Paylaş
Kaplumbağaların bolca olduğu, huzurlu bir yerdeyim.
Bir tek çocuklar var siniri bozan!
Dolu/ dolu/ dolu/ çocuk.
Kaplumbağalar ve insanlar güneşten kaçıp, kendilerini gölgeye atıyorlar.
Çocuklar hariç.
Anlıyorsunuz beni değil mi?
Güneş bile onlara laf geçiremiyor...
* * *
Kızılderililer gibi, savaş boyalarını sürünüyorlar (30 küsür koruma faktörlü kremler her yerlerinde), denize giriyorlar, havuza giriyorlar, renk renk kollukları var, ördekli simitleri de cabası, atlıyorlar, zıplıyorlar, her köşede karşınıza çıkıyorlar, sonra çimlerde frizbi oynuyorlar, kumda -o eskidenmiş!- kaleye benzemeyen bir acayip minimalist binalar inşaa ediyorlar, sonra acıkıyorlar, tam bunlar uyur artık diyorsunuz ki, birazdan yanıldığınızı fark ediyorsunuz. Şnorkeller takılıyor, kayalıkların orada suya dalınıyor, inanır mısınız izlemekten ben yoruldum, bir faaliyet, bir faaliyet; bir türlü bitmek bilmiyor.
Haftasonunu geçirmek için kesinlikle yanlış yere gelmişiz!
Burası bir çocuk cennetti.
Onlar tatil yapıyor.
Anaları babaları azap çekiyor!
İyi de canım, benim burada işim ne?
Ben miydim çocuk isteyen?
Zamanı geldi, artık yapayım, diye inim inim inleyen!
* * *
Küçük canavarların henüz keşfetmediği bir çam ağacı buluyorum.
Tırmanması zor biliyor musunuz...
Gelemezler.
Tahta şezlonglara, o çocukların büyük anne ve babalarıyla birlikte yayılıyorum. Bu arada yeni bir tatil anlaşıyından da haberdar olmuş bulunuyorum: Tatil köylerine üç nesil bir arada geliyor. Tabii bir kaç gün sonra dede ve nine haşat vaziyette, sıralarını savdıkları, artık küçük çocuk sahibi olmadıkları için Tanrı'ya gölgede dua ederken, zavallı ana baba da, atom karınca enerjisine sahip çocuklarının peşinden koşturuyor. Bir de tuhaftır, babalara acıdım. Hem de çok. Bu tatil köylerinde anneler, bütün yılın intikamını eşlerinden alır gibiler. Hep şu ima: Ben tüm hayatım boyunca yapıyorum bunları, hadi sıra sende, biraz da sen uğraş oğlunla...
Çocuk yapmaya niyeti olan bana hiç de iyi gelmiyor bu gözlemler.
Dikkatimi kucağımdaki resimli roman dergisine veriyorum:
Akrep‘in Gölgesi/ Taksi Öyküleri.
* * *
Şimdi çocukları, kan bağınızın olduğu insanları filan bir tarafa bırakalım.
Hava çok sıcak, tamam mı?
Kişisel tarihinizi oluşturduğunuz o diğerleri vardır ya...
İşte elimde tuttuğum derginin yaratıcısı onlardan biri.
Üstelik adam işinin piri.
Ergün Gündüz.
Onu anlatmaya gerek var mı?
Eski GIRGIR‘cı, FIRT‘çı. Derken HIBIR‘cı. RR ve Joker de vardı. Sonra ne çıkardılar? HBR Maymun. 4M Comix olarak da bir dolu yayına imza attılar. Aslında adam ressam, Akademi'de resim tahsil etmiş, ama kendisini resimli romancı olarak tanımlamayı tercih ediyor. Kadınları bu ülkede en güzel o çiziyor. Komik adam, rahat adam. Laf olsun diye söylemiyorum zaten bilenler biliyor, yaratıcılığı aile/kadın/çocuk tanımıyor, ama biraz gıcık, hep kafasının dikine gidiyor. Ama Allah için hayatı keyifli yaşıyor, birlikte yaşadığı insanlara da keyif veriyor. Sanki adam anasını satayım, bir çizgi roman misyoneri! Ben onu tanıdığımdan beri (elinde büyüdüm) resimli romanın kent kültürüne ait bir sanat türü olduğunu anlatıyor, duruyor. Hayır hiç durmuyor! Yıllar yılı bıkmadan, usanmadam, çiziyor, renklendiriyor...
* * *
Akrep‘in Gölgesi, Fantastik, Bilim Kurgu, Garip Öyküler ve Taksi Öyküleri adında dört ayrı dergi olarak bayiilerde yerini aldı.
Pek iyi oldu.
Çünkü sözünü ettiğim dergiler Türkiye'de bu konseptte çıkarılan ilk örnekler. Elbette çeviriler var ama biz onlardan söz etmiyoruz değil mi? Dış görünüm ve kağıt kalitesiyle Amerika‘da yayınlanan resimli romanlara benziyor ama Ergün iddia ediyor ki, içerik Avrupa ekolü. Bu iddiacılık çok fena bir şeydir! Ergün de insanı hasta edecek kadar iddiacıdır. Az mı kavga ettik bu yüzden! Başka bir konuda herhangi bir şeyi iddia etse, onu haksız çıkarmak için tepesine binerim ama konu resimli roman olunca çenemi kapatırım, çünkü adam bu işi iyi biliyor. Biricik eski sevgilim hakkında daha ne yazmam gerekiyor? Geçen sene Floransa'da resim ve resimli roman sergisi açtı. 2000 yılında Fransa'da gerçekleşecek ‘‘Dünyanın Renkleri’’ adında bir Resimli Roman Fuarı‘na Türkiye adına katılacak. Akrep burcudur. Muhtemelen yayının adının ‘Akrep‘in Gölgesi‘ olması burcuyla da alakalıdır. Bu tür şeylere çok meraklıdır. Benim o 4 dergi arasında en çok sevdiğim Taksi Öyküleri oldu. Çünkü çok gerçek. Ergün Gündüz‘ün ehliyeti vardır. Gerçi hayat boyu otomobil kullanmamıştır. Ve neden bir ehliyet alma ihtiyacı duyduğu hiç mi hiç anlaşılamamıştır! Demek istiyorum ki adamın hayatı taksilerde geçiyor. Ve n'oluyor? Hergün geliyor size dünyanın en acayip öykülerini anlatıyor. Bir de alçak, çok hoş anlatıyor! Zaten yeryüzündeki bütün saçma sapan şeyler de nedense onun başına geliyor. Sonra da bir güzel onları öykü haline getirip, çizip, renkleyip, resimli roman olarak bize sunuyor...
(4M Comix telefon: 0212.230.68.17)
Paylaş