Burada tanrı benim, imparator benim!

Bir film seti düşünün…

Herkes birbiriyle dost, arkadaş…

Haberin Devamı

Gırgır şamata…
Uzun bir tahta masa var dışarıda, köfteler geliyor, birlikte yemek yeniyor, sırayla herkes maharetlerini sergiliyor, anekdotlar, espriler havada uçuyor…
Sonra tekrar iş…
Hiçbir gıcıklık yok…/images/100/0x0/55eb36f0f018fbb8f8b2cd4a
Hiçbir negatif etki yok…
Burnu büyüklük yok…
Ego yarışı yok…
Şaştım kaldım!
Görmeye pek alışık olduğumuz bir set manzarası değil.
Sonra sırrı anladım:
Nebil Özgentürk.
Onun heyecanı, coşkusu ve olumlu bir adam olması tüm seti etkisi altına alıyor.
Zaten herkes arkadaşı.
Adam, arkadaşlarıyla iş yapıyor.
Güvenmediği, gıcık aldığı, kasacağını düşündüğü kimseyi de oraya çağırmıyor.
Nebil Özgentürk, “Bir Yudum insan”la başlayan belgesel macerasını “Sanatın Hatıra Defteri” belgeseliyle sürdürüyor.
CNN Türk’de gösterilecek.
Nebil Özgentürk, projenin her anından keyif alıyor. Makyaj sihirbazı Derya Ergün’ün çıkardığı iş de takdire şayan.

Haberin Devamı

SANATIMIZIN HATIRA DEFTERİ / FOTO GALERİ

“Sanatımızın Hatıra Defteri”ni yapmak nereden esti?
- 97’den beri işim belgesel yapmak. “Bir Yudum İnsan”la başladık, “Türkiye’nin Hatıra Defteri”ne kadar geldik. “Sanatımızın Hatıra Defteri” işte bu 4 yıl önceki belgeselin kültür-sanat versiyonu. 60 kişinin emeği var. Cihan Ünal ve Çetin Tekindor seslendiriyor, desenleri Kutlu Berker çiziyor, müzikleri Can Atilla yapıyor. “Bir Yudum İnsan” ekibiyle ayrılmaz bir bütünüz.
Bu belgesel senin için neden önemli?
- Önemli çünkü Google’a girdiğin zaman, 1920’lerden bu yana bu sanat hayatına damgasını vurmuş isimler karşına çıkar ama Google’da bizim anlattığımız o zengin dünya yok, satır araları yok, derinlik yok, duygular, kalp atışları yok. Biz onu vermeye çalışıyoruz. Şaşırtıcı, sürprizli, insana dokunan öyküler bizimkiler. Hep yumruk gibi son sözler, düşündüren finaller. Google’da nereden bulacaksın bunları? Bir de güzel olan şu: Ben o anlattığım insanların halasının oğlunu tanıyorum, eniştesinin torununu tanıyorum. Onlardan öğrendiğim bilgiyi de koyuyorum. Tabii o zaman benzersiz oluyor.
Belgeseldeki isimleri neye göre belirledin…
- Valla, beni çeken, etkileyen hikayeleri aldım. Kendimden başka bir ölçü yok. Yazar da yönetmen de benim. Anlayacağın, burada tanrı benim, imparator benim! Harika bir ekiple çalışıyorum ama son kararları ben veriyorum.
Peki bu hikayeleri sen nereden buluyorsun?
- Kitaplardan detay, anektod topluyorum. Ama en baba bilgileri içki sofralarında öğreniyorum. O insanların ailelerinden, torunlarından, çocuklarından, amca oğullarından. Bana güveniyorlar, tarihe kalacak şeyler anlatıyorlar.
Canlandırmalar inanılmaz! Attila İlhan, Aziz Nesin, Leyla Gencer Müzeyyen Senar, Lüsyen ve daha bir sürü ünlü isim karşımda duruyor zannettim…
- Evet elimizde 80 anekdot ve hatıra var. Portrelerini anlatmıyoruz, sadece onlardan bir hatıra aktarıyoruz. En can alıcı 23 isme de çok kısa canlandırmalar düşündük. Ruhları, onların bedenine girse iyi olur dediğimiz insanları seçtik. Bir ruh arkadaşlığı da göz ettik. Fiziksel benzerliği de dikkate aldık tabii. Ben aslında bu konuda makyaj sihirbazı Derya’ya sığındım. Çok maharetlidir. Bu işin piridir. İsimleri seçerken de, sonrasında da harikalar yarattı.
Canlandıran isimleri seçerken başka neye dikkat etiniz?
- Dostluğa, arkadaşlığa! Bir de mülayim olmaları. Burada büyük kaprislerin insanı yok. İstemedik. Gerilmek istemedik. Negatif enerji istemedik. Her şey iyi gitsin. Öyle de oldu. Bu insanlar 30 kere birlikte sabahladığım, evlerinde uyuduğum, evimde ağırladığım insanlar. Arkadaşım hepsi, hepsiyle hukukum var, kırmadılar geldiler.

Haberin Devamı

BELGESEL YAPMAK EGOMU OKŞUYOR

Herkeste bir ego durumu var, her ne kadar yok desem de bende de var. Belgesel yapmak egomu okşuyor. Çünkü alkışı çok oluyor. İnsanlar seni seviyor, yaptığın işe değer veriyor ve takdir ediyor. Hele artık reyting derdi de yok, o savaşın içinde de değilim, oh benden mutlusu yok. Gerçekten sevdiğim işi yapıyorum. Bir de güzel olanı, uçup gitmiyor, tarihe kalıyor. Bir nevi sen de kalıyorsun, “kalıcı” oluyorsun.

SATIR ARASI FARESİ!

Biyografi okumaya bayılıyorum. Afife Jale’nin yeni bir kitabı çıksın mesela, büyük haz, hemen karıştırmaya başlıyorum. Orada bir satır arasında, henüz okumadığım bir bilgiyle karşılaşıyorsam benden mutlusu olmuyor!

Haberin Devamı

BABAM GİBİ “ANLATICI”YIM

Yıllar içinde bir “anlatıcı”ya döndüm. Bu, biraz doğduğum topraklarla, Adana’yla ilgili. Babam da “anlatıcı” bir adamdı. Okumayı, 20’sinde öğrendi, 25 yaşına kadar her şeyi okudu, bitirdi. Sıcak, gerçek ve yalındı. Bizi etrafına toplar “anlatırdı.” Sonsuz kadar “anlatırdı.” Biz de dinlerdik, hayallere dalıp, giderdik. Bir gün fark ettim ki, ben de “anlatıcı” olup çıkmışım.

İNSANIN İÇİNDEKİ İYİYİ ÇEKER ÇIKARTIRIM

Bende insanların “iyi tarafını”nı bulup çıkarma hali var. Herkesin içinde kötü vardır ama o kötü beni ilgilendirmiyor. Cazip gelmiyor. Sadece “iyi”yi almak istiyorum. Özellikle de üreten, değer yaratan, kalıcı şeyler bırakan insanların içindeki “iyi”yi. Bu değer roman, tiyatro eseri, film, tek bir şiir bile olabilir.

Haberin Devamı

HİÇBİR KAZANCI YOK

Denizbank’ın desteğini çok önemli buluyorum. Her yere levhalar dikebilirdi ama bu belgeseli finanse etti. Hiçbir kazancı yok.

23’Ü DE HARİKALAR YARATTI

Halil Ergün, Fikret Mualla’ya yakıştı gerçekten. Demet Akbağ da Müzeyyen Senar’a. Aynı onun gibi rakı çevirdi. Erkan Can, Neyzen’nin ruhuna girmek için iki saat ayin yaptı, 4 kadeh şarap içti, dumanlı kafa halini yakalamak istedi. Beyaz, dünyanın en hızlı televizyon adamı. Ama haftada iki kitap bitirir. Abdühak Hamit Tarhan’ı canlandırdı, onun 50 yaş genç aşkını da yani Lüsyen’i Tuba Ünsal. Cahide Sonku’yu Meltem Cumbul canlandırdı ve günlerce çalıştı. Mustafa Alabora olağanüstü bir Yılmaz Güney oldu. 23’ü de çok işini çok çok iyi yaptı.

KÜLTÜR SANAT HATIRALARI

Kim kim oldu?

Haberin Devamı

Bülent Fil… “Ruhi Su.”
Menderes Samancılar… “Cevat Şakir.”
Güven Kıraç…“Aziz Nesin.”
Orhan Aklaya… “Can Yücel.”
Halil Ergün… ”Fikret Mualla.”
Hakan Aysev…“Pavarotti.”
Rasim Öztekin… “Ahmet Arif”
Candan Erçetin… “Leyla Gencer.”
Demet Akbağ… “Müzeyyan Senar.”
Tuba Ünsal… “Lüsyen.”
Oktay Kaynarca… “Aşık Nesimi.”
Tarık Akan… “Attila İlhan.”
Erkan Can… “Neyzen Tevfik.”
Aybert Atilla… “İsmet Paşa.”
Nefise Karatay… “Melek Kobra.”
Mehmet Aslantuğ… “Fikrit Otyam.”
Hüseyin Avni Danyay… “Münir Nurettin Selçuk.”
Osman Gidişoğlu… “Yahya Kemal.”
Beyazıt Öztürk… “Abdulhak Hamit Tarhan”
Serra Yılmaz… “Fatma Aliye.”
Mustafa Alabora… “Yılmaz Güney.”
Meltem Cumbul… “Cahide Sonku.”
Mahir Günşıray… “Orhan Kemal.”

NEBİL ÖZGENTÜRK’TEN CANLANDIRMALARA DAİR

* Serra Yılmaz…  Elli liranın üzerindeki ilk kadın romancımız Fatma Aliye’yi canlandırdı O eski zaman insanlarının lehçesini -ailesinin kökleri Osmanlı’ya dayandığı için- çok iyi taklit etti.

* Mustafa Alabora, 70’lerde aynı davadan Yılmaz Güney’le birlikte hapse girdiği onu yakından tanıdığı için sıkı bir Yılmaz Güney oldu.

* Yahya Kemal’imiz Osman Gidişoğlu’ydu. İşte en zoru! Kilosu nedeniyle kostüm bulmak zor oldu. Bir hafta içinde terziye diktirdik. Sonra da ona hediye ettik!

* Ve karşınızda Bülent Fil, Ruhi Su olarak! Hayatında eline bağlama almamıştı, çekim öncesi saz tutma dersi verildi. Bülent Fil, Ruhi Su’nun oğlundan da sahnede duruş dersi aldı.

* Güven Kıraç, şahane bir Aziz Nesin oldu. Çekim sırasında, oğlu Ahmet Nesin’den ses tonuna dair süfle aldı. Güven, “Ben de şiir yazdığım için bir edebiyatçıyı canlandırmak bana onur verdi” dedi.

* Neyzen Erkan Can’dı. Çekimlerdi Neyzen Tevfik’in orijinal “ney”i kullanıldı.

* Gerçek bir Attila İlhan hayranı olan Tarık Akan, çekim esnasında duygulanıp gözyaşı döktü. Orijinal Attila İlhan kasketi, kafasına dar geldiği için beraberinde getirdiği İlhan Selçuk kasketini kullandı.

* Nefise Karatay, 25 yaşında hayatını kaybeden Melek Kobra’ydı. Nefise yarım saat içinde eski yazı öğrendi!

* Hüseyin Avni Danyal, Münir Nurettin Selçuk kadar “cool”du.

* Tuğba Ünsal, Lüsyen’imizdi. Tuğba’nın Lüsyen’le ortak bir yanı çıktı: İkisi de bir dönem Maçka Palas Apartmanı’nda yaşamıştı.

* Meltem Cumbul bu canlandırma için çok heyecanlandı. Çok sık bir Cahide Sonku oldu. Cahide Sonku’yu da çok beğendiğini söyledi.

*İşte huzurlarınızda Abdülhak Hamit Tarhan! Namı diğer Beyaz! Lüsyen’in 50 yaş büyük sevgilisi. Makyöz Derya Ergün, bu canlandırmada, makyaj ustalığının zirvesine çıktı. Beyaz’sa dalgasını geçti: “Yahu ben makyajsız da Abdülhak Hamit Tarhan’mışım!” dedi.

* Ayşe de, Denizkızı Eftelya oldu. Hep “Gülme buğulu bak” dedik, beceremedi.

* Candan Erçetin, muhteşem bir Leyla Gencer oldu. Onun kadar asil, onun kadar estetik. Sete de kucağında minik köpeğiyle geldi.

* Müzeyyen Senar’ı da Demet Akbağ’dan daha iyi kimse canlandıramazdı. Akbağ, tıpkı bu müthiş sesin sahibi gibi, rakı çevirdi.

 

Yazarın Tüm Yazıları