Paylaş
CHP’li Aylin Nazlıaka’ya göre cinsel suçlarla ilgili yasa tasarısının tek olumlu yanı 15 yaş altı çocuğa tecavüzde cezaların iki katı artmış olması. Dün başlayan röportaj bugün de devam ediyor.
Çocuk yaşta evlendirmeleri engelleyebilecek mi bu yeni yasa?
Tasarıda, erken ve zorla evlendirme suç olarak tanımlanmamış. Bu konuyu suç olarak düzenleyen özel hükümlerin olması gerekirdi. Bu çok önemli bir eksik! “Çocuk” tanımında da hâlâ çelişkiler var. Medeni Kanun, ‘Evlenmek kişiyi ergin kılar’ diyor. Artık karar verelim: 18 altı çocuk mu, değil mi? Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaş altı bireyler çocuktur! Ama bu gerçek nedense bizim yasalarımıza yansıyamıyor...
Yeni tasarıyla cezalar gerçekten arttı mı?
Tasarıda, “cinsel suç fiilinin ani bir hareketle işlenmesi” diye bir ifade var. “Sarkıntılık” anlamına geliyor. Bu yeni uygulamada pek çok istismarcı, sarkıntılık yapmış kabul edilecek ve cezaları ertelenecek...
NELER OLMALIYDI
Siz ne öneriyorsunuz? Bu tasarıda neler olmalıydı?
Öncelikle kanunları bir kenara bırakıp, suçun nedenlerini tespit edip, önlemenin çarelerini araştırmalıydı. Ve çözümü ona göre geliştirmeliydi. Ayrıca böylesine kritik bir konuda, yine STK’lar yok sayıldı. Görüşmelere katılanlara çok sınırlı zaman verildi. Tekrarlayan cinsel şiddet suçları, cezanın ağırlaştırıcı sebebi olmalıydı ve şartlı tahliyeyi engellemeliydi. Çocuğun cinsel istismarı eylemlerinde sabıka kaydı silinmemeli ve bu tür suçlar af kapsamında değerlendirilmemeliydi. Yaşıtlar arası rızaya dayalı cinsel davranışlar istisna tutulmalıydı...
Hiç mi olumlu bir şey yok?
Var. 15 yaşından küçük çocuklar bakımından vücuda organ ve cisim sokulması suretiyle suçun işlenmesi halinde, yürürlükteki kanun 8 yıldan 15 yıla kadar ceza öngörürken, bu yeni tasarı, cezanın 16 yıldan az olmamasını öngörüyor. Bu durum cezaların gerçekten ağırlaştırıldığı tek hal...
Liseye yazılan kızlar azaldı
4+4+4 yasasından sonra ortaokula kayıt yaptıran kız çocuklarının sayısı yüzde 6 oranında azaldı. Ortaokula devam eden 181.851 kız öğrenci de, liselere kayıt yaptırmadı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ise kalkmış bu yasanın çocuk evlilikleri azaltacağını söylü-
yor.
Mami’nin 30 yıllık balesi
OLEY!
Yine o günlerdeyiz...
Mami’nin Bale Merkezi’nin resital zamanı geldi.
30. yıl... 30. Resital...
Dile kolay, Almanya’dan gelen bir kadın, tam 30 yıldır Adana kültür-sanat hayatına hizmet ediyor, her sene birbirinden yaratıcı, birbirinden farklı temsiller veriyor.
Annemle inanılmaz gurur duyuyorum. Ve kabul ediyorum, benim annem biraz deli.
Ben baleye karşı böyle manyak bir tutku görmedim.
30 yıldır da hiç azalmadı!
Kaç çocuk geçti onun elinden bu 30 yılda, bir kısmı evlendi, çoluk çocuğa karıştı, bir kısmı profesyonel dansçı oldu, hoca oldu...
Mami ise hep aynı disipliniyle balesine, yeni gençler yetiştirmeye devam etti.
Bir de Alman ya, acayip disiplinlidir. Kolaysa onun dersine ağzında cikletle gel, saçın açık olsun...
Azarı yer, oturursun.
Yeğenlerim Ela ve Lara Apa onun öğrencisiydi, şimdi Alya...
“Oma da çok disiplinli ya! Hiçbir şeyi affetmiyor. İnsana su bile içirtmiyor!” deyip duruyor...
*
Bize yine Adana yolları göründü. Bir aile geleneği, bu cumartesi herkes orada olacak. Saat 15.00’de ve 20.00’de iki gösteri var.
Alya bugünden gitti bile, o da 30. yıl resitalinin dansçılardan biri. Devlet Opera ve Bale’den Nil Berkan Hoca’yla çalıştı ki, Mami’nin temsilinde yer alabilsin...
Bu sene bir Bollywood şovu var. Evet, Hint rüzgârları esecek. Eminim çok güzel olacak.
Annem, “Bir-iki satır yazar mısın?” dedi.
Ben de, “Mamicim yazamam!” dedim, “Gündem o kadar feci ki bu ülkede, hayata dair bir şey yazmak artık mümkün olmuyor...”
O da çok gururludur, “Tabii haklısın” dedi.
Sonra sordum, “Protokol geliyor mu?”
“Yok” dedi, “Herkesin daha önemli işleri varmış!”
“Peki bu kadar hazırlık yaptınız. Bollywood da çok eğlenceli, renkli bir gösteri, televizyon kanalları geliyor mu?” dedim, “Birkaç dakika bile olsa yayınlamak isteyebilirler, haber verseydin...”
“Boş ver” dedi, “Siz izleyin beğenin, size güzel bir gösteri sunabilelim yeter!”
İçim buruldu.
Sonra Esma Şeref’in annemle Çukurova Pres için yaptığı söyleşiyi okudum.
Çok hoşuma gitti, bir bölümünü sizinle de paylaşayım istedim...
Adana benim birinci vatanım
Türkiye’ye ne zaman geldiniz? Ne hissettiniz?
1969’da geldik. Önce İstanbul’a. Gördüğüm ilk kareler şunlardı: Bir karpuz arabası, süslü bir fayton, bir Cadillac otomobil ve bir dilenci çocuk. Hepsi bir aradaydı. Ve bu inanılmaz çelişki beni çarptı. Birkaç gün sonra Adana’ya geçtik. Havalimanından eve faytonla gittik. Acayip hoşuma gitti! Her tarafta sıra sıra kuyumcu dükkânları vardı. Sokaklarda sarı ışıklı arabalarda yiyecek satılıyordu. Ve her yerden farklı müzik sesleri yükseliyordu. Kendimi bir lunaparktaymışım gibi hissettim. “Ben çok şenlikli bir yere geldim” diye düşündüm. Gerçekten öyle de bir hayatım oldu Adana’da...
Almanya’ya geri dönmeyi hiç düşünmediniz mi?
Hayır, asla! Hatta eşim Mehmet şakayla, “Ben senden önce ölürsem, sen Almanya’ya dönersin” derdi. O şimdi nehir gökyüzüne aktı. Ama ben hâlâ buradayım. Adana benim birinci vatanım...
Bale sizin için ne ifade ediyor?
Hayatım! Kendime yakıştırdığım ve üzerime giydiğim elbisem. Evrensel bir sanat. Bale ile her duyguyu anlatabilirsin. Müziğin, estetik beden dilinin ve sözsüz iletişimin zirvesidir.
Otuz yıl önce Adana’da bir bale merkezi açtınız. Çekinmediniz mi?
Dedim ya, bale elbisemdi. Türkiye’ye geldiği yıllarda büyük kızım Suna vardı zaten, sonra Ayşe oldu, sonra Nevzat. Onlar da büyüdükten sonra, “Ben artık kendi elbisemi yeniden giymeliyim” dedi. 78-79 öğretim yılının 23 Nisan gösterisinde görevli bir öğretmen arkadaşıma yardım ettim. 700 kişilik bir öğrenci grubuna koreografi yaptım. Bir bale gösterisi hazırladım. Kırmızı-beyaz tütüler içindeki öğrenciler tüm sahada Türk bayrağını temsil etti. Gösteri beğenildi. Benim için bir de bir test oldu. Adanalıların baleyi seveceğini düşündüm, o gün bugündür okulumu açtım ve devam ediyorum. Bu cumartesi 30. yılımızı kutluyoruz. Herkesi, Çukurova Belediyesi Kültür Merkezi’ne bekliyoruuuz...
Paylaş