4) Muameleniz iyiyse, müşteri memnun kalır, tekrar tekrar gelir; hatta başka müşteriler gönderir.
5) Ama dışarıda sizi gördüğünde asla tanımaz ve selam vermez.
6) Yani gazetede teşekkür filan almazsınız. Avucunuzu yalarsınız.
Hadi bulun, nedir bu mesleğin adı?
*
Yoksa siz de aynı gaflete mi düşeceksiniz?
Yoooo, hayır.
Lütfen düşmeyin...
Sakın ola fahişelik demeyin!
Madem zorlanıyorsunuz, ben de o zaman cevabı söyleyeyim:
Psikiyatrlık!
*
Psikiyatri profesörü Kerem Doksat, farklı ve renkli bir kişilik.
Kendisiyle ve mesleğiyle dalga geçebiliyor.
Sıkışık profesörlerden değil yani!
Her an insanı şaşırtan bu tür eğlenceli şeyler anlatıyor.
Bir de ‘içeriden’ şeyler söylüyor.
Çok da açık sözlü.
‘Biz psikiyatrlar, bir yere gittiğimiz zaman, tamamen oradaki insanların tavrına göre davranırız’ diyor. ‘Şöyle ki, beni tanımıyorsa ben de tanımam. Bana bakmıyorsa asla bakmam! Dün gece bir arkadaşımla bir yerde yemek yedim mesela. O da ne? Tam 4 hastamla karşılaştım. Bir tanesi hiç tanımadı, ben de onu tanımadım! Diğeri, şöyle göz ucuyla selam verdi, ben de aynısını yaptım. Öteki yanımdan geçerken çaktırmadan gülümsedi, ben de gülümsedim. Dördüncüsü ise, ‘Ooo Kerem Bey, nasılsınız?’ dedi. Geldi sarıldı, öptü, ben de öptüm. Halbuki kadın doğumcunla, kardiyoloğunla ya da dişçinle dost olursun, yemeğe çıkarsın. Bizde neredeeee?’
HAMİŞ: Kerem Doksat’la erotomani üzerine yaptığım röportaj, bu gazetenin bir yerlerinde yer alıyor. Evet anladınız, artanlar da sizi burada kucaklıyor!
Psikiyatrların çoğu kendi içlerindeki bir takım problemleri aşmak için bu mesleğe girerler
‘Başarılı ilişki’ neye denir? Bir ilişkinin başarısı neyle ölçülür? Yılların uzunluğuyla mı, o ilişkinin yoğunluğuyla mı?
- Kalitesiyle.
O ne demek?
- Anlayışın, empatinin ve sinerjinin gerçekleştirildiği bir ilişki başarılı bir ilişkidir. Aşk olsun, evlilik olsun, dostluk olsun, enerjiyi aynı yönde akıtmak gerekir. Bu sağlanmadığı halde ilişki yine de yürüyorsa -ki ben bunlara ‘rağmen ilişkiler’ diyorum- bu dostluk ya da aşk değildir; bağımlılıktır. Gerçek aşkta ve sevgide bir tarafın diğer tarafı ezmesi, tahakküm kurması söz konusu olamaz...
Bütün bunları bilmek, bir psikiyatrın özel hayatında işine yarıyor mu? Türkçesi terzi kendi söküğünü dikebiliyor mu?
- Fransızların bir lafı vardır: ‘Deformasyon profesyonel.’ Adam askerdir, eve gelir, evde de asker gibi davranır ve ortamın canına okur! İki meslek vardır ki, eve iş götüremez: Biri cellatlar, diğeri de psikiyatrlar. Bu lafları niye ediyorum biliyor musunuz....
Hayır...
- Bizim bütün bunları biliyor olmamız, kendi özel hayatımızda çok başarılı olduğumuz ya da olmamız gerektiği anlamına gelmiyor! Eğer öyle olsaydı, psikiyatrların hepsi ermiş hatta mistik adamlar olurlardı. Ne yazık ki değiller! Dahası psikiyatrların çoğu, kendi içlerindeki bir takım problemleri aşmak için bu mesleğe girerler. Tabii bir gün gelir ve hiçbir zaman aşamayacaklarını fark ederler ve başkalarına yardım ederler.
İnsanın eşinin ya da sevgilisinin psikiyatr olmasının hava atacak tarafları kesin vardır. Ama çok can sıkıcı tarafları da olmalı...
- E muhtemelen öyledir! Nasıl tekstilciler, otomatikman karşısındaki insanın üzerindeki pantolonun kumaşının ne olduğunu anlıyor, psikiyatrlar da biriyle sohbet ederken, üstelik muayene etme saikiyle değil, bir takım şeyleri fark ediyor. Bu tabii iki yönlü çalışabilir: Kendi evinde de böyle davranırsan, sıradan bir insanın yutup mutlu olacağı şeyleri yutamayabilirsin. Daha da fenası, gereksiz tahliller, yüzleşmeler yapıp isteyerek ya da istemeyerek karşındakini yıldırma gibi hatalara düşebilirsin... Bu da karşındakini sinir edebilir... Eve iş götürmeme esprisini de o yüzden söyledim. Çünkü benim de şu psikiyatr önlüğümü çıkarıp zaaflarımla, kuvvetli taraflarımla, hüznümle, kederimle, gülümsememle, şehvetimle, aşkımla evde insan Kerem Doksat olmaya ihtiyacım var. Yoksa ‘deformasyon profesyonel’ olurum...
Reiki, yoga, NLP, feng shui, bunların hepsi yeni din
Bir şeylere inanma ihtiyacı hepimizde var. Ne var ki, klasik dini öğretiler artık kentlileri kesmiyor. Ben Müslüman’ım, Allah’a inanırım, Kuran’ın da Allah’ın kelamı olduğuna inanırım. Ama ben de camiye gitmiyorum. Orada bir imamı dinlemek yerine, inanç sistemlerine de meraklı olduğum için, evde hababam okuyorum. E peki başka insanlar ne yapıyor? Çatık kaşlı bir papazı ya da sığ bir imamı dinlemek yerine, kendini reikiye, NLP’ye veriyor. Reiki, feng shui, NLP, yoga, Prizma... Hepsi benim gözümde yeni dinler. O kadar çok bunlara kafayı takan hastam oluyor ki, günden güne de artıyor. Çünkü camilerdeki öğretiler insanları kesmiyor. Bizler bu büyük dinleri entelektüel kesime sempatik hale getirmek için bir yol bulamazsak manevi değerlerimizi günün birinde tamamen kaybedeceğiz...