Latİf Demirci’nin geçen hafta bir biri üstüne çizdiği Halloween karikatürleri boşuna değildi. Çünkü bütün dünyada Halloween Cadılar Bayramı kutlanıyordu.
Ben nereden biliyorum?
Aslında bilmemem gerekir, çünkü bir Müslüman ülkede yaşıyorum, Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Dubai’de.
Ama bizim yaşadığımız sokakta öyle bir kutlandı ki, bilmememe imkan yok
Bilmeyen öğrenir.
Ben de öğrendim.
Kötü ruhları kovmak için kutlanan bir bayram. Bir şenlik. Cadı kılığına giriliyor. Ve küçük çocuklar, kapıları çalıyor, açanlar onlara şeker veriyor. Halloween, Amerikan menşeli. Gelin görün ki, Dubai’de yaşayan neredeyse bütün Avrupalı expatlar, bu bayramı en canlı şekilde kutladı. Genelde Amerikalılara burun kıvıran Fransız komşum bile, hayatının en önemli kutlamalarından biriymiş gibi davrandı.
"Alya da davetli. Saat 6’da mutlaka gelsin..."
Tereddüt ettiğimi görünce, ekledi:
"Merak etme güzelleşmesi gerekmiyor, mümkün mertebe çirkinleşmesi lazım!"
"İyi n’apalım, geliriz" diyorum.
***
İlk Cadılar Bayramımız.
Heyecanlıyız, soluğu markette alıyoruz.
Müslüman bir ülkede, marketlerde, çeşit çeşit Halloween kostümleri, şapkaları satılıyor. Alya’ya küçük kırmızı bir şeytan kılığı seçiyoruz. Kıpkırmızı bir elbise, kafasında boynuzlar, elinde üç dişli çatal var. Pek bir yakışıyor. O da kıyafetini çok seviyor, elinde çatalıyla koşturup duruyor.
Bir ara kendimi "Bal kabağı da alsak mı, çorbasını yaparız" derken yakalıyorum.
Aynı anda kendimi azarlamaya başlıyorum.
Yok artık daha neler...
Görgüsüzlüğün bu kadarı yeter!
***
Bizim sokağı göreceksiniz...
Boy boy çocukların üzerinde çeşit çeşit kıyafetler. Cadı kıyafetleri, hortlak kıyafetleri, maskeler. Anneler aynen. Boyanmışlar. Kendilerini korkunç bir hale getirmişler. Karanlıkta görseniz kaçarsınız. Pamuklardan örümcek ağları yapmışlar, bahçelerine mezarlar yapmışlar, iskeletler koymuşlar, bir faaliyet bir faaliyet, bayağı da sanatsal...
Birden kendimi öksüz hissettim.
Bizim böyle kostümlü maskeli bir bayramımız yok.
Ama daha önemlisi, anne babalarla çocukların birlikte hazırlandığı, birlikte kurduğu, birlikte değerlendirdiği bir şenlik de yok.
Her şey, küçüklerin büyüklerin ellerini öpmesi üzerine dayalı.
Eskiden mendillerin içinde verilen harçlıklar varmış. Şimdi o da yok. Ya dolar ya da Euro.
Bayram dediğin de, tatilden ibaret.
Bütün ailenin birlikte olması da nedir zaten, anneler babalar başka yerde, çocuklar başka yerde, herkes kendi kafasına göre...
***
Oysa biz ne mutluyuz, "babaçi" yanımızda.
Babaçi, Alya’nın babaannesi.
Alya, babaannesini öyle çağırıyor.
Bizim de hoşumuza gidiyor, "Apaçi" gibi. Aslına bakarsınız çok da haksız sayılmaz, Betûl Mardin, halkla ilişkilerin Türkiye’deki savaşçısı, apaçisi...
Apaçi babaçi, tam ben sokak kapısını açacakken, bir şey söyleyecek gibi oluyor. Ama söyleyemeden, ben kapıyı açıyorum ve Cadılar Bayramı çocukları, evin içine doluyor.
Ve Alya, hayatının şokunu yaşıyor.
Hayatında ilk kez, cadılarla karşı karşıya kalıyor. Ağlamaya başlıyor.
Eşek ben! Nasıl açtım kapıyı, çocuk korkuyor, titreye titreye ağlıyor.
O ağlıyor, kapıdakiler de "Şeker de şeker!" diye tutturuyor.
Artık bu cadı ve hortlak maskeleri de acayip gelişmiş, gerçekten insanı ürkütüyor.
Ben zannediyorum ki, çocuğu kapıp, korktuğu şeyin üzerine gideceksin, o zaman korkuyu daha kolay atlatır.