Paylaş
CHP’deyken demeçleriniz daha çok yayınlanıyordu sanki. Şimdi bu ilginin kesilmesini neye bağlıyorsunuz? Size düşmanlık mı yapıyorlar?
Bence yanılıyorsunuz, eskiden de demeçlerim her gün yayınlanmıyordu. Çok konuşan biri hiç olmadım. Hatta bana göre, eğer sessizlikten daha değerliyse sözcükleriniz, konuşmalısınız. Yoksa susmalısınız. Ben de hep kritik konularda konuşmayı tercih ettim. Şu anki ise düşmanlık değil belki ama bir defans...
Neden böyle bir defans olsun?
Çünkü medyada saflar belirlenmiş. İktidarın, muhalefetin, cemaatin medyası var. Ben de herkese gülücük dağıtan biri hiç olmadım, olamam. Kaldı ki, bunlar bizim için engel değil, dünyada parası da, medya gücü de olmadan başarılı olmuş pek çok siyasal hareket var. Biz de o listeye dahil olacağız.
Siz Türk siyaset hayatına ne yenilik getirmeyi düşünüyorsunuz?
Öncelikle bu demode siyaset anlayışından bıktı bu ülke! İstismar siyaseti mide bulandırıyor. Kimi dini, kimi milliyetçiliği, kimi Atatürk’ü, kimi de etnik kimliğini kullanıyor. Anadolu Partisi’yle bu çıkmazı aşmak istiyoruz. İkincisi, siyaset de siyasetçi de artık halkın nazarında iyi bir şey değil. Oysa biz, ülkenin donanımlı, temiz, sade, samimi insanlarla da yönetilebileceğini, bu değerlerin de prim yapabileceğini göstermek istiyoruz. “Yiyorlar ama çalışıyorlar!” algısı da yıkılmalı artık! Gençler ve kadınlar daha çok yetki sahibi olmalı. Rekor sayıda kadın kurucu, yönetici ve il başkanlarımızla bu iddiamızı kanıtladık. Siyasetin gençleşmesi, kadroların yenilenmesi gerekiyor. Örneğin görevimi tamamladıktan sonra, yerimi bir an önce genç bir adama ya da kadına bırakma düşüncesindeyim...
Tüm güç elinde olsun istiyor
Erdoğan’ın başında olmadığı AK Parti, bu seçimde aynı başarıyı sağlayabilir mi?
Bence hayır. Kendisini Alkadraz’dan da büyük, dünyanın en büyük hapishanesine kilitleyen ve bin bir odasında kendi sesinin yankısını dinleyen yapayalnız bir adam artık o! Partinin başına emir eri getirmesine rağmen etkisi azalacaktır. Onun için başkanlık provaları yapıp duruyor. Bu yolda partisine ihtiyacı olduğu için de ipleri elinde tutmak istiyor. Seçime kadar bu stratejiyi izleyecek. Rejimi değiştirmek için her yolu deneyecek. Tüm güç elinde olsun istiyor, çünkü yargılanmaktan korkuyor. Telaşı, bulduğu her kalabalığa hitap etmesi, kutuplaşmadan güç aldığı için bunu her fırsatta derinleştirme çabası da bundan. 7 Haziran’dan sonra, kaçak sarayında hapsolmuş halde, yargılanacağı günü beklemek zorunda kalabilir...
AKP’nin kendini imha etmesini mi bekleyeceğiz
AK Parti’deki fireler, seçime yakın yine mağduriyet yaratma çalışmasının parçaları. Komisyonda 9 AKP’linin kararının toplumda yarattığı infiali azaltmak için bir çalışma yaptı AKP yönetimi. Davutoğlu’nun imaj parlatmaya ihtiyacı vardı. Sonuçta “Vay be, AKP’de de Yüce Divan yolunu açmaya çalışan vicdanlı milletvekilleri varmış!” imajı yaratıldı. Ne var ki, kendilerinden çok muhalefet konuştu bu konuyu ve hâlâ konuşuyor. Allah aşkına, muhalefet AKP’nin kendi kendini parçalamasını, imha etmesini mi bekleyip duracak? Ülkemiz böyle mi düze çıkacak, yoksa etkin muhalefet çalışmalarıyla ve halkın güvenini kazanarak mı?
Basiretsiz muhalefet bizden korkuyor
Bu arada geçmiş olsun, geçen hafta hastaneye kaldırıldınız. Ne oldu? Nazar mı değdi?
Hani düşüp kalırsınız ya, öyle oldu. Yıllardır hiç doktora gitmemenin acısını, üç-dört gün gözetim ve tıbbi takip altında kalarak ödedim. Fazlasıyla yoğun bir dönem yaşıyorum. Anadolu Partisi’nin kuruluş çalışmaları, ardından örgütlenme mesaisi, geç saatlere kadar süren görüşme trafiği, uykusuz geceler sonunda bedenim beni uyarmıştı ama dinlememiştim. Bu süreçte yaşananlara da üzüldüm. Resmen bir linç kampanyası yapıldı. Mahremiyete saygıları olmadıkları gösterdiler, hastalığım üzerinden akıldışı senaryolar ürettiler. Gerçi anamuhalefetin, işi gücü bırakıp kaba bir dille sağlığı siyaset malzemesi yapmasını yadırgamıyorum artık. Çünkü herkes basiretsiz, politika üretmekten aciz yönetim anlayışlarına alıştı.
Yüce Divan’dan yırtmaları tam bir tiyatroydu!
Egemen Bağış’ın “Başlarım sizin oylamanıza!” tavrıyla kutuya fırlattığı oy zarfı için ne diyorsunuz?
Dini kullanıp ahlakı kullanmayanların nereye kadar gidebileceğinin resmidir! Sonuçtan ve yaptığının kapatılacağından emin bir tavır o. Küstah ve arsız bir tavır. Süreç bütünüyle dehşet verici.
Yüce Divan’dan yırtmalarını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında olan biten, tam bir tiyatroydu. AKP, sureti haktan görünmek için soruşturma komisyonu talep etti, kurdu. Ardından yayın yasağı koydu. Muhalefet, buna karşı hiçbir formül geliştiremeyip, gizli saklı ve “kendin pişir kendin ye bir komisyon”a meşruiyet kazandırdı. Oysa çok büyük tepki geliştirebilir, ortalığı ayağa kaldırabilirdi. Hatta, AKP’nin “Ya bizde de vicdanlı milletvekilleri var” algı yönetimine kandı. Zannetti ki, Genel Kurul’da AKP milletvekilleri, gizli oylamada gerçek iradelerini sergileyecek. Muhalefet yine bir illüzyona kapıldı. “Hala AKP de fire var!” filan diye oyalanıyorlar. Oysa, her şey hesaplı kitaplı RTE’nin “Yüce divan kararı çıkmayacak” emrine uygun yönetildi. Ha yüce divana gitseler n’olacaktı, o da ayrı mesele. İşlerine gelen sonucu yaratmak için ellerindeki tüm olanakları kullanmayacaklar mıydı? Hep böyle yapmadılar mı? Hiç gitmemek üzere kurgulanan bir yapıdan farklı bir şey beklenebilir mi? Esasen mahkeme üzerinde de alternatif bir çalışma yapıldığı biliniyor. En son Anayasa Mahkemesi üyelerinin, Haşim Kılıç’tan habersiz, ona bilgi vermeden- nasıl olsa emekli olacak ya- cumhurbaşkanına bağlılık bildirmeye gittikleri yargı çevrelerinde çok konuşuluyor. Şu olurdu muhtemelen, Yüce Divan, bakanlar hakkında ilk celse beraat kararı verir ve yargı eliyle aklamış olurdu. Buna kimsenin söyleyecek sözü de olmazdı, değil mi? Şimdi anladınız mı “17 kişilik Anayasa Mahkemesi’nin 14 üyesini yürütme organı atasın” diye niye anayasa değiştirdiklerini…
Gülmem gerekirse gülerim Sert olmam gerektiğinde sert olurum
Partinizin sitesinin açılış fotoğrafında gülümseyen bir haliniz var. Biz, daha sert mizaçlı fotoğraflarınıza alışığız. Bundan sonra yumuşak yüzünüzle mi karşılaşacağız?
Ben neysem oyum! Pek çok fotoğrafım var çeşitli anlara tanıklık eden. Gülen de var, ağlayan da. Kimseye hangisini kullanacağı yönünde bir telkinim olamaz. Sürekli sırıtan birisi de hiç olmadım. Gülmem gerekirse gülerim, sert olmam gerektiğinde olurum. Bundan sonra da neysem, ne hissedersem o olacağım.
ADALET SADECE ONLARIN MÜLKÜNÜN TEMELİ ARTIK
Anadolu Partisi deyince ne gelsin insanların akıllarına…
Unutulan dayanışma yeniden hatırlansın. Termiğe karşı zeytin, HES’e karşı dereler yaşasın. Altın madeni yerine topraklarımız, hayvan türlerimiz korunsun. Yardım edilmiş değil de, yok edilmiş yoksulluk neden olmasın? Tarımın planlanmasını, sadece paranın değil insanların özgür olmasını istiyorum. Bunun için iyi bir takım ruhu yaratmak, oyun kurucu olarak da siyasete temiz hava ve sükuneti ama kararlılıkla taşımak istiyorum. Özel olarak ilgilendiğim adalet ve hukuk konularında ülkeme katkı sağlamak istiyorum. Adalet bize öğretilen ve yaşamak istediğimiz şey olmaktan çoktan çıktı. Ne yazık ki adalet sadece onların özel mülkünün temeli artık! Bizse, adalet halkın güvenebileceği umut kapısı olsun istiyoruz.
ULUSALCIYIM MUHAFAZAKARIM VE DEMOKRATIM
Siz ulusalcı mısınız?
Bu kavram AKP politikalarına karşı olanlara yapıştırılan bir yafta haline getirildiğinden beri ulusalcılık konusunda herkesin kafası karışık görünüyor. Benim kafam çok net. Akıl, bilim, insan sevgisiyle yoğrulmuş bir yurtseverlikten kime ne zarar gelir ki. Ulusal değerlere bağlılıksa, gücümü bu topraklardan almaksa, sosyal devletin güçlenmesi, sağlık ve eğitime eşit olarak herkesin ulaşabilmesi, insanların temel ihtiyaçlarının ön plana alınması, beton yerine ağacı tercih etmek, ülkemin üretim modellerini değiştirerek özkaynaklarıyla teknoloji üretimi yapmasını, dışa bağımlılıktan kurtulmasını istemek, bölünmesini istememek, ulusalcılıksa evet! Ayrıca sanki dünyada ulusal değerlerini önemsemeyen bir devlet adamı var da, global bir pasaport icad edildi de ben mi bilmiyorum. Ama sadece o değilim. Kadın hakları ve kadın erkek eşitliğine gelince, orada da örneğin ben bir muhafazakarım. Çünkü bu eşitliğin ve hakların muhafazasını istiyorum. Kültürlere saygıya gelince tam bir demokratım. Daha devam etmemi ister misiniz?
Ara ara “Deli miyim! Niye uğraşıyorum bunlarla!” demiyor musunuz?
Demez olur muyum? Siyasetle ucundan bucağından ilgilenmiş bir çok insan, bunu zaman zaman düşünüyordur. Bazen öyle akıl dışı şeyler söyleniyor yazılıyor ki hakkımda, ben miyim bu insan diye şaşırıyorum. Neyse ki, zorluklardan yılmak gibi bir huyum da yok.
ERKEKLEŞMEDEN SİYASET YAPMAK MÜMKÜN MÜ?
Siyaset bir erkek işi olarak kabul edildiği için, böyle soruyorsunuz. O alana hakim olanlara benzememekten söz ediyorsunuz. Ben aslında kadın-erkek değil, “insan” gibi siyaset yapılmasını tercih ederim. İnsan gibi yani, şefkatini, zarafetini, merhametini, kararlılığını ve yaratıcılığını yitirmeden. Bunlar aslında sadece kadına değil insana ilişkin erdemler. Belki de kadınların “siyaset bir erkek işi değildir” i göstermeleri gerekiyor artık. Çünkü siyaset aslında hayatın ta kendisi ve bunu kadınlar iyi bilir. Bir genç anne genel başkan yardımcımız var ve 6 aylık bebeğiyle genel merkeze gelip gayet verimli çalışabiliyor. Önemli olan siyaseti doğal alanınız olarak görebilmek ve kararlı olmak. Kadınların, onları ilk fırsatta elimine edip evine göndermeye çalışan sisteme karşı pes etmemeleri, dirençli olmaları gerek…
Paylaş