Bize sordular: Siz bu ödülü saçlarınız güzel diye mi kazandınız

Ben ‘popüler kültür’ün tam göbeğindeyim.

Haşa, karşı falan değilim!

Haberin Devamı

Ta kendisiyim.
Öğreniyorum, eğleniyorum, gülüyorum.
Ama şunu da biliyorum:
Her şey popüler kültürle sınırlı değil.
Olmamalı.
Hatta bütün starlar, popüler kültür kaynaklı olmamalı.
Bunu gerçekleştirebilmek bizim elimizde./images/100/0x0/55eb4fd6f018fbb8f8b920e6
Anne baba olarak, eğitici olarak, medya olarak, toplum olarak...
Gençlerimizi farklı şeylere yönlendirebiliriz.
Onlara farklı rol modelleri sunabiliriz.
“Bu da var, bu da var” diyebiliriz.
Ama önlerine hep popçu-topçu dayarsak, pek fazla şansları olmuyor.
Alın size bugünkü dört konuğum...
Süper kadınlar!
Hem tatlılar; hem güzel, hem zeki hem de çok çok bilgili ve başarılılar.
Onlar bilim insanı.
Hayatlarını bilime adamışlar.
Yardımcı Doçent Seyda Malta, Yeditepe Üniversitesi’nde çalışıyor. Manyetik nano parçacıkların, polimer içinde örüntülenmesiyle elde edilen nanokompozitleri inceliyor.
Betül Çatalgöl de yardımcı doçent, o Marmara Üniversitesi’nde görevli. Cilt yaşlanmasında ısı şok proteinlerinin rolü üzerine çalışıyor.
Yardımcı Doçent Nurhan Özlü, Koç Üniversitesi’nde, hücre yüzey moleküllerinin hücre bölünmesindeki fonksiyonunu araştırıyor.
Gözde İnce ise Sabancı Üniversitesi’nde yardımcı doçent. Biyo ayrıştırıcı ve taşıyıcı olarak uyarıya duyarlı eşeksenli polimer nanomalzemelerle ilgili çalışıyor.
Tabii ki haklısınız!
Ben de bu dört bilim kadının... ne yaptığını tam anlayamıyorum. Allah sizi inandırsın, çok uğraştılar anlatabilmek için. Ama bir an geldi, anlayıp anlamamamın da bir öneminin olmadığını anladım.
Bilim alanında uğraş veriyorlar, bu alanda, Türkiye’yi sıçratabilmek, bir üst seviyeye taşıyabilmek için çalışıyorlar. Üstelik kadınlar.
Onlara şapka çıkarmayacağız da, kimlere çıkaracağız?
Geçtiğimiz günlerde, L’Oreal Türkiye’nin artık gelenekselleşen, ‘Genç Bilim Kadınları 2012 Ödülü’nü aldılar, bu gurur verici olay üzerine ben de koşarak onlarla röportaj yaptım...

Haberin Devamı

HAMİŞ: Ödül alanlar arasında iki kadın daha vardı. Hacettepe Üniversitesi’nden Doçent Nezahat Tuğba ve Yeditepe Üniversitesi’nden Yardımcı Doçent Ayşe Begüm Tekinay. Ne yazık ki söyleşimize katılamadılar. Bir başka sefere onlarla da bir arada olmak dileğiyle...

Haberin Devamı

-  Tebrikler! 15 bin dolarlık ‘Genç Bilim Kadınları 2012’ ödülü kazandınız. Bu ödülün size maddi manevi katkısı ne olacak?
SEYDA Bu para, bize değil araştırmalarımıza veriliyor. Ama paradan daha önemli bir şey var: Manevi destek, takdir edilmek, onaylanmak…
GÖZDE: Evet bu ödüller insana devam etme gücü veriyor…
NURHAN: Kariyerimiz için de iyi oluyor. Çünkü araştırma dediğiniz pahalı bir şey, sürekli fon bulmanız gerekiyor. Avrupa’da da bazı yerlere başvuruyoruz, bu ödüller işimizi kolaylaştırıyor.
BETÜL: Bir de tabii, “Türkiye’den bilim kadını çıkmaz!” diye bir önyargı var, bu tür ödüllerle bu önyargı kırılıyor.
-  Kusura bakmayın ama sizin bilim dışında bir hayatınız var mı?/images/100/0x0/55eb4fd6f018fbb8f8b920e8
BETÜL: Üzücü ama benim pek yok. Hayatım laboratuvarda geçiyor.
-  Türkiye’de kadın olmak zorken, bilim kadını olmak ne kadar daha zor?
SEYDA: Bence zor değil. Özellikle bizler, bilim kadınları, daha korunaklı bir yerdeyiz, üniversite hayatı insanı bir nebze de olsa koruyor. Bence Türkiye’de günlük hayatta, ‘sokaktaki kadın’ olmak daha zor. Bizi değerlendirenler, değdiğimiz insanlar hep akademik çevre, bu da nispeten steril bir hayat yaşamamıza ve gündelik hayatın koşuşturmasından uzaklaşmamıza yol açıyor.
-  Peki bilim de erkeklerin tekelinde mi? Bilim kadınlarını ciddiye almayanlar oluyor mu?
GÖZDE: Elbette oluyor. Kadınların kaderi bu. Ama ben Sabancı Üniversitesi’ndeyim, böyle bir cinsiyet ayrımına maruz kalmadım.
NURHAN: Ben de Koç Üniversitesi’ndeyim. Cinsiyet ayrımcılığı bizde de yok. Ama mesela Avrupa’ya bir yere burs için filan başvurduğunuzda, isminiz biraz Doğu’yu çağrıştırıyorsa, “Kesin erkektir” diye düşünüyorlar. Türkiye’ye geçen sene geldim, henüz bir zorlukla karşılaşmadım. Aksine bana yurtdışında bir hayat kurmak daha zor geldi…
GÖZDE: Çalışan her kadın gibi, bizler de hem işimizi hem evimizi yürütmek zorundayız. Kadın olmak böyle bir şey. Her şeyi bir arada yapmanız gerekiyor. Ama alıştık.

Haberin Devamı

ABD’DE BİLİM İNSANIYIZ BURADA ÖĞRETMEN

-  Yaptıklarınızı eşe dosta anlattığınızda anlıyorlar mı?
BETÜL: Maalesef hayır! En basit haliyle anlatmaya çalışıyorum. Ama yine de anlamıyorlar. En absürdü de geçen gün oldu. Bir arkadaşıma, “L’Oreal’in Genç Bilim Kadını ödülünü aldım” dedim. “Çok tebrik ederim, saçlarından dolayı mı verdiler ödülü?” dedi. Dalga geçiyor zannettim; hayır, ciddiydi! İnsanlar, ne yaptığımızı tam olarak bilmiyor. Anlatmak da kolay olmuyor. Ailelerimiz de farklı değil, “Krem yaptınız da, ondan mı ödül aldınız” diyebiliyorlar mesela en saf halleriyle.
NURHAN: Yine de, ne yaptığımızı tam bilmeseler de, herkesin takdir ettiği bir işi yapıyoruz. Bu da müthiş. Akademisyenlik maddi getirisi olan bir şey değil ama Allah’tan saygı duyuyor insanlar. Bilinmeyen bir şeyi araştırdığımızı, makaleler yazdığınızı biliyorlar. Bazen benim de moralim bozuluyor, “Ben ne yaptım geçtiğimiz beş sene boyunca?” diyorum, sonra çıkan yayınlara bakıyorum ve rahatlıyorum. O zaman işte her şeye değiyor.
GÖZDE: Benim çevrem, eşim, dostum genellikle akademisyenlerden oluştuğu için, ben pek zorlanmıyorum.
-  Kendinizi yalnız hissettiğiniz oluyor mu?
SEYDA: E bazen oluyor. Çocukluk arkadaşlarım var, ilkokuldan, ortaokuldan, onlar “Ya Seyda” diyorlar, “Sen bütün gün ne yapıyorsun? Bilim kadını n’apar?” En klasik soru... “Ders veriyorsun tamam, ders bitince n’apıyorsun?” “Proje yazıyorum” diyorum, “Paper yazıyorum, değerlendirme yapıyorum, araştırma yapıyorum.” Tekrar tekrar aynı şeyi soruyorlar, demek ki ne yaptığımı tam olarak anlatamıyorum.
-  Bilim insanı olduğunuz için bu toplumda yeteri kadar önemsenmediğinizi düşündüğünüz oluyor mu?
GÖZDE: Ne yazık ki evet! Uzun süre Amerika’da yaşadım, orada size bilim insanı olarak bakıyorlar, buradaysa öğretmen. Öğretmenlik de ulvi bir şey, çok seviyorum ama biz araştırma yapıyoruz. Öğrencilerimiz var, onların araştırmaları var. Türkiye’de bunlara çok önem verilmiyor.
NURHAN: Bilginin ne kadar değerli olduğunu ve bir ülkeyi ne kadar ileri götürebileceği konusunda Batı’yla aramızda çok mesafe var. Tabii ki Batılı ülkeler bilime daha fazla yatırım yapıyor. Gönül ister ki, bizim de daha fazla imkanımız olsun, daha fazla araştırma yapalım.

Haberin Devamı

ÇOK BAŞARILI VE ZEKİ ÖĞRENCİLERİ KAYBEDİYORUZ

-  “Yurtdışında daha çok imkan var, orada sadece ülkeme değil, insanlığa faydalı olacağım” diye düşünmediniz mi hiç?
NURHAN: Öyle düşündüğü için dönmeyenler var. Doğrudur, burada bir sürü problem var ama yine de burada yaptığım şey, bana daha kıymetli geliyor.
SEYDA: Türkiye’de akademisyenlerin maaşları çok düşük. Bu ciddi bir sorun. Benim çok parlak bir erkek öğrencim var mesela, sürekli olarak, “İyi de hocam, ben ailemi nasıl geçindireceğim?” diyor. Bu kaygıyla, aklı, hep endüstriye kayıyor. Bizler, ne kadar da “Paraya önem vermiyoruz, bilim insanı olmayı tutkuyla seviyoruz” desek de, para bir yerde, size verilen değerin bir göstergesi. Eğer akademisyenlere bu kadar maaş biçiliyorsa, bu toplumda çok da fazla itibar görmüyorlar demektir.
BETÜL: Yurtdışında bir kongreye gitmek istiyorsunuz ama 1500–2000 lira maaş alıyorsunuz. Mümkün mü gidebilmeniz? Uçak parasıydı, kalma parasıydı neye yetecek? Mecburen ailenizin sizi desteklemesi gerekiyor. Öğrencilerimiz arasında çok başarılı, çok zeki ama ailesinin maddi durumu müsait olmadığı için mecburen akademik hayatı bırakanlar oluyor. Yetenekler kaybediliyor. Yazık.
-  Her ülkede, her alanda starlar var. Bilim alanında da... Bilim alanında ‘star’ olunca n’oluyor?
SEYDA: Ben bilimdeki starları çok takdir ediyorum. Kongrelere gittiğimizde, adına sempozyum düzenlenen insanlar var, bahsettiğim onlar. Bir de onlar, su götürmez star. Bilimde, “Yolunu bulmuştur, ahbap çavuş ilişkisi yüzündendir” türünden şeyler söz konusu olmaz. Ama tabii Nobel almamışlarsa, bilim dünyası dışında kimse tanımaz onları.
GÖZDE: Benim için star, ‘Nature and Science’ gibi dergilerde her sene birkaç tane makalesi çıkan kişi. Ama o insanın, “Sokağa çıktığım zaman, herkes beni tanısın da fotoğraf çektirsin benimle” gibi bir kaygısı olduğunu sanmıyorum. Biz de sokağa çıkıp otobüse binice bilim kadını filan olmuyoruz. Üniversitedeki laboratuvara girinceye kadar sıradan, normal kadınlarız.

Haberin Devamı

BİRKAÇ GÜN HİÇ KONUŞMADAN İŞİMİ YAPTIĞIM OLUYOR

-  “Keşke kendime daha kolay bir yol seçseydim” dediğiniz oluyor mu?
BETÜL: Bazen yorgunluktan ağladığım oluyor. Laboratuvarda çalıştığımız için, sırt ağrısı, bel ağrısı... Sonra hep ama hep okumak, takip etmek gerek. Babaannem hâlâ şöyle der bana: “Kızım, ne zaman bitecek senin bu okuman!” Her yere kitabımızla gideriz. Havuz başında literatür okuma hayalimiz olur mesela. Herkes dalga geçer. Yine de “Keşke başka bir yol seçseydim kendime” demedim. Başka hiçbir şey bana bu tatmini veremez.
SEYDA: Benim de isyanlarım olmuştur ama başka bir şey yapabileceğimi hiç düşünmedim.
-  Bilim kadınları, daha çok bilim adamlarıyla mı birlikte olur?
SEYDA: Hayatımda hiç bilim adamıyla birlikte olmadım! İkinci kez evlendim. İlk eşim finansçı, ikincisi de bankacı ama bırakıp yoga merkezi açtı. Anlayacağınız, bilim adamıyla özel hayatımda yolum kesişmedi. Halimden de çok memnunum. Farklı dünyadan olursa, sizi gerçek hayatın içine de çekebilir.
GÖZDE: Benim için farklı, benim eşim de doktora yaptı. Şimdi özel sektörde çalışıyor ama üniversite çevresine yakın biri. Bu da hayatı bir nebze kolaylaştırıyor çünkü derdini anlıyor.
-  Akademik hayat, gerçek hayatın zorluklarından kaçmak mıdır?
GÖZDE: Kimsenin gündelik hayattan kaçmak için böyle zor bir şeyi seçeceğini sanmıyorum.
SEYDA: Bilime yöneldiğimde, bilimin her gün insanlarla uğraşmak zorunda kalmayacağım bir şey olduğunu biliyordum. Bunu istedim. Taammüden seçtim. Ben istersem birkaç gün kimseyle konuşmadan işimi yapabiliyorum.
-  Bilimle uğraşan bir kadın olduğunuz için, kendinizi daha değerli hissettiğiniz oluyor mu?
GÖZDE: Yoo hayır.
NURHAN: Ne iş yaparsak yapalım, insanın kendini değerli hissetmesi gerekiyor.
-  Laboratuvar dışında bir hayatınız var mı? Hobi, mobi…
BETÜL: Benim yok valla.
SEYDA: Hayatımın her döneminde spor  yaptım. Şu anda da yoga epey zaman ayırdığım bir şey.
-  Genç insanlara, kadınlara, yaptığınız mesleğin güzel ve iyi bir şey olduğunu nasıl anlatırsınız?
SEYDA: İngiltere’de dört, Amerika’da üç sene kaldım. Türkiye’ye gelmemdeki en büyük motivasyon, ülkemin kadınlarına rol model olmaktı. Çünkü benim için de rol model olan müthiş kadınlar vardı. Bir insanın bir şey öğrenmesi, ancak görerek, gözleyerek, özenerek mümkün. Keşke genç kızlarımız, bilimi de bir opsiyon olarak değerlendirseler.
GÖZDE: Hepimiz sürekli erkek egemen toplumdan söz ediyoruz. Bunun bir şekilde yıkılması lazım. Bilim için de geçerli bu. Gençlere kadınların da bunu yapabildiğini göstermek önemli. Hâlâ akademisyenlere baktığınızda, master’da kadın var. Doktorada azalıyor. Yardımcı doçentlik, ve profesörlükte iyice azalıyor. Neden kadınlar da tepeye kadar gidemesin?
NURHAN: Ben Ankara Fen Lisesi’nde okudum ve hayatımın sonuna kadar bilimle uğraşmak istediğime karar verdim. Biz meslek tanıtımlarına çok gidiyoruz ama işte anlatmak her zaman yeterli olmuyor, görmeleri gerek. Toplumun bilime daha çok ilgi duymasına vesile olmak lazım.
BETÜL: Bu arada bizler, gözlüklü, bakımsız, paspal insanlar değiliz. Bir de öyle bir önyargı var, onu da değiştirmek gerekiyor.

ARKADAN CANAVAR GİBİ BİR NESİL YETİŞİYOR

-  Bilimin, daha popüler bir alan olabileceğine inancınız var mı?
BETÜL: Benim var. Üstelik arkadan gelen canavar gibi bir nesil var.
NURHAN: Bence de bilim popüler olacak. Çünkü teknoloji çok hızlı ilerliyor ve bilimi cazip bir hale getiriyor.
GÖZDE: Yeni neslin zeki ve ilgili olduğuna ben de inanıyorum. Ama önleri açılırsa. Bilimi popüler hale getirecek olan medya.
SEYDA: Evet, teknolojiye ilgi duyan bir kuşak var. Ama bu nesil, aynı zamanda her şeyi çok hızlı elde etmek istiyor. Ve çok sabırsız. Bana göre bilim, bunun tam tersi, en ufak bir bilgiye ulaşmak bile seneler alıyor.

Yazarın Tüm Yazıları