Paylaş
Adı "Leap of Faith."
"Kader Atlayışı" anlamına geliyor.
Dubai’de yeni açılan Atlantis Otel’in Su Oyunları Parkı’nda (Aqua Park), bütün haşmetiyle dikiliyor.
Hangi otelden söz ettiğimi anladınız değil mi?
Açılışına 20 milyon dolar para harcanan, CNN ve BBC gibi kanallara haber olan otel.
Charlize Theron, Robert de Niro, David ve Victoria Beckham, Kylie Minogue gibi ünlüler de katılmıştı görkemli açılışına.
Neyse, beni otel değil, "Leap of Faith" ilgilendiriyor.
Mayonuzla bu tapınağın üçüncü katına tırmanıyorsunuz.
En en tepesine, 27.5 metreye...
Minicik bir delik var orada, içinden sular akıyor aşağıya, o deliğe oturuyorsunuz, diyorlar ki "Kalp sorununuz var mı?" "Hayır, yok" diyorsunuz. "Peki yükseklik korkunuz?", ona da "Hayır!" diyorsunuz ama yemin ederim o anda korkudan geberiyorsunuz!
"Beni dikkatlice dinleyin" diyor karşınızdaki görevli. "Her şey birkaç saniyede olup bitecek, neyin ne olduğunu anlamadan aşağıda olacaksınız. Ama kurallara uymanız hayati önem taşıyor. Kollarınızı önünüze çapraz yapacaksınız ve tamamen geriye yatacaksınız, bacaklarınızı da çapraz yapın lütfen, hah tamam böyle, yolda biraz baskı hissedeceksiniz o kadar, ama çok eğleneceksiniz. Lütfen rahat olun ve gevşeyin."
Neredeyse, 30 metre yükseklikten kendimi boşluğa bırakacağım ve rahat olacağım öyle mi?
Pardon boşluğa da değil!
Köpek balıklarının yüzdüğü bir havuza düşeceğim.
Arada cam var ama olsun.
Kafası çalışan bir insan bunu yapar mı?
Üstelik doğum gününde...
Dünyanın en güzel adamıyla, dünyanın en güzel yatağında uyanıyorum.
Ama karın ağrıları içinde!
Çünkü uyanır uyanmaz hatırlıyorum.
Bugün o gün...
Bugün büyük gün...
Benim "o şey"den, atlamam gerekiyor!
Ama canım istemiyor.
Ben uyumaya devam etmek istiyorum, yatakta gerinmek istiyorum, yatakta kahvaltı yapmak istiyorum, belki bir kere daha sevişmek istiyorum.
En son istediğim şey lanet olası mayomu giyip, lanet olası 30 metreden atlamak.
Kendi kendime icat çıkardım.
Niye böyle manasız bir hedef koyarsın ki?
Aptal Ayşe.
Aptal Ayşe.
İstemiyorum.
Yok yalan söylüyorum, benimki istek ya da isteksizlikle açıklanabilecek bir durum değil, ben korkuyorum, ölümüne korkuyorum.
Evet dibinde yatan endişe bu:
Ya doğum günümde ölürsem?
Yoo şaka değil, var böyle hikayeler, oluyor.
Ya benim sonum da "39 yaşına bastığı gün 30 metrelik bir kaydıraktan suya atladı, bir aksilik oldu ve öldü" olursa?
Roller coaster’lar kopuyor, insanlar ortalığa saçılıyor.
"Sakın atlama Ayşe!" diyorum kendi kendime.
Meltem’i hatırla.
Ne dedi?
"Erkeklerin testisleri ağzından çıkıyor gibi oluyormuş!"
Senin kim bilir nerelerine ne olur?
Vazgeç.
*
Olmaz, geçemem.
Yiğitliğe bok sürdüremem!
Çıktı bir kere ağzımdan!
"Atlayacam" dedim.
Bitti.
Hayatım boyunca, bir sürü saçma sapan karar verdim, uygulama zamanı geldiğinde manasızlığını çoktan idrak etmiştim ama ne fayda.
Eşek gibi yaptım.
O kadar derin bir iç çekiyorum ki...
Sevgilim, "Uyandın mı?" diyor.
Burnumdan öpüyor, doğum günümü kutluyor.
Birbirimize sarılıyoruz.
Şöyle bir suratıma bakıyor ve kulağıma, "Bir şey olmayacak, tedirgin olma. Ölmene müsaade etmem" diye fısıldıyor ve ekliyor "Seni rahatlatacaksa ilk ben atlarım."
"Dalga mı geçiyorsun?" diyorum.
"Kendime korkak dedirtmem. Bu benim doğum günüm. İlk ben atlayacağım!"
*
Ben küçükken de böyle sapıktım!
5-6 yaşlarındayken, mahalledeki çocuklarla sokakta oynarken, bir tahtaya saplanmış üç iğrenç paslı çivi gördük. Kazulet gibi çiviler.
Çok iyi hatırlıyorum, "Ayağınla bükersin, bükemezsin" konuşuluyordu.
"Ben bükerim" diye atladım.
Bir hışım bastım onların üzerine, lastik ayakkabılarımı deldi o çiviler, ayak tabanımdan girdiler, üstünden çıkmalarına ramak kaldı, mahalledeki çocuklar da ne yapacaklarını bilemedikleri için beni kanlar içinde eve taşıdı.
Hastane, tetanoz metanoz...
Ama kendime korkak dedirtmedim!
Hálá ayak tabanımda yürürken gerilme hissederim.
*
Gerilme karnımda şimdi.
Kelebekler, kuşlar, yarasalar filan uçuyor!
"Kahvaltı yapmayalım!" diyorum.
"Niye?" diyor sevgilim.
"Çok büyük bir basınçla iniyormuşsun. E şimdi biz yumurta, sosis, mosis takılırsak fena oluruz."
Bir kere paraglyding’de de benzer bir şey yaşadım.
Kimse uyarmadı beni, Fethiye’de Baba Dağı’ndan atlamadan önce çok sıkı bir kahvaltı yaptım, sucuklar, yumurtalar filan.
Aman Allah’ım ölüyorum sandım.
Bütün o yediklerim ağzıma geldi.
Bu güzel anekdotu sevgilime anlatıyorum.
"Peki tamam atladıktan sonra kahvaltı yaparız" diyor.
*
Ben seviyorum aslında bu adrenalin numaralarını.
Colorado’da da "pedalling" diye bir şey yapmıştım, dağa bağlısın, düşme ihtimalin yok, ama bilmem kaç metreden kendini boşluğa bırakacaksın, gel de bırak.
Sonunda yaptım ama bin dereden su getirdim.
Şimdi olduğu gibi...
Dubai’ye ilk geldiğimizde de, sahilde oturuyoruz, sevgilim en romantik halde, "Burada benimle yaşar mısın?" dedi, ben ise bir teknenin arkasından havalanan paraşüte bakıyordum, "Şunu yapıp geleceğim" dedim.
Gittim.
Yaptım.
Geldim.
Onun peşinden buraya da geldim.
Denk düşse, "bungee jumping" de yaparım.
Aydın Doğan’ın kızlarından biri yapmış, çok kıskandım bunu öğrenince.
*
Galiba ben korkmayı seviyorum.
Zaten doğum günümde de bu manyaklığı yapmak istememin sebebi, korkularımın üzerine gitmek.
Yataktan fırlıyorum, küçük bir kol hareketiyle perdeleri açıyorum, içeri ışık giriyor.
Pırıl pırıl bir güneş.
Ve ve ve...
İşte karşımızda.
27.5 buçuk metrelik Leap of Faith.
Su Oyunları Parkı, otel müşterilerine saat 10’da açılıyor, ziyaretçiler 11’de gelebiliyor, adı üzerinde bir sürü su oyunu var, daha doğrusu kaydırak var. Roller coaster’ın su versiyonu gibi.
Büyükler için adrenalin oyunları.
Şişme simitler var, tekli ya da ikili, onlara oturuyorsunuz, tek başınıza ya da sevgilinizle kendinizi sulara bırakıyorsunuz, yokuşlar, tüneller, karanlık, köpek balıkları, transparan camlar, sürprizler, basınç, hız...
Çarpa çarpa...
Çığlık ata ata yapıyorsunuz.
Hepsinin farklı farklı hissi var.
Ortak nokta adrenalin.
En fazla adrenalin salgıladığınız da benim sevdalı olduğum kaydırak.
*
Sevgilimle, ele ele Su Oyunları Parkı’na giriyoruz.
Kalbim ağzımda.
"Amaaaan ne olacaksa olsun!" diyorum, "Yeter, bitsin bu işkence. "
Maya Tapınağı’nın en tepesine tırmanıyoruz.
8 - 10 katlı bina yüksekliğinde burası.
Yapamayacağım galiba!
Kös kös yürüyerek aşağı inmeye de utanıyorum.
Kurbanlık koyun gibi o deliğe oturuyorum.
O gün ilk kayacak insan benim, bundan daha saçma bir şey olabilir mi, demek ki sabahın köründe gelmişiz.
Görevli, talimatları veriyor.
Dediklerini yapıyorum.
Kendimi aşağı bırakmadan son kez sevgilimle göz göze geliyorum.
"Alya sana emanet" diyorum.
Gülerek, "Saçmalama!" diyor.
Ve inanmayacaksınız ama görevliyle sevgilim, beni kafamdan tutup aşağı itiyorlar.
Arkamdan da "Happy birthday!" diye bağırıyorlar.
*
Ölüm, böyle bir şey mi acaba?
Her şey o kadar hızlı gerçekleşti ki, hiçbir şey hissetmedim.
Bir tek, "hız"ı hissettim.
Her şey 3 - 4 saniyede oldu bitti.
Ve pofffffffff diye suya düştüm.
Orada da bir cankurtaran var.
"İyi misiniz?" dedi.
"Hem de nasıl!" dedim.
Kendimi zımba gibi hissettim.
Canlı, diri...
Yaşasııııııın!
Kafama taktığım bir şeyi daha gerçekleştirmiştim.
Peşimden sevgilim de geldi.
Havuzun içinde kahkahalarla birbirimize sarıldık. Ve şöyle bir dönüp atladığımız kaydırağa baktık.
Ondan sonra da, "Fırsat bu fırsat" dedik, "Madem buradayız, kimseler gelmeden, bütün su oyunlarını tek tek deneyelim. "
İkili bir şişme simit aldık ve çığlıklar ata ata 7 kaydıraktan da kaydık.
Sevgilim çok hoşuma giden bir iltifat etti o arada, "Sen benim aynı zamanda çok eğlendiğim bir erkek arkadaşım gibisin!" dedi.
Popom şu anda mosmor oraya buraya çarpmaktan ama olsun her şeye değdi.
Sizin de böyle saçmalıklar yapıp, doğum gününüzde gönlünüzce eğlenebilmeniz dileğiyle.
Alışveriş merkezi gibi 1200 kişilik otel
Atlantis Otel’e gelince...
Üzgünüm ama bir numarası yok.
Hatta felaket.
Evet, otelin açılışı inanılmaz şaşalıydı, bu şehirde parayı bastırıp o kadar absürd şeyler yapıyorlar ki, dünyanın geri kalanı, "Ne oluyor orada? Bu ne patırtı?" diye dönüp bakıyor.
Mami bile "Açılışına 20 milyon dolar harcanan o otelde kalmak istiyorum" dedi. Özendiriyorlar yani insanı.
İçinde Nobu gibi iyi lokantalar var. Süper bir gece kulübü var. Müthiş bir akvaryum, 6 bin balık yaşıyor, seyretmeye doyamıyorsunuz. Gösterişli bir lobi. Her şey büyük, her şey görkemli.
2 bin 700 kişi çalışıyor, düşünün.
Çünkü 1200 odalık kocamaaaan dev bir otelden söz ediyoruz.
Alışveriş merkezi gibi. Bence korkunç. Ve kapılarını herkese açıyorlar. O yüzden de içerisi sürekli ana baba günü.
Araplar, Hintliler, Pakistanlılar günlük turistik geziye gider gibi geliyor.
Tek numarası, Su Oyunları Parkı benden söylemesi.
6000 ÇEŞİT BALIK
Süper bir akvaryum var bu arada. Öyle böyle değil. 6 bin çeşit balık bulunuyor. İnsan gerçekten seyretmeye doyamıyor. Ama en eğlencelisi önünde fotoğraf çektirmek.
Paylaş