Bu çocuk işine çok mu kaptırdım?

Hop! Orda mısınız? Size soruyorum: Ben bu çocuk meselesine kendimi çok mu kaptırdım?

Alya yazılarına ya da çocuk odalı işlere çok mu sardırdım? Gerçi, hangi konuda sınırım var ki, bu konuda olsun. Mesela, bir pediatrist röportajı mı yapıyorum, "20 soruda kessene kadın!"; yok 500 soruya kadar yolu var. İlla soracağım. Ee haliyle bir günde bitmiyor iş, günlerce sürüyor, uzadıkça uzuyor, muhtemelen çocuğu olmayanlar da sıkıntıdan şişiyor. "Bu kadın da anne olduktan sonra kafayı yedi" diyor. Ama gelin görün ki, anneler de çok dünyanın her tarafında. Eski anneler, yeni anneler, eşzamanlı çocuk büyüttüğümüz anneler. Onlar da beni durmadan dürtüyorlar: "Hadi yaz, yaz!.." Binlerce konu var, milyonlarca insanı ilgilendiriyor ve meselenin içine girdikçe dallanıp budaklanıyor, çeşitleniyor, derinleşiyor. Size müthiş "single anne"ler anlatabilirim, örnek olabilecek lohusa depresyonu tanıklıkları yazabilirim. Bu kavramları enine boyuna tartışabilirim. Acayip öyküler. Ama aynı anda korkuyorum: Ben bu konuların uzmanı değilim. Anne-çocuk sayfası da yapmıyorum. Ben sadece hayatın önüme getirdiklerini yazıyorum. Derdimi anlıyorsunuz değil mi? Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Hayatta bir sürü ilginç başka şeyler de oluyor. Mesela yüksek ziraat mühendisi Derya Ulaşoğlu hadisesi var. Vaniköy’de bir villanın şoför dinlenme odasında, kanepe altında bir örümcek buluyor. Üç gün sonra da villanın içine bırakılan yapışkanlı böcek monitörü içinde yavrusu... Acaba bu, yeryüzünde ilk kez keşfedilen bir örümcek türü mü? Ne kadar zehirli? Literatüre geçer mi? Örnekler Bizzat İsviçre’nin Basel müzesine götürülüyor. Ve macera başlıyor... Şimdi bu örümceğin röportajını yayınlasam, birkaç gün kafayı örümceklere yiyeceğimizden emin olabilirsiniz. Ben de ayar sıfır. Böyle tereddütler içindeyim. Özetle diyeceğim şu, ben sizi sıkmak istemiyorum. Ne örümceklerle, ne pedagoglarla, ne kızımla, ne sevgilimle, ne aşkla, ne kendimle, ne kedimle ne de başka bir şeyimle. Uyarın beni olur mu?

HAMİŞ: Gerçi herkese birden yaranmak imkansız, onu da biliyorum. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. Okuyun da görün. Aşı meselesi vardı, artık sonraya. Öpüyorum, kestane kebap, acele cevap. Bekliyorum...

BÜTÜN KADIN YAZARLAR GEBE KALIRSA YANDIK

Yıllardır farklı kaleminiz ve üslubunuzla, takdire şayan bir yazar olduğunuzu düşünürdüm. Ama ne olduysa, siz gebe kaldıktan sonra oldu. Bu konuda İclal Aydın’ı aratmaz oldunuz! Onun insanlara fenalık getiren hamilelik ve çocuk muhabbetlerinden sonra, aynı şeyi sizden hiç beklemezdim. Bu hakkı nasıl size verdiklerini de anlamış değilim. Hadi gazete izin veriyor, siz sıra dışı bir kalem olduğunuz imajını yaratmaya çalıştınız durdunuz, şimdi ne oldu da İclal Aydın’laştınız? Okuyucular sizin çocuk muhabbetlerinizi niye merak etsin, sizin ailevi durumlarınızla niye meşgul olsun, ne mecburiyetleri var! Bütün kadın yazarlar gebe kalırsa, biz devamlı hamilelik ve çocuk mu okuyacağız? (Julia.)

- Sevgili Julia, hayat karşısındaki konumunuzu, anne olup olmadığınızı bilmiyorum. Ama sizin Türkiye’de ve dünyada milyonlarca anne ve anne adaylarını sıkıcı bulmanızı bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Sizin gibi yazma diyen ne kadar insan varsa, onun 5-10 katı da yaz diyen var. Ne yapacağız şimdi? Siz olsanız ne yapardınız?

1500 ERKEK PEDİATRİSTİ İNCİTTİĞİNİZİ BİLİN

Ben pediatri uzmanı Dr Akın Uğdul. 23 yıldır hekim ve 17 yıldır da çocuk doktoruyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. 40 yıllık sıkı bir Hürriyet okuruyum. Yaşım 47. Pazar günü yayınlanan söyleşinizi okudum. Bunca yıl yazı, makale, eleştiri röportaj okudum. Panel ve kongrelere katıldım. Ancak bu şekilde söylenmiş bir ifadeyi hekimler arasında hiç duymadım. Nasıl yani "Kadın çocuk doktorları, erkek çocuk doktorlarından iyidir!" Şahsınızı ve konuğunuz doktor hanımı kınıyorum. Bu sakat ifadenin, yaklaşık 1500 erkek pediatristi de incittiğini bilmenizi istiyorum. (Dr. Akın U.)

- Ne benim, ne de Prof. Dr. Hilal Mocan’ın amacı birilerini incitmek değildi. Bu da bir görüş netice itibariyle. Anne olmuş bir çocuk doktorunun fiilen bebeklere daha yakın olabileceği görüşü. O, onun fikri. Siz onun gibi düşünmüyorsunuz. İyi, güzel. Sizin de fikriniz de aynen burada, onunki gibi yer alıyor. Ben şunu anlayamıyorum: Neden herkes fikrini söyleyemiyor? Ve neden herkes bu kadar alıngan oluyor? Bu arada, kızımın Dubai’deki doktoru bir erkek. Hilal Mocan öyle söylüyor diye değiştirecek halim yok, anlatabiliyor muyum?

SENİ NASIL GÖNDERECEĞİZ

Yeter ama yeterrr! Yazma sen orada. Başka şeyler yap sen! Gez, dolan, bir çocuk daha yap ama yeter, çık git gözümüzün önünden. Çünkü kızının kaça bastığı, kocanın haftanın hangi günü ne halt yediği, annen, akrabaların, diğerleriniz ve sen bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyorsunuz! Bunu anlaman neden bu kadar zor? Seni oradan nasıl göndereceğiz bize onu söyle bari. Yoksa yerin o kadar sağlam mı? Gücümüz yetmez değil mi bizim? Çok yazık! (Anıl K.)

- Gücünüz beni küstürmeye yeter. Ama daha fazlasına değil. Bir insanın yazı yazması engellemek zannettiğiniz kadar kolay değil. Yalnız anlamadığım bir şey var: Beğenmediğiniz bir yazarı okumazsınız olur biter. Bu ne şiddet bu celal. Neden hırs yapıyorsunuz? Neden beni balkondan filan atmak istiyorsunuz? Kıskançlık mı? Ne bu? Biraz sakin olun, sağlınız için daha iyi olur.
Yazarın Tüm Yazıları