Yeşim Salkım röportajınız bomba gibi patlamıştı. Karım, kendi okuduğu yetmiyormuş gibi, telefondan arkadaşına da okuyordu, duydum. Yorum yapmadım.
Eee? Sonra ne oldu? Size o röportajda söylediği yalanlar bomba gibi patlattı! İlk defa Televole'yi içine düşecekmiş gibi seyrettim. Derdim Yeşim Hanım'ın ne anlattığı değil, sizin yazdıklarınızın yalan olmasıydı. Size daha değerli insanlarla röportaj yapmak yakışıyor. (Emir K.)
- Değerli, değersiz ayrımını kim yapıyor? Kime göre değerli, kime göre değil? Katılamıyorum size, bence herkesle röportaj yapılabilir. Yazdıklarımın yalan olmasına gelince, böyle değerlendirmenize üzüldüm. Ben elimde bir teyple röportajlara gidiyorum, yanımda sürüklediğim bir yalan makinası yok. Olmasını da istemem zaten. Polisçilik oynamıyoruz. Zaman zaman papaz rolü üstleniyorum, o kadar. Ama insanlar günah çıkarırken bile işledikleri ‘‘suç’’un tamamını anlatmazlar! Zaten Yeşim Salkım'ın yalan söylediğini değil, bazı şeyleri eksik anlattığını düşünüyorum. O da onun sorunu. Beni ilgilendiren teybime anlatılanları aktarmak...
HAYATTA OLMAZDIN
Allah muhafaza, eşinizin yerinde olsam, şu an hayatta bile olmazdınız! Eski aşklarınızı, tuvalette seviştiğiniz erkekleri gazete sütunlarına taşıyabiliyorsunuz. Allah o adama sabır versin! Yazılarınızı okumaktan vazgeçtim, çünkü artık sadece gülüyorum size... (Cengiz K.)
- Ee bu iyi bir şey! Güldürebilmek yani. Bunu hakaret olarak algılayacağımı düşünmüyorsunuz değil mi? Beni o kadar tanımış olmanız gerekir. Bu arada küçük bir düzeltme: O restoranın tuvaletinde sevişmemiştim. Sevişsem söylerim. Ama bakın, evimin banyosunda böyle bir şey yapmadım filan demiyorum. Yalan yok. Zafer'e sabırlar dilediğinizi ileteceğim...
KONU SIKINTISI
Öğretmenler okulda yazdığım kompozisyonların güzel olduğunu söylüyorlar. Ama benim bir sorunum var, belirli bir konu verilmeden, hakkında yazmak üzere konu bulamıyorum. Sizce zamanla geçer mi? Yoksa bu büyük bir eksiklik mi? (Ezgi C.)
- Ezgiciğim. Zaman zaman bu herkese oluyor. Beni bırak, kocaman kelli felli yazarlara bile oluyor. Eksiklik değil. Zamanla da geçmez. O zaman bir şeyler uyduruyorsun. Mesela uydurmanın faydaları üzerine yazıyorsun. Adını da ‘‘Konusuz yazı’’ koyuyorsun!
EROTİK ROMAN YAZ
‘‘Saygın arzu nesnesi’’ yazınızı okurken keşfettim ki, siz çok iyi bir erotik roman ya da erotik hikaye yazarı olabilirsiniz. (Alaattin K.)
- Gerçekten mi? Samimi misiniz? Çok sıkıcı yazılarla insanların kanını dondurmaktansa, bunu tercih ederim vallahi. Ama yok eğer amacınız hakaret etmekse, ‘‘Uyan da balığa gidelim’’ derim, çünkü çok söylendi bunlar. Daha yaratıcı küfür etme biçimleri üzerine kafanızı yorun...
ZAFER KÜSECEK
Eşinizin size aldığı doğum günü hediyesini yazınızda okurlarınızla paylaştıktan sonra tekrar küsmeme ihtimaliniz düşük! Umarım yanılıyorumdur. Yanılmıyorsam da eşinizi haksız görmem. Bazı özel durumların aranızda gizli kalması daha hoş olur, kimbilir... (Meltem)
- Nasıl röportajları yayımlanmadan röportaj yaptığım insanlara okuyorsam, içinde Zafer ismi geçen yazıları da çoğunlukla kocama okuyorum. ‘‘Saygın arzu nesnesi’’ yazısı onu sadece güldürdü. Elinde çekiç kafamı parçalamayı filan düşünmüyor. Yani şimdilik!
UYURKEN SEVDİLER
‘‘Babanız, ilk aşkına aşık olursa...’’ başlıklı yazınızı okudum. Söz konusu beyefendi, hatanın biraz da kendisinde olduğunu kabul etmeli. O ve onun yaşındakiler, yani bugün otuz ve üzeri olan biz kadınların ve erkeklerin anne ve babaları bu hatayı, hep yaptılar! Düşününüz ki, şımarmayalım diye, bizi uykumuzda sevdiler. İlişkilerini bizden fellik fellik gizlediler. Asla yanımızda sevgi sözcükleri söylemediler. Bunu öylesine abarttılar ki, yatak odalarında o ‘‘tu-ka-ka’’ şeyleri biz onların yapabileceğine inanmadık. Onlar birbirlerini asla şehvetle sevemezler, sadece görev ve sorumluluklarını yerine getirirlerdi. Eeee? Günün birinde de bin yıldır böyle bildiğimiz babamız kalkacak ve annemizi ilk aşkı uğruna boşamak istediğini söyleyecek. Kabullenebilmemiz mümkün mü? (Meltem T. K)
- Katılıyorum size. Bumerang gibi her şey, o ya da bu şekilde geri dönüyor bize.
YAPAMADIKLARIMIZ
Babamı kaybederken, başucunda benim için yaptıklarını ve bu yüzden hayatında yapamadıklarını düşünerek ağladım! Hayat çok kısa, herkes göçüp gitmeden kendisi için güzel olan şeyleri yaşayabilmeli... (Ebru A. S.)
- Size de katılıyorum. Galiba aşağıdaki mail'e de katılacağım! Öyle hissediyorum...
KİM O? AŞK!
İki yıl önce babam, Cumartesi günkü yazınızdaki hikayeye benzer bir hikaye anlatsaydı, tepkim kesinlikle kızının gösterdiği bencillikte ve anlayışsızlıkta olurdu! Çünkü kızı, muhtemelen anne baba ve çocuktan oluşan, akşamları kıymalı ıspanak ile yoğurdun birlikte yendiği çekirdek bir ailenin üyesi. Mutlu bir evliliği olduğu için de, büyük bir bölümü eksik bir beraberliğin ne anlama geldiğini bilmiyor. Üstelik söz konusu olan kendi annesi ve babası! Yıllardır böyle yuvarlanıp gidiyorlar işte! Düşünce şeklini ve alışkanlıklarını değiştirmek için göstermesi gereken çabanın sonuçlarına hazır değil. Hem inançlarıyla rahat rahat yaşarken böyle bir çabanın içine niye girsin? Bu rahatlık, bir gün aşk denilen duygu onun da kapısını çalana kadar devam edecektir. Tabii çalarsa. Babam, şimdi bana gelip benzer bir hikaye anlatsa, ona tüm içtenliğimle mutlu olup olmadığını sorar ve ne zaman neticeleneceğini bilmediği hayatını arzu ettiği gibi yaşaması tavsiyesinde bulunurum. Annem için de aynı şeyi dilerim! İki yıl içindeki bu radikal değişimimin sebebi tahmin edeceğiniz gibi, benzer bir aşk hikayesinin kahramanlarından biri olmam. Babama ben bu anlayışı göstermezsem, 7 yaşındaki oğlumdan nasıl bekleyebilirim? Ona beni anlaması için yalvaran gözlerle nasıl bakabilirim? (Ayşe E.)
- Evet, katıldım! Ama... Babanıza ne zaman neticeleneceğini bilmediği hayatını arzu ettiği gibi yaşamasını tavsiye edeceğinizi söylüyorsunuz. O da aşık, gitmek istiyor. İyi ama anneniz onun kalmasını istiyor. Anneniz de ne zaman neticeleneceğini bilmediği hayatını arzu ettiği gibi yaşamak istiyor. Yaaa. Gördüğünüz gibi sorunlar bitmiyor! Ama ben gidiyorum...