Paylaş
-Yaşadığınız bunca şeyden sonra, olup biteni nasıl bu kadar sakin anlatıyorsunuz? 20 ay boyunca da bu kadar sakin miydiniz.
Barış Pehlivan: Biz Barış’la çok ayrı iki karakterde insanlarız. Ben kafaya çok takarım, Barış rahattır. Dalga geçmesini de bilir. Ben 20 ay boyunca sakin değildim. Öfkeden kudurduğum çok zaman oldu. Kafamı duvarlara çarpmak istedim. Çünkü yalan yazıyorlardı, bir kısmı da gerçekleri bildiği halde, susmayı tercih ediyordu.
Barış Terkoğlu: Bu davalar toplumun önünde görülen davalar. O yüzden mahkeme salonunda görüşülen delil, suç, suçlunun aslında hiçbir önemi yok. Mesele, sizin toplum önünde küçük düşürülmeniz ve karalanmanız...
- Tüm bu süreç içinde amacınız neydi? Bir komployla karşı karşıya kaldığınızı kanıtlamak mı?
Barış Pehlivan: Aslında bizim böyle bir misyonumuzun olmaması gerekiyordu. Oldu maalesef. Savcılık gözaltına alıyor ve tutuklatıyorsa, suçlu olduğumuzu kanıtlaması gerekiyor, öyle değil mi? Ama savcılık dava boyunca hiçbir şey yapmadı. Gözaltına alındığımız anda neredeyse, şu anda da aynı yerde. Biz masumiyetimizi kanıtlamaya çalıştık. Raporlar aldık, belgeler aldık. Bu davayı ilerlettik. Bütün delilleri bir araya getirdik. Perde arkasını gösterdik. Ve sonunda da davanın çöktüğünü ilan ettik. Bunu biz yaptık, sanıklar! Normalde bir hukuk devletinde böyle bir şeyin olmaması lazım.
- Peki şimdi? İşler tersine mi döndü? Bir zamanlar sizden şüphelenenler artık şüphelenmiyor mu?
Barış Terkoğlu: Bence bu davanın çöktüğünü artık herkes kabul ediyor!
Barış Pehlivan: Evet, devlet kendi eliyle verdiği TÜBİTAK raporuyla davayı çökertti...
Barış Terkoğlu: İddianame ortaya çıkınca, bu kadar feveran edilen şeylerin bir karşılığının olmadığı görüldü. Ortada yazı, haber ve görüş dışında hiçbir şey yok.
Dahası savunmaların entelektüellik düzeyi herkesi şaşırttı. Bizi bile. Savcının iddiası çok geri kaldı. Başta bu davayı savunanlar bile şimdi çöktüğünü kabul ediyor. Geriye ne kaldı derseniz: Bizi sevmiyorlar! Bir bölümü bizi düşman olarak görüyor. Yapacak bir şey yok. Ha tutuklanıp cezaevine atılmışız, ha trafik kazasında yaralanmış ölmüşüz, aynı şey, her iki halde de sevinecekler. Ama sadece sevmiyorlar, hukuki bir haklılıkları yok...
Barış Pehlivan: Altını çizerek söylemek gerekiyor. Şu an Soner Yalçın’ın içeride olmasının ne hukuki ne vicdani ne mantıki bir gerekçesi var. Biz tahliye olduk ama Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Hanefi Avcı’nın tutukluluğuna devam kararı verildi. Ve o kararda da, delilleri karartma, kaçma gibi ihtimalleri yok. E, neden peki o zaman, onlar çıkamıyor? Neden hâlâ içeride tutuyorsun? Yanıt yok!
Barış Pehlivan:
GERÇEK TOPRAĞIN ALTINDAN FIŞKIRACAK
Cezaevinde haklı ve suçsuz olmak kadar güzel bir şey yok! Biliyorsunuz ki, “gerçek” yürüyor ve bir gün toprağın altından fışkıracak. Mutlaka ortaya çıkacak. Çünkü “Ben haklıyım ve suçsuzum!” O inanç size güç veriyor.
Barış Terkoğlu:
SINIRIN ÖTESİNE GEÇENLER
Biz çizgiyi geçtik. Soner Yalçın, yazılmaması istenenleri yazdı. Bununla da yetinmedi, bir televizyon kanalı kurmaya çalıştı. Tutuklandığı gün, bu kanalın frekans anlaşmasını imzalamaya gidiyordu. İmzadan 3 saat önce gözaltına alındı ve tutuklandı. Hanefi Avcı, bir emniyet müdürüydü. Herhangi bir polis gibi yaşayıp emekli olabilirdi, yerinde durmadı, polis içinde tanık olduğu bir örgütü anlattı. Yalçın Küçük bir aydındı. Kitap yazıp yaşayabilirdi, o da yetinmedi. Bizler gazeteciydik, herhangi bir şekilde suya sabuna dokunmadan yaşayabilirdik. Yolsuzlukları, WikiLeaks belgelerini, tanık olduğumuz Ergenekon ve Balyoz davalarındaki haksızlıkları yazmaya başladık. Ahmet Şık ve Nedim Şener gazeteciydi. Onlar da gördükleri hataları yazmaya cesaret etti. Tıpkı Müyesser Yıldız gibi. Hepimiz, bizi tutuklayanların toplum için çizdiği sınırın biraz ötesine geçmiştik. O yüzden “sınırın ötesine geçenleri” içeri aldılar!
Barış Terkoğlu:
BİZE ÖRGÜT DİYENE BAK!
Cezaevinde bir blokta cinsel suçlular, bir blokta cinayet işleyenler, diğer bir blokta ise siyasi suçlular kalır. Cinsel suçluların birbirlerine yaptığı en büyük hakaret “Sapık”tır. İnsan öldürmüşlerin hepsi de birbirine “Cani”, “Katil” diyerek hakaret eder. Şu an bizi suçlayanların bize “örgüt” demesini, ben biraz de bu hapishane psikolojisine benzetiyorum...
Barış Pehlivan:
BİZE BUNU YAŞATANLAR BUNU YAŞAMASIN
Bana bu zulmü yaşatanların, benim yaşadıklarımı yaşamalarını istemem. Böyle bir şey olursa, ilk karşı çıkacak ben olurum. Çünkü ben bunu yaşadım. Zalim değişiyor, zulüm aynı kalıyor. Bu komployu kuranların kesinlikle yargılanmasını isterim ama en hukuki biçimde ve kesinlikle tutuksuz...
Barış Terkoğlu:
TAVŞAN KORKTUĞU İÇİN Mİ KAÇAR KAÇTIĞI İÇİN Mİ KORKAR
Nâzım Hikmet demiş ya, “Tavşan korktuğu için mi kaçar, kaçtığı için mi korkar?” İçeri girene kadar, korkan tarafın bizler olduğumuzu düşünüyordum. Ama sonradan fark ettim ki, karşı tarafta da korku var! Önce bir insan öldürürsünüz, sonra açığa çıkmasından korktuğunuz için, peş peşe bir sürü insan öldürmeye başlarsınız ya, onlarda da böyle bir korku var. Bu korkunun da en büyük düşmanı, gerçeği fısıldayacak olan insanlar. İşte Soner Yalçın’dan da diğerlerinden de bu yüzden korkuyorlar...
Barış Terkoğlu:
BAŞBAKAN BİLE KABUL ETTİ: DEVLET İÇİNDE DEVLET
Başbakan, “Devlet içinde devlet oldular” dedi. O kadar enteresan bir söz ki. Şu anki yargılamayı yapanların en önemli edebiyatı, sanıkları “derin devlet” olmakla suçlamak. Benim bildiğim, derin devlet, devletin içindeki ikinci bir devlete verilen addır. Başbakan aslında bizi yargılayanların, “derin devlet” olduğunu kabul etmiş oluyor.
Paylaş