Paylaş
Duruşu ilginç, kişiliği ilginç, olaylara yaklaşımı ilginç, çıkışları ilginç, duyarlılığı ilginç...
Ve ben görüntüsünün arkasını merak ediyorum.
Ara ara telefonla yokluyorum.
“Sayın Arınç ne durumda, nasıl bakıyor teklifime, bir ihtimal var mı?” diyorum.
Bir keresinde Mısır’da dediler, “Tamam ben oraya da giderim” dedim.
“Aman ha!” dediler.
Özel kalemi hep aynı tatlılıkla...
Reddetmiyor ama...
Diplomatik bir şekilde oyalıyor...
Sonsuza kadar!
*
Geçenlerde Dubai’ye geldi, bir hafiye gibi hangi uçakla döneceğini öğrendim, bir gün önce de, “Şu tür sorular sormak isterim” diye bir faks ilettim.
Röportajın genel çevresini göstermek için, neleri merak ettiğimi anlatabilmek için...
Uyanığım ya, kendi kendime küçük bir oyun kurdum, uçakta yanına oturmayı, teybe basıp röportaja başlamayı hayal ettim.
Gerçekten de yanına oturmanın bir yolunu buldum.
Tuvalete gider gibi yapıp, “A siz de buradaymışsınız ne tesadüf!” diyerek kendimi tanıttım, tepesine dikildim.
Kibar biri olduğu için “Buyurmaz mısınız” dedi hemen yanına ilişiverdim.
Kayıtsız kalamayacağınız bir enerjisi, aurası var.
Gözleri de insanı delip geçiyor.
Tane tane konuşuyor.
“Suallerinizi beğendim” dedi, “İyi hazırlanmışsınız...”
Teşekkür ettim, her röportajda olduğu gibi dersime çalıştım.
Ama harcadığım mesai bir işe yaramadı.
O güzelim sorular çöpe gitti!
Bülent Arınç, beni hiç kimsenin reddetmediği kadar zarif bir şekilde reddetti.
“Suallerinizi beğendim ama şu anda yapamayacağız bu röportajı” dedi.
“Neden?” dedim.
Sıkı durun, çok acayip bir şey söyledi.
Gözlerini bana dikti ve şöyle dedi:
“Çünkü zihnim hazır değil!”
Afalladım.
Ama aynı zamanda lafa bayıldım:
“Zihnim hazır değil!”
Bir şeyi geçiştirmek için ne kadar şahane bir bahane değil mi?
Ben de artık kullanacağım.
Size de tavsiye ederim...
Kod adı Ezine!
SENEM’in minik bir bebeği vardı.
Şimdi bir de minik peynir dükkanı oldu.
Bunun ne önemi var derseniz?
O dükkan Dubai’de.
Bizim için ne kadar değerli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.
*
“Peynir dükkanı açtım” dedi.
“Yapma ya” dedim.
“Yaptım valla” dedi, “Bavulumda Ezine taşımaktan canım çıkmıştı, bari getirteyim dükkanımda satayım” dedim, “Yörsan’la anlaştım...”
Şimdi “Mall of the Emirates”in arkasında minik bir dükkanda Ezine peyniri, beyaz peynir, Erzincan tulum peyniri, İzmir tulum peyniri, Antep peyniri, Urfa peyniri, dil peyniri, taze kaşar, Civil peyniri satıyor. Yakında da Tamek ürünleri satacakmış. Domates ve biber salçası, patlıcan kızartması, yaprak sarma gibi hazır yemekler, haşlanmış konserve ürünler, garnitür, közlenmiş biber ve patlıcan...
Ben en çok Ezine ile ilgilendim.
Pınar’ın da ürünleri satılıyor Dubai’de, neredeyse bütün büyük marketlerde, bu anlamıyla Pınar buradaki gururumuz ama ne yazık ki Ezine peynirleri yok, gidip Carrefoure’dan Bulgar peyniri almak zorunda kalıyorum.
Ya da Senem gibi Türkiye’den taşıyorum.
Şimdi artık elimiz mahkum Senem’in dükkanına gideceğiz.
Ben galiba “Evet ya, ne iyi fikirmiş, keşke biz yapsaydık” dedirten basit ama fonksiyonel şeyleri seviyorum.
Bu da onlardan biri.
Kutluyorum Senem!
HAMİŞ: Ona ulaşmak için: senemsanli@yahoo.com
Nermin Bezmen’den mektup var
Pazar günü sabah 8.15’ten itibaren telefonlarım, mail ve facebook sayfam akına uğramış durumda. Senin, sorularınla beni hırpalamak istediğine dair hassasiyet gösteren iki sevgili okurum dışında, yüzlerce cesaretimden ve duruşumdan ötürü alnımdan öpen ve alkış tutan mesaj aldım, erkek okurlarım dahil...
Bu arada enteresan bir şey fark ettim ki, insan gerçek dostlarını acılı olduğunda değil de, mutluluğunu ilan ettiğinde anlıyormuş. Demek ki, acılı günde, ‘gibi’ yapmak daha kolaymış...
Benim yaşadığım kayıp ve derin hüzünden sonra yeniden hayata dönüşümü, mutluluk ve aşkı kabullenişimi, coşkuya okuyan gerçek dostlarımın bir kısmı, duygusallıkla, gözyaşları içinde aradılar.
Sanırım seninle bu sohbetimiz, hayatımın, bazı meraklılarca ağızlara sakız, balon yapılmasına engel olacak.
Teşekkür ederim, aşkla kal. (Nermin.)
* Ben de Pazar gününden beri sizinle ilgili mailler alıyorum. Tahmin edeceğiniz gibi bazıları, “Daha bir yıl oldu, yeni bir aşka nasıl hazır olabilir” diyor size kızıyor, sizi samimiyetsizlikle suçluyor, bazıları ise samimiyetinize, dürüştlüğünüze, cesaretinize şapka çıkarıyor.
Ben de bu ikinci gruptanım, çünkü o lafları etmek gerçekten cesaret ister.
İtiraf ediyorum, benim de içim hiç cız etmedi değil o eski aşka, ama yapacak bir şey yok, o artık sizin de dediğiniz gibi evrene karıştı, siz bize aslında en gerçekçi halinizle, hayatın devam ettiğini anlatıyorsunuz.
Bunu dile getirebilen çok az kadın vardır şu ülkede.
Erkeklere gelince, her zamanki gibi çifte standart söz konusu, eşleri ölür, gider hemen evlenirler, bunu da anlayışla karşılarız.
Gittikçe muhafazakarlaşan bu ülkede, sizin gibi sıra dışı kalemlerin, renklerin artması dileğiyle...
Siz de aşkla kalın.
Paylaş