Paylaş
19 yaşında pırıl pırıl bir genç kadın. Konyalı. İnanılmaz büyük bir başarıya imza attı.
Geçen sene Avrupa Şampiyona’sına büyükler kategorisinde ilk kez katılmıştı, üçüncülük aldı. Bu sene ise Dünya Şampiyonası’nda birinci oldu.
Bugüne kadar 19 yaşında şampiyon olan kimse yok. Onunki bir ilk.
Zeliha, deli gibi çalışkan, azimli ve disiplinli bir sporcu. Tekvandoya da âşık. Haftada 30 saate yakın antrenman yapıyor. Ona ulaşabilmek mümkün değil, hep antrenmanda. Bu kadar büyük başarılar da ancak böyle geliyor...
Esprili, komik, eğlenceli, dünya tatlısı bir kız. Başarılarının devamı dileğiyle. Onu, avuçlarımız patlayıncaya kadar alkışlıyoruz ve başka genç sporcu kızlara örnek olmasını diliyoruz...
HAMİŞ: Bir alkış da hocası Ali Şahin’e! Böyle değerli hocalar oldukça, böyle şampiyonlar da olacak!
Biz seni 2017 Dünya Tekvando Şampiyonu olarak tanıyoruz ama bunun dışında hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Kimsin, nesin, nereden geldin?
- Hemen anlatayım. Konya, Beyşehirliyim. Babam emekli, annem ev hanımı...
Nasıl bir ailede büyüdün?
- Birbirine düşkün bir aile. Biz dört kız kardeşiz. Şükran Ablam, Merve Ablam, Melis Ablam var ve ben. Ben küçükleriyim. Onlar benim en yakın arkadaşlarım. Her şeyimi onlarla paylaşırım.
Hepsi senin kadar güzel mi?
- Tabii ki öyle. Fakat ailede, bir sarışın benim. Annem, babam ve ablalarım esmer. Sarışın, mavi gözlü bir ben çıkmışım.
Ailede senden başka sporcu var mı?
- Melis Ablam tekvando yapıyordu. Merve Ablam evlenmeden önce futbol hakemliği yaptı. Babam da eski futbolcu. Herkes amatörce bir sporla uğraşmış bizde ama benim kadar kimse tutkuyla bağlanmamış.
Seni kim teşvik etti?
- Babamın lokantası vardı. Oraya tekvando eğitmeni abiler, ablalar geliyordu. Onlara özenerek başladım...
Kaç yaşındaydın?
- 10. Bir de ben yerinde duramayan bir çocuktum. Tekvandoyla enerjimi de attığım için ailem destekledi. Tekme atmayı, dövüşmeyi o kadar sevdim ki, bu benim için bir tutku haline geldi. Bir daha çıkmamak üzere hayatıma girdi. Bugün sabırlı bir insansam, disiplinliysem hep tekvando sayesinde...
“O kadar narin ve kırılgan duruyorsun ki, ne alaka tekvando!? Böyle sert görünen bir sporla senin işin ne???” Herkes bunu soruyor di mi?
- Aynen ya! Herkesten bu tepkiyi alıyorum Ayşe Abla. “Sen nasıl vurabiliyorsun ki birine?” diyorlar. Ya da “Rakiplerin nasıl kıyıp da sana tekme atıyor!” filan. Oysa, bu bir spor. Tabii ki vuracağım, tabii ki tekme yiyeceğim. Yenmek de var, yenilmek de. Bu benim sadece gönül verdiğim spor değil, aynı zamanda benim mesleğim. O yüzden de sonuna kadar mücadele ediyorum.
Önyargılarımız yüzünden, tekvandonun bir kadın için fazla sert bir spor olduğunu mu düşünüyoruz?
- Aslında insanların tepki vermelerini anlıyorum. Ben küçükken ailem de “Ya bir tarafı kırılırsa ya sakatlanırsa!” filan diye endişeleniyordu. Ama korkacak bir şey yok. Tekvando başlarken önce jimnastik, sonra oyun şeklinde. Müthiş eğitici, öğretici bir spor. Sonra eğer hocanız kabiliyetli olduğunuzu düşünürse, müsabaka kategorisine giriyorsunuz. Benim hikâyemde böyle oldu.
Peki sana neler öğretti tekvando?
- Disiplin öğretti. Zamanı iyi kullanmayı öğretti. Kuralların önemi öğretti. Sabretmeyi öğretti. Kendi sınırlarımı öğretti. Onları aşmayı öğretti. Ve en önemlisi, insanın hayalini kurduğu bir şeyin, eğer çok çalışırsa, çok çabalarsa gerçekleşebileceğini öğretti.
Senin bazı videolarını gördüm, müthiş hızlısın, acayip serisin ve çok esneksin. O tekmeleri atabilmek için manyak gibi çalışmak lazım, değil mi?
- (Gülüyor) Aynen öyle! 10 yaşımdan beri o kadar sıkı bir çalışma yaptım ki, mesela benim yaşıtlarım sokakta ip atlayıp top oynuyordu, ben antrenmana gidiyordum. Herkes benimle dalga geçiyordu, “Bugün de gitme! Ne olacak ki!” diyordu. Ama ben kimseyi dinlemedim ve sürekli çalıştım. Gençler Kategorisi’ne geçtiğim zaman, Milli Takımlar Teknik Direktörüm Ali Şahin Hoca, “Bu kız boş değil! Kesinlikle bir cevher!” dedi ve benim elimden tuttu. Büyükler Kategorisi’nde ilk kez geçen yıl yarıştım ve Avrupa 3’üncüsü oldum. Bu yıl da ilk kez Dünya Şampiyonası’na girdim ve birinci oldum. Ben Ali Hoca’nın hakkını ödeyemem. Tamam, ben çok çalıştım ama her şey hocam sayesinde oldu.
Bu şampiyona ne kadar önemli?
- Dünyada bir ilki yaptım. Benim yaşımda dünya şampiyonu olan yok. Bu, o kadar disiplin, azim ve çalışma gerektiren bir şey ki, her gün mutlaka 5-6 saat fiks antrenman yapmam lazım, çünkü rakiplerim çok sağlam. Onları geçebilmek için sürekli bu tempoda çalışmam lazım. Allah’ın izniyle bu başarımı 2019 Dünya Şampiyonası’nda tekrarlamak istiyorum...
Hedefim 2020 Tokyo Olimpiyatları
Gelecek yıl yine Avrupa Şampiyonası var. Sonra Tekrar Dünya Şampiyonası ve derken 2020’de Tokyo Olimpiyatları. Olimpiyatlar için puan topluyorum şu an. Dünyada 6. sıradayım. Kendi kilomda ise yani 53 kiloda, birinci sıradayım. Önümüzde 3 yıllık zorlu bir süreç var, inşallah bu başarımı devam ettirmek istiyorum.
Alışveriş yapayım, makyaj yapayım gibi şeyler yok benim hayatımda!
Annen ve babanla mı yaşıyorsun?
- Hayır. Onlar bir buçuk saat uzakta yaşıyor. 9 aydır da ne annemi ne babamı doğru dürüst görebilmiş değilim. Sadece Dünya Şampiyonası dönüşü iki gece evde yatma fırsatım oldu, sonra tekrar kampa girdim...
Annen gelip köfte, dolma getirmiyor mu sana?
- (Gülüyor) Ev yoğurdunu çok seviyorum, onu yapıp getiriyor arada.
Okulu ne yaptın?
- Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi’nde okuyorum. Vakit buldukça gidip gelmeye çalışıyorum.
Senin tekvandodan ve antrenmanlardan başka hayatın yok değil mi?
- E biraz öyle. Ama bundan da şikâyetçi değilim. Başka türlü böyle büyük başarı gelmez. Sosyal hayatım sıfır. Mesela çıkayım, bir AVM’ye gideyim, alışveriş yapayım, makyaj yapayım, dışarı çıkayım, kesinlikle yok. Zaten antrenmanlarda o kadar yoruluyorum ki, bir sonraki antrenmana kadar dinlenmekten başka bir şey yapamıyorum...
Ailen, “Bu çocuğun normal bir hayatı hiç olamayacak!” diye üzülmedi mi?
- Tabii ki. Ama benim tekvandoya duyduğum tutku o kadar büyüktü ki, yapacakları bir şey yoktu. Mesela ayaklarım morarıyor sürekli ya da 2 ay öncesinde elim kırıktı. Dünya Şampiyonası’na kırık elle hazırlandım. Böyle şeyler oluyor. 2016’nın Aralık ayında da elim kırıldı, 2017’nin Nisan’ına kadar sürdü. Kırıldı, çatladı sonra tekrar çatladı, kırıldı falan. O 5-6 ay zorlu bir süreçti benim için. Ali Hoca, kırık elime göre metot uyguladı. Sağ olsun hocam psikolojik olarak da yanımdaydı.
Antrenörünün başarında payı ne kadar?
- Yüzde 100.
Evlenmek filan istemiyorum!
Şu an erken ama ileride evlilik filan...
- Aman, evlenmeyi falan hiç istemiyorum!
Evlensen de bir sporcuyla mı evlenmek istersin?
- Allah ne çıkarır karşıma bilemem ama şu an kesinlikle istemiyorum. Mesleğim olan, hayatım olan, canım tekvandom var! O bana yeter. Şimdilik kendimi tekvandoya adamak istiyorum. Ben bir savaşçıyım. Nereye kadar giderse bu savaşı sürdürmek istiyorum...
SOL AYAĞIM KUVVETLİDİR!
Solak olmanın faydası ne?
- Ooo, her şeyi de biliyorsunuz! Tekvandoda iki ayağın da özelliği var. Bazı sporcular var, sadece sağ ayağını kullanıyor, sol ayakları yok gibi. Benim şansım, ben ikisine de aynı kuvveti verebiliyorum. Ama solda biraz daha iyiyim. Elde ise sağda...
Birinin beni dövmesi zor, elimde hazinem bol
Senin kendini en özgür hissettiğin yer neresi?
- Tatami! Biz mindere tatami diyoruz. Tatamiye çıktığımda, o masum kız gidiyor, yerine bir aslan geliyor. Gerçekten öyle. Aslan kesiliyorum. Her yer sanki karanlık oluyor ve ben sadece dövüşeceğim insanı görüyorum...
Erkekler bile senin için “Bu güzel kızdan yumruk yemek istemezdim!” diyorlar. Sen ne diyorsun?
- Valla, gülüp geçiyorum..
Seni birinin dövmesi mümkün değil, di mi?
- E zor. Kendimi savunabileceğim her türlü şeyim var. Elimde hazinem bol!
Dışarıdan bakınca hanımefendi biriyim ama dövüşürken değil
Hiç kendini dışarıda savunmak zorunda kaldın mı?
- Allah’a şükür olmadı öyle bir şey. Dışarıda hanımefendi biriyim.
Ailen seni izleyince ne hissediyor?
- Müsabakalara geldiklerinde de annem kalp krizi geçirecek gibi oluyor. Babam da aynı şekilde. Heyecandan, gerginlikten ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Maça çıkacağım zaman ben onları sakinleştiriyorum, “Bir şey olmayacak! Netice de bu bir oyun! Canım acımayacak” diyorum.
Dünya Şampiyonluğu’nu bekliyor muydun?
- Tamam çok çalıştam ama bana bile sürpriz oldu. Çünkü Dünya Şampiyonası, o kadar zor ki. Üstelik en yoğun sıklet de benim sıkletimdi. 53 kiloyla yapıyorum, tam 57 ülke vardı...
Ama hepsini yendin işte! Nasıl bir mutluluktu yaşadığın?
- Tarif edilemez bir mutluluk! En çok da ülkemi başarıyla temsil ettiğim için sevindim. İstiklal Marşımızı okuduğumuzda dizlerim titriyordu. Hem gülüyordum hem ağlıyordum...
Paylaş