Paylaş
Bugünlük yerimiz bu kadar, hafta içinde de devam edeceğim...Yazıyı kaçırmış olanlar için kısaca hatırlatayım: Siren sesinden ürktüğü için Alya’ya birlikte başvurduğumuz uzmanlar bunu kızımın sevgilimle sevişme seslerimize tanık olduğuna bağlamış; çizdiği yılan yutmuş kadın resmindeyse kadının ben, yılanın da penis olduğu yorumunu yapmışlardı...
KABULLEN, YAŞA, ATLAT
O kadar güldüm ki bu yazıya, yok artık! Psikologlara göre ben, “Kitaplarda ne yazarsa tam tersi bir anneyim”. Bir-iki kere gittim, şaşkınlıkla karşılıyorlar eğitme biçimimi. Kardeşim de doktoralı uzman psikolog, senelerdir düzeltmeye çalışıyor yanlışlarımı ama ben doğruyu yaptığıma eminim. Çünkü samimiyim. Kızgınsam kızgınım, ilgisizsem ilgisizim, şımartma ihtiyacım varsa şımartırım, çocukça davranmak istersem çocuk gibiyim. Anne-çocuk ilişkisinde çocuğu da anneyi de belli bir formata sokmaya çalışmalarına feci kılım! İçimden o an ne geliyorsa öyle davranıyorum, kızımla da bir nevi aşk yaşıyorum, kavga da ediyoruz, birbirimizi sevgi manyağı da yapıyoruz. Onu bunu bilmem ama çok gerçek bir ilişki yaşıyoruz. Bildiğim tek doğru, samimiyet. Dinleme bunları hiç. Neye takarsan, o daha da alevleniyor, her ilişkide olduğu gibi. Bugün siren sesi, yarın başka bir şey. Daha neler göreceğiz. “Kabullen, yaşa, atlat” Hayat bu. (Deniz.)
- Şahanesin! ‘Kabullen, yaşa, atlat’ formülü müthiş. Çalışma odamın duvarına yazacağım, hem de kırmızı boyayla. Bence herkesin dikkate alması gereken bir slogan bu. Her an hayat mottom bile yapabilirim!
TIKA KULAĞINI YÜREĞİNİN SESİNİ DİNLE
Öncelikle çok kibar bir tepki vermişsin uzmanlara. Bana böyle bir şey dense, sanırım gözlerim yuvalarından fırlar, “Gerizekalı mısınız siz?” diye ilk sorumu yöneltir ve Türkiye gerçeklerinden bahseder, tüm ailenin bir odada yattığı dönemleri hatırlatır, “Bu teoriye göre toplumumuzun yüzde 70’inde siren sesi fobisi olması gerekir” derdim. Ayrıca dominant anne olmaman da fevkalade. Boş ver tıka kulaklarını ve yüreğinin sesini dinle. Nasıl konuşmak istiyorsan kızınla, öyle konuş. (İpek.)
- Zaten aslında hepimiz içgüdülerimizi dikkate alıyoruz ve nasıl davranmak istiyorsak öyle davranıyoruz. Ben de anneliğin bir ‘el kitabı’ olduğuna inanmıyorum ama “Her şeyin en iyisini ben biliyorum” da demiyorum. Görüş alıyorum, faydalanacağım bir görüşse uyguluyorum, değilse, yoluma bildiğim gibi devam ediyorum.
ŞİMDİ NE YAPACAKSIN BAKALIM
Annelik başka şeye benzemiyor değil mi? Nasıl da, “Ben o kadın değilim!” diye çırpınıyorsun! Toplumun kafasına, ‘gözüne kestirdiği herhangi bir erkekle sorgusuzca yatağa girebilecek sevişken kadın’ imajını bizzat sen soktun. Bak şimdi, kız çocuğu büyütüyorsun. Ayıkla pirincin taşını! Burası Türkiye. Adamın ismi çıkmaya görsün, rezil olur gider. Sana naçizane tavsiyem, henüz kızın olup bitenin farkında olmadığı bir yaştayken, elini eteğini çek bu işlerden. Köşe yazarlığını da, TV’lerde boy göstermeyi de bırak. Medyadan tamamen kop ve topluma Ayşe Arman’ı unuttur. Sana bunları en sadık okurlarından biri olarak söylüyorum. Ben de senin gibi Adana çocuğuyum ve hemşehrimin zor durumlara düşmesini istemem. Kızının geleceğini kurtarmak için bu hamleyi yapmak zorundasın. (Savaş)
- Savaşcım, sen olmayabilirsin ama ben savaşçıyım! Benim bu kadar kolay pes edebileceğimi zannediyorsan, fena halde yanılıyorsun. Bunca yıldır tepenizdeyim, merak etme daha uzun zaman daha tepenizde olacağım. Bir yere gittiğim yok. Ayrıca, ben çiçekçilik yapsam da, senin gibi düşünenleri sinir edecek bir şeyler bulacağımdan eminim.
KIZIMLA YAPIŞIK KARDEŞ KIVAMINDAYIZ
O merkezlerdeki insanlar, çocukları birkaç saat görerek, ömrünün tamamını yanında geçirmiş olduğu bizlerden çok daha fazla şey biliyor gibi davranıyorlar. Çocuklar karşısında kararsız değil, kesin konuşan bir büyük istiyor. Bunu yapamadığımızda ve onlar ipleri eline aldıklarında, başımıza neler gelebileceğini tahmin bile edemeyeceğimizi söylüyorlar! Ben de ipleri eline veriyorum bazen. Daha doğrusu kaçırıyorum elimden. Yoğunluk, yorgunluklar içinde ilgilenmek istemediğim zamanlarda, bir bakmışım kukla olmuşum yine. Alya’nın seslere tepkisi ve korkusu, okulda yaşadığı o tatbikat deneyiminin paniğinden başka bir şey değil. Yüksek ses herkesi tedirgin eder. Alya ve benim kızım Öykü aynı yaşta. Aynı korkuları biz de yaşıyoruz. Karanlıklar, hayaletler, asansör... Bizimkiler henüz geçmedi. Bekliyoruz. Evde yapışık kardeş kıvamındayız. Korkudan. Ayrıca biz Ayşe Arman sevenler, seni o merkezdekilerin algıladığı gibi algılamıyoruz. Her normal insanın kendi içinde düşünüp, yaşadığı şeyleri sen sadece yazıya döküyorsun. Hepsi bu. (Ayten.)
- Yaşaaa! Özellikle bana güvendiğin ve destek olduğun için. İnan çok kıymetli. Kim tutar artık beni.
PES YANİ YUH YANİ!
Öncelikle çocuğunu izlemen çok iyi ama o kadar da düşme üstüne. Annelerimiz bizim gibi değildi, onlar daha rahattı ve bizler bir zararını görmedik. Kurcalama lütfen! Olacak zaman zaman böyle korkuları. Ama sevişme sesleri açıklaması da pes dedirtti yani! O kadar güzel şeyler yapıyorsun, insanlara yararlı bilgiler veriyorsun, çeşitli yardım projeleri oluşturuyorsun, insanların aklında bu mu kalıyor yani. Pes yani, yuh yani. (Nalan G.)
- Ne yazık ki böyle oluyor. Bazılarının aklında hep bu kalıyor. Algıda seçicilik böyle bir şey. Çok da ciddiye almamak lazım. Devaaaaam.
ÖLÜM KORKUSU O YAŞLARDA TAVAN YAPIYOR
Yazınız beni yıllar öncesine, kızımın okul öncesi dönemine götürdü. O zamanlar bankacılıktan istifa etmiş eski bir hazineciydim. Psikoloji ve çocuk gelişimi beni oldukça enterese ediyordu. Zaten şimdi de tüm kariyerimi baştan alıp, gelişim psikoloğu oldum. Ben de kızımda aynı sorunları yaşadım, maalesef kendimi de içine kattığım uzmanlar, bazen sizin de dediğiniz gibi zorlama bazı yanıtlara sığınıyorlar. Benim kızımda da yüksek ses duyarlılığı vardı, zamanla geçti. Bilimsel makalelerde bile araştırdım bu konuyu. Bulduğum ve beni tatmin eden ve mantıklı bir açıklama şuydu: Kimi insanların, ses-koku-dokunma konusundaki duyarlılıkları daha fazla ve bunları böyle kabul etmeliyiz. Muhtemelen Alya’ya o alarm sesleri, sizin duyduğunuzdan çoook daha yüksek geliyor. Bunun bilimsel açıklaması mevcut, örneğin acı eşikleri her insanda aynı değil, bu farklılığı sese, kokuya veya herhangi bir insani duyuya uyarlamak mümkün. Çizdirilen resim ve yorumlanmasına gelince, benim de çok sevdiğim bir metot değil. Sanırım başvurduğunuz uzman, psiko-dinamik yani Freudyen bir yaklaşımı benimsemiş. Temelde buna itirazım yok, ancak çocukla ilgili mevzularda içe bakmanın bir yolu olan resmin, bu kadar anlamlandırılması yanlış. Ölüme gelince, tam da bu yaşlarda, tabiri caizse tavan yapıyor. Ölüm korkusu, aslında belirsiz bir gidiş olmasından ileri geliyor. Çocuk, ölüm sonrasını bilmediği için kaygılarını hafifletemiyorsunuz. İnançlı veya inançlı olmayan insanlar için bu problemi o yaş grubu için çözmenin tek bir yolu var, inanmasanız da ölümden sonra ne olduğu konusunda kesin bir son söylemek ve “Valla ben de bilmiyorum” dememek. Bu konuda size süper bir film tavsiye edeceğim, bir animasyon olan ‘Ölü Gelin’. Ölüm temasının bu kadar güzel işlendiği bir film daha olamaz, hem de bir o kadar eğlenceli. Ben kızımın ölüm korkusunu yenmesini bu şekilde sağladım. Son olarak ufak problemler için kendinize güvenin, çocuğunuzu sizden daha iyi tanıyacak bir psikolog bir profesör yok bu hayatta. Tavsiye alın ama siz olmaktan vazgeçmeyin, emin olun içgüdüleriniz sizi yanıltmayacak. (Aslı E.)
- Tamamdır Aslı. İçimi rahatlattınız, çok çok teşekkür ederim. Hemen ‘Ölü Gelin’ animasyonunun peşine düşeceğim.
İPLEMEMEYE DEVAM ET
Yazındaki bir cümle kopardı beni gülmekten: “Muhtemelen beni, evin içinde deri şortlar, dize kadar çizmeler ve kırbaçla dolaşan bir kadın olarak hayal ediyorlar!” Çok komik ya! İsteyen istediği gibi hayal etsin seni, zaten önüne geçemezsin bu önyargıların. En iyisini sen yapıyorsun, iplememeye devam et! (Selma A.)
- Haklısın. Öyle de yapıyorum zaten. Ama hepimiz insanız. Etkilenmemek insanın elinde değil. Çocuğunla ilgili bir şeyde, bunu buna bağlamaları yok artık daha neler dedirtiyor insanı.
Paylaş