’’, röportaj bittikten sonra tebrik ediyorlar. Evde Rai 1, Rai 2, Rai 3, hep onlar açık. Ve güne İtalyan gazeteleriyle başlıyorum. Türk televizyonlarını açmıyorum, açarsam Türkiye ile bağlantımı koparamam; o da bana da zorluk çıkarır.

Yazarın Tüm Yazıları