Paylaş
Ona, abisi Ozan Doğulu’ya, o muazzam orkestraya, yaptıkları müziğe, o müziğin kalitesine...
Enerjilerine...
Baştan çıkarma kabiliyetlerine...
Evet, âşık oldum.
Dün gece tanık olduğum şey olağanüstüydü.
Bir ayindi.
Bir toplu delirme haliydi.
Kendinden geçmeydi.
“Çıldırrrr” diye bağırdı, çıldırdık.
“Boşveeeer” dedi, boş verdik.
“En seksi halinizle bakııın” dedi, baktık.
O ne derse onu yaptık.
Onun elinde bir oyuncak gibiydik, hep birlikte şarkılarını söyledik.
Yüksek sesle, bağıra çağıra...
Bir tür iç boşaltma seansı.
Hipnoz olmuş gibiydik.
Bir şey yaptı hepimize ve büyülendik.
*
Konser dediğin 4,5 saat sürer mi?
Üstelik bir an bile düşmeyen bir tempoyla...
Herkes çılgınca dans eder mi, bir an bile durmadan...
Bir sürü konser izledim bugüne kadar. Ama tarifi yok dün Bianca’da tanık olduğum şeyin. Ne yapıyorsa Kenan farklı yapıyor.
Bildiğimiz şarkılarını bile değişik yorumluyor.
İnsan yerinde duramıyor, caz, rock Allah ne verdiyse söylüyor, insan başka bir ruh haline geçiyor...
Tanımlanması zor bir ruh haline...
*
En çok da galiba abi-kardeşin ilişkisinden etkilendim ve itiraf ediyorum çok kıskandım.
İki kardeş, nasıl bu kadar yakın, sanki bir insanmış gibi olabilir?
Kim bu kadar kardeş olabilir?
Bir düşünün, kendi ilişkilerinize bakın, kardeşinizle ne kadar yakınsınız ne kadar uzaksınız, tabii ki hepimiz yakınız ama aynı işi yapabilir miyiz?
Aynı sahnede bu kadar rahat komplekssiz rolleri paylaşabilir miyiz?
İki kardeşin birbirini tamamlama halleri de beni büyüledi. Onların dünyada kimseye ihtiyaçları yok gibi...
Yeryüzünde kalan son iki insan olsalar bile, birbirlerine yeterler, devam ederler, müziklerini yaparlar, eğlenirler, eğlendirirler.
Ben dünkü konserde, Yurdaer Doğulu’yu da andım.
Babaları.
Biliyorum biraz yaşlılar gibi konuşuyorum, fakat gerçekten de içimden babaya bir selam çaktım ve tabii annelerine de...
Müthiş iki müzisyen yetiştirmişler.
Gözlerim doldu onların birbirleriyle ilişkisini görünce...
Birbirlerini gaza getiriyorlar, atışıyorlar, bakışıyorlar, gülüşüyorlar, azıyorlar...
Birlikte çoğalıyorlar... Sahnede başka bir boyuta geçiyorlar. Ben artık manyak bir Kenan fan’ıyım.
Moraliniz bozuksa, keyfiniz yoksa, canınız sıkkınsa ya da tam tersi çok neşeliyseniz, keyfiniz yerindeyse, aslında hangi ruh halinde olursanız olun...
Mutlaka Kenan Doğulu konserlerine gidin...
Bilin ki adam sizi eğlendirmek için kendini parçalıyor.
Ve sahnede inanılmaz bir enerji makinesini dönüşüyor, devleşiyor, boyu oluyor 2.10...
Son bir itiraf...
Sahnedeki Kenan’a “hayır” diyebilecek kadın tanımıyorum!
BENİ YENİDEN ŞARJ ETTİNİZ
KIVIRTMADAN söylüyorum. Yarım Kalan Hayatlar’a verdiğiniz olağanüstü destek için binlerce teşekkür. Öldüm, bittim, eridim. Beni yeniden şarj ettiniz. Tamamdır, yola devam. Azimle, şevkle...
DEVAM mail’leri
Genellikle beni yeren mailler yayınlamayı tercih ediyorum.
Ya da bana kafa atanları.
Öbür türlüsü ayıp çünkü.
Ama bu sefer, bu konuda, kafa atan yok, yeren de yok, gerçekten yüzlerce destek maili geldi.
Bazılarını yayınlıyorum, biraz daha gaza gelebilmek için...
Ve tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Küstüm çiçeği olmayın
Sen benim ve benim gibi bir çok insanın isteyip de bir türlü imkan yaratamadığı bir şeyi hepimiz adına yapıp, içimizi, vicdanımızı huzura kavuşturuyorsun.
Dünyada hâlâ iyi bir şeylerin olabileceği umudunu yeniden hissettiriyorsun...
Birkaç kendini bilmez, sırf bu güzel işleri kıskandı diye “küstüm çiçeği” olmanın bir manası yok... Sakın haaaa... Sen bizim Ayşemizsin, sana devam etmek yakışır... Bu arada reklamsa reklam kardeşim, doğru bir işe vesile olan her firma alkışı hak ediyor bence, nasıl Özsut’ün ürünlerinin bozuk olmasından birinin zehirlenmesi bir haber olabilirse, bir hayır işine vesile olması da pekâlâ haber olur...
(Sezer K.)
İyi bir şey yapıyorsunuz
Sizin küsebileceğinize asla inanamam. Çünkü siz de biliyorsunuz ki, bu tarz muhalefet yapan, sivriliği beceri sayan insanlar her zaman vardı, her zaman olacak. Meydanı onlara bırakmayacak kadar sağduyulu olduğunuza inanıyorum. Siz, iyi bir şeyler yapmaya çabalıyorsunuz, lütfen yolunuzdan dönmeyin. (Banu.)
Yarım Kalan Hayatlar’a ağlıyorum
Bütün röportajlarınızı takip ediyorum. Hem de bayıla bayıla. Yarım Kalan Hayatlar röportajlarınızda da okurken salya sümük ağlıyorum. Küstüm yazısını okurken, bir kere daha ağladım. Dopdolu bir hayatın içinde çabalayıp duran bir kadın... Tanınmışlığını, popülaritesini muhtaç olan insanlar için kullanan bir kadın... Oradan oraya koşturuyor. Bayağı da işler beceriyor. Hiç küsme Ayşem, devam, pabuç bırakma onlara, biz seni seviyoruz, süper, süper, süpersin... (Melek T.)
Madem reklam, herkes yapsın
Madem reklam vs. diyorlar, herkes yapsın... Her gün 20 bin lira toplansa, kaç kişinin hayatı değişir biliyor musun? Sanki sen tuttun da, adı sanı bilinmeyen bir tatlıcıyı tanıttın. Zaten adamların iyi pasta yaptığını hepimiz biliyoruz. Takma kafana, tam gaz devam...(Fazilet.)
İnadına devam
“Küstüm, rapor veriyorum” başlıklı yazını okuyunca şaşırmadım aslında, içimden “Adanalılık damarı” tutmuş dedim. Gazeteciliği, üniversiteyi bırakıp başlayabilecek kadar tutkuyla sevmişsen, kusura bakma ama küsemezsin. Gazeteciliğin dikensiz gül bahçesi olmadığını biliyoruz. Hatta, zemini en kaypak sektörlerden biri. Ama sen önemli bir şey yapıyorsun. Nefret, kalitesizlik, işgüzarlık kadar yardımseverlik, hoşgörü ve kaliteli yaşam da bulaşıcıdır. Yazılı ve görsel basında hangisi çok yer alırsa, toplum oraya doğru gider. Senin başlattığın “Yarım Kalan Hayatlar” projesi basında ilk olacaktır ve inan devamını da diğer yazarlar taklit edecektir. Etsinler de. İnsanlara yardım etmenin neresi yanlış? Senin yaptıklarını eleştirenler hayatlarında kaç kişiye yardım edebilmiş? Varsın reklama girsin, hanutçu yazar olmandan daha iyidir, en azından aldığın parayı ihtiyacı olana veriyorsun. İnadına devam et.
(Bahadır G.)
Paylaş