Cumhuriyet’e sahip çıktım

Haberin Devamı

HAYATIN en acıklı anlarında bile insanı güldürmeyi başarabilen bir sanatçı o... Röportaj esnasında bir ara, tiyatrosuna iniyoruz, sokakta herkes durduruyor, birlikte fotoğraf çektirmek istiyor. Hiç kimseyi kırmıyor Levent Kırca. Esprisini de patlatıyor: “Kızım, iki gün sonra gelin, morgda da çektiririz! Gömünceye kadar vaktiniz var, kefeni açarsınız bir selfie çekersiniz...”

Cumhuriyet’e sahip çıktım

25 sene “Olacak O Kadar” yaptınız... Sonra ne oldu?
- Evet, tam 25 yıl yaptık! Mizahın çıtasını yükselttik. Yıllarca çalıştığımız kanalları birinciliğe taşıdık. Önce bizi yere göğe koyamadılar. Sonra bir gün geldi, istemediler...

Neden?
- Çünkü onlara problem yaratmaya başladık. Varlığımızla, daha sıradan komedilerle para kazanmanın önünü kesmiş olduk. Yavaş yavaş bizi yok etmeye çalıştılar. Yok edecekler ki, çıtayı tekrar aşağı çekebilsinler. Sonunda da programı toptan yayından kaldırdılar.

Suçlu sistem mi yani?...
- Aynen öyle. Bıraktığımız zaman ilk 5’teydik. Ben iddia ediyorum, iki hafta önceden reklamını yaparak, eski “Olacak O Kadar”lardan 70 dakikalık bir kolaj verelim, şimdi bile ilk 3’e gireriz...

Yani size ilgi azalmadı mı?
- Hayır efendim! Sizi göz önünden uzaklaştırırlarsa, sonunda unuttururlar da! Bize yaptıkları da bu. Oysa ayıptır söylemesi ben kendimi biraz Charlie Chaplin gibi hissediyorum. Benim mesela, internette 25-30 sene önceki bir skecime giriyorsun, tıklanma rekoru kırıyor. “Demokrasi apartmanı” diye bir şey yapmışım, Tayyip Erdoğan’ı oynamışım. O zaman henüz belediye başkanı düşün. Herkes yorumunda, “Levent Abi, sen oradan bugünleri nasıl gördün?” diyor.

Haberin Devamı


‘KAFAMA HAMAMBÖCEĞİ ATTILAR’


Peki mizahınızla insanlara örnek olabiliyorken, neden çıplak siyasete girdiniz?
- Yasaklıysan nerede mizah yapacaksın!

İlle de televizyon mu olması lazım?
- Televizyonda sizi 70 milyon seyrediyor. Tiyatroda 200 kişi. Ben mesela bir film yaptım, güzel de oldu. Ama dağıtmıyor şirketler. Oysa içinde en küçük politik bir şey yok...

Bütün bu anlattıklarınızda sizin hiç mi hatanız, günahınız yok!
- 100 tane şey çekerler, 99’unda meleksindir. Bir tanesinde, bir yerde bağırmışsındır, sabah akşam onu gösterirler, sen de izleyenin gözünde agresif olursun! Aslı’yla oturuyoruz bir yerde, yemek yiyoruz. Bir paparazzi geldi. İnanır mısın, bir hamamböceği bulmuş bir yerlerden, geldi başıma attı. Ben titiz adamım, hoşlanmam, huylanırım. Ben de daldım ona. Gece gündüz bunu, “Gazeteci dövdü!” diye verdiler. E tabii öncesini bilmeden, o şekilde izlersen haberi, “Ama Levent Kırca da çok itici oldu!” dersin.

Belediye başkanlığı adaylığı peki... O ne alaka?
- Bak Ayşecim, memleket işgal altındadır. Cumhuriyetimiz tehlike altındadır. Bugün bu ülkede Anayasa hiçe sayılmaktadır. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, “Ben bu Anayasa’yı kabul etmiyorum!” dediği için hukuk, guguk olmuştur. Zaten halkın yüzde 75’i hukuka inanmıyor. Bu ülkede, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli, onurlu paşalarını Ergenekon deyip hapishanelere tıktılar. Erdoğan da buna sebep olanlardan biriydi. Sonra, “Paralel devlet!” deyip, Cemaat’i karşısına alıp, bu olaylardan sıyrılma gayreti içerisine girdi. O dönem, yüz küsur gazeteci sırf gerçekleri yazdıkları Atatürkçü ve cumhuriyetçi oldukları için hapishanedeydiler.

Haberin Devamı


‘DURUŞMALARDA GAZ YEDİM’


Siz de gittiniz o duruşmalara...
- Aynen öyle. Oralarda gaz da yedim, dayak da yedim, itildim, kakıldım. O insanların karıları, çocukları ağlıyorlardı. Ben şu hastalık çıkana kadar, bunları sahnede sergiliyordum, adı da “Dımdızlak”tı. O dönem, insanların yanında olmak gerekiyordu. Olduk. Bizim mücadelelerimiz de çıkardı onları. Ben o dönem, Şule Perinçek’le orada koştururken tanıştım. Polis bizi tartaklarken. Onların verdiği mücadeleyi gözlerimle gördüm. Hayranlık duydum. Ve dedim ki, “Ben de size katılmak istiyorum”. Tamam, çok kısa bir süre içinde politikanın bana göre olmadığını gördüm ama onlar, “İstanbul Belediyesi seçimlerinde bizi temsil et! Bunu bizden esirgeme” deyince, kıramadım. Yoksa ben de biliyordum ki, belediye başkanı seçilmem filan mümkün değil...

Haberin Devamı

HAMİŞ

Levent Kırca röportajı üzerine, beni Oya Başar aradı. Üzgündü. Kırca’nın hastalığını basına, kendisinin duyurduğunu fakat “Yardımına yine ilk Oya Başar koştu!” ibaresinin daha önce haberi yapan gazetecinin yorumu olduğunu söyledi.
O, böyle bir şey dememiş. Fakat yalanlama ihtiyacı da hissetmemiş. Ben de, “Keşke doğru olmadığını söyleseydiniz! Hiçbirimiz müneccim değiliz, sizden bir açıklama gelmeyince doğru kabul ettik” dedim.
Haliyle bu meseleyi röportajda Kırca’ya sordum, o da Oya Başar’ın böyle bir laf etmediğini bilmediği için, şu an birlikte olduğu kadının hakkını savunmak adına- “Biz Oya’yla hiç görüşmedik. Hastalığımın başından beri yanımda olan Oya değil Aslı’dır” dedi.
Bu da Başar’ı üzmüş. Sanki aile olarak Levent Kırca’ya sahip çıkmıyorlar gibi bir izlenim yarattığı için. Ama görüşmediklerini o da kabul ediyor.
Oya Hanım, benim değer verdiğim bir sanatçı. Bunları ısrarla yazmamı istediği için yazıyorum. Ben kendisine, eski eşinin, röportajda onun hakkında kesinlikle olumsuz bir şey söylemediğini söyledim. Ama Oya Başar yine de kırgındı. Kendisinin de 6 yıldır kanser olduğunu ama kimseyi ajite etmek istemediği için bunları anlatmadığını söyledi. Levent Kırca’ya bunca yıl iyilikten başka bir şey yapmadığını da ekledi. Çocuklarıyla her zaman ona destek olmaya hazır olduğunu söyledi. Tabii ki o da çok üzülüyor eski eşinin hastalığına ve bir an evvel iyileşmesini istiyor. Mesele daha derin, ama ben aile içi tartışmalara dahil olmak istemediğim için konuyu daha fazla uzatmıyorum.

Haberin Devamı

NE AKİL OLDUM NE KAHVALTILARA GİTTİM

Bugün ben ölüyorsam, şunu bilerek ölüyorum: Ben dik durmasını bildim, Cumhuriyetime sahip çıktım, hep Atatürkçüydüm, hep de öyle kaldım, yandaş olmadım. “İki konser, iki tiyatro yapar, iyi para alırım” demedim. Bunların kahvaltılarına gitmedim. Bunlar önemli meziyetler. Ben akil makil de olmadım. Bu tezgâhlarının hepsi, Cumhuriyet’i yıkma tezgâhlarıdır.

Yazarın Tüm Yazıları